Bir deliyle aramda tek bir ayrım var. Ben deli değilim. -Salvador Dali |
|
||||||||||
|
Yazıyı kaleme aldığım gün Lozan Barış Antlaşmasının 85. yıldönümü olan 24 Temmuz Perşembe günü Kuşadası ADD Başkanlığının düzenlediği konferansı izledim. Lozan öncesi ve Lozan sonrası olarak iki dönemin örneklerle karşılaştırılmasını yapan dernek başkanı Nail Bey, katılımcılara -büyük çoğunluğu aksaçlıydı- okuduklarını yeniden anımsatan güzel bir sunum yaptı. Konferansın bitimiyle birlikte söz alan emekli bir bayan öğretmen, Nail Beyin yalnızca tarihsel bilgiler verdiğini oysa günümüzde sorunlar için çözüm önerileri getirmenin önemine dikkat çekti ve konu üzerinde görüşleri olanlara söz verilmesini istedi. Değinilen nokta önemliydi. Nail Beyin de hakkını yememek gerek; çünkü, geçmişi bilmeden geleceği biçimlendiremeyiz. Konuşmacıların üzerinde durdukları noktalardan biri, toplantıya genç kuşaktan pek az kişinin katıldığı yönündeydi. Aynı benzer durumun Ödemiş ADD toplantısında da dile getirilmesi gösteriyor ki, 12 Eylülcü Paşalar amaçlarına ulaşmışlar! Gençliği siyasetten uzaklaştırmışlar. Ya bizim kuşak da giderse ne olacak, bir bilen varsa çıksın ortaya. Kuşadası konumu itibariyle önemli bir tatil beldesi. Doğası itibariyle bizlerin olduğu kadar yabancıların da imrenerek baktığı ve sahip olmak istediği güzel bir yer. Özellikle AKP’nin Yabancılara Mülk Edindirme Yasası toplantıda bulunanların yakın ilgi alanı içerisinde. Bu konuda “Ne yapalım?” sorusuna güzel bir yanıtsa roman yazarı Mucize Özünal’dan geldi. Önerisi: Yabancılara satılan mülklerden alınması gereken harçlar konusunda Vergi Dairesine ihbarda bulunulmasıydı. Demek ki ortada sadece arazi talanı yoktu aynı zamanda devletin alması gereken vergi konusunda da büyük bir kaçak vardı. Toplantıda öne çıkarılan bir diğer konu da; Kuşadası’nda var olan birçok sivil toplum örgütünün oluşturduğu platformdu. Henüz yeni bir oluşum olan platformun Atatürkçü düşünceye sahip, laik, cumhuriyet ilkelerine yürekten bağlı kişi ve kuruluşların zamanla ilkeli hareket ettikleri takdirde büyüyeceği de dile getirildi. Bu toplantının bende bıraktığı bir iz de; AKP’nin aldığı % 47 oyun yarattığı travmanın dalga dalga yayılarak insanları bir çaresizlik girdabına sürüklediğidir. Birkaç kişinin konuşmasında bu noktaya yapılan vurgu üzerine dayanamayıp ben de söz aldım. 1977 yılı seçimlerinden örnek vererek, CHP’nin yine bu toplumdan % 42 oy aldığını ama bu oyu salt parti örgütüyle elde etmediğini, TÖBDER, DİSK, Türk İş ve daha nice gençlik derneği ve sivil toplum örgütünün bir umut olarak sarıldıkları “Karaoğlan Ecevit” sloganında özdeşleşen sol değerlere bağlı bir inançla elde edildiğini dile getirdim. Fakat bu kitlesel siyasi başarının daha henüz mürekkebi kurumadan CHP lideri Bülent Ecevit: “Benim TÖBDER’e ödenecek diyet borcum yok.” diyerek verdiği bir demeçle ruh dünyam bir anda karardı. O seçim dönemi her şeyi göğüs gererek yaptığımız çalışmalar gözümün önüne geliverdi. Hiçbir seçimde CHP’ye oy vermemiş insanları ikna ederek, anlatarak ilk kez seçim kazandırdığımız Anadolu kasabasındaki insanlara diyecek bir sözüm kalmamıştı. O andan itibaren Bülent Ecevit’e olan saygınlığım sıfırlandı. Gönül defterimden silip attım adını. Bu konuda yalnız olmadığımı gelen olumlu tepkilerden anladım. Buradan şuna gelmek istiyorum: Bu Anadolu, en zor dönemlerini, yani mütareke günlerini aç susuz demeden, kadın erkek, çoluk çocuk vatanı için kanını, canını vererek ve Mustafa Kemal’in ipine sarılarak Türkiye Cumhuriyetini bir sömürge devleti olmaktan kurtarmıştır. Bugün de aynı ateş Anadolu’da tütmekte: Yapılacak şey, o insanlarımızın düzeyine inmek, onlara yapılan yanlışları anlayacakları dilde anlatmak. Tek isteğimiz: Her gün sırça köşklerinden siyasi fetva vererek muhalefet yaptıklarını iddia eden parti baronları bize gölge etmesinler, başka ihsan istemez! Bizler yine ayakta çarık, hiçbir siyasi gelecek beklemeden pekâlâ Anadolu yollarına düşer, gönül rahatlığıyla halkımıza gerçekleri anlatabiliriz. Varsın onlar, siyasi ikbal peşinde koşan yandaşlarıyla ‘ben varsam var, ben yoksam yok’ deyip dursunlar! Atatürk Cumhuriyetini kaybediyormuşuz; yaşları 70, bindikleri araba sıfır yaştaymış, ne gam!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Akşahan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |