Doğru şeritte olsanız bile, olduğunuz yerde kalırsanız er geç ezilirsiniz. -Will Rogers |
|
||||||||||
|
Mehmet, köyüne geri döndü. Şehirlerde hayat tamamen bitmişti. Mehmet, çatlamış toprakların üzerinde yürüyerek kilometrelerce yol aldı. Canı müthiş şekilde meyve istiyordu. Daha önce buralarda yürürken karşılaştığı şeftali ağaçlarından toplayıp yediği şeftaliler aklına geldi. Bırakın şeftaliyi bir tek ot bile büyümez olmuştu bu topraklarda. Sadece burası mı tüm Anadolu’nun bu durumda olduğu söyleniyordu. Azrael’in buradaki yurt bütünlüğünü yok edip yarattığı kaostan sonra en verimli toprakları satın almış ve etrafını çevirmiş ve tellere elektirik vererek vatanın gerçek sahiplerinin bu olanaklardan yararlanmasına engel olmuştu. Bura insanları da para ve altının yenilebilecek bir şey olmadığını anlamışlar ama çok geç kalmışlardı. İlk aşamalarda yüksek kademelere sızdırdığı yöneticilerle halka uyguladığı genetiği değiştirilmiş bitkilerden elde edilen besinlerle insanlar moronlaştırılmış. Cips ve cola gibi bağımlılık yapıcı maddeler GDO’lu yiyeceklerin tüketimine yataklık etmişti. Genetik şifresine eklenen genlerle bu yiyecekler insanların zekalarını sıfırlamıştı. Haklarını arayamayan tamamen kul insan tipi oluşturulmuş ve bu insanlar köle olarak çalıştırılmıştı. İş gücü fazlası ise ekilen GDO’lu tohumlarla işlevini yitirmiş topraklarda bir müddet mücadele etmişler, ama maalesef zehirlenen toprak bir şey veremez duruma gelmişti. Gelişmiş ülkelerin burjuvazilerin bu maddeleri tüketmezken az gelişmiş ülkelerin büyük çoğunluğu tüketmişti. Gelişmiş ülkelerin seçkin olmayan sınıfları da gdo lu yiyecekleri tükettiğinden onlar da zor durumda idiler. Ülkenin tüm olanakları azrael’e peşkeş çekildiği için doğru dürüst burjuva da kalmamış ama Osmanlı döneminden kök atmış azınlıklar tüm ekonomiyi ele geçirmiş ve bunların içinden Türk olduğunu zannettiğimiz bir çok iş adamı gerçek kimliklerini belli etmişlerdi. Bir zamanlar bilinçli insanlarımızın bas bas bağırdığı halde. Vurdumduymaz ve televizyon reklamlarıyla, cips ve kolalarla uyuşturulan insanlar. Sağlıklı düşünemez duruma getirilmiş ve daha etkili genetik silahlar Türk Milletini Anadolu’dan silmişti. Ahmet bu besinlerden yedirilmeden, doğal olarak özellikle beslenen kişilerdendi. Bu kişileri azrael istihbaratları peşlerine düşüyor ve bulduğu yerde yok ediyordu. Bu yok edilen kişiler bulunursa yargısız infazdan sonra bir iddianame hazırlanıp kitabına uyduruluyordu. Kitabına öyle bir uyduruluyordu ki dünya insan haklarına çok saygılı herkes hak ettiği bir tezgahta hakkına razı oluyordu. Birkaç kişi herkes için neyin doğru olduğunu bildiğinden düzmece seçimler yapılıp yüzde on üç oy alan ama iktidarda kalması gereken klik yanaşması ne kadar yüzde oy istiyorsa bunu basından satın alıp, her türlü dümeni ortaya çıkarmayan ama iktidarlarla kavgalı görünen kamu oyu belirleyici oluyordu. İşte böyle de bir demokrasi gayet iyi bir biçimde demokratik imkanlardan yararlanan faşizanlıkla yürütülüyordu Mehmet, genetiği ile oynanmış yiyeceklerden yemediği için düşünme yeteneğine sahipti ve bu sayede kendini ele vermeden hayatını devam ettirebiliyordu. Mehmet hayatta pek başarılı olamamıştı bu çok normaldi çünkü, o kul köle efendi zincirine girmiyordu. Özgürlüğüne düşkündü. Mehmet’in çocukluk yıllarında recep diye bir arkadaşı vardı. Recep çocukluk yıllarında birileri tarafından adam yerine konulmadığı için anti sosyal kişilik yapısını seçmişti. Recep’e genetik artık recep derlerdi. Birilerinin başkalarını adam yerine koyup koymama hakkı olmadığını düşünen Mehmet, sokak çocuklarının recep’e takıldığı zamanlarda ona destek oluyordu. Recebin önünde iki seçenek vardı ya güçlenmek ve o da başkalarının tepesinden bakmak ve onlara hakaret edebilecek bir konuma gelmek, ya da Mehmet’in sözlerini dinleyip gerçek adaletin uğruna savaşmak. Ama recep kolay yolu seçti ve kendi özgüveni olmadığından güçlü olan tarafın yanında kendi egolarını tatmin yoluna girdi. Evet global ölçekte bakılırsa başarı ölçütünün belirleyicisi de güç olduğundan Recep başarılı ama Mehmet başarısızdı. Ama Recep karar vermesi gerektiğinde yaranmak istediği tarafı tutarken. Mehmet, halkı güçlü de olsa güçsüz de olsa halkın işçinde ve halkının yanında idi. Peki gerçek suçlu Recep miydi? Recep bu teklifi kabul etmeseydi başka biri bulunacaktı aynı şeyler ona yaptırılacaktı. Sınıflı toplumlar tarihinde SKOÇ’lar güçlü idi. Çünkü süper kalite idiler. Ve istediklerini yaptıracak birilerini buluyorlardı. ‘’Yeryüzünde yaklaşık 20 milyon ton canlı hücre vardır; bunun %10’ unu yani iki milyar tonunu hayvansal yaşam oluşturmaktadır. ‘’ Isaac Asimov’un yıllar önce bir makalesinde yazdığı bu söz iyi değerlendirilmiş olsaydı. Burjuvasıyla işçisiyle tüm sınıflarıyla insanlar doğayı sorumsuzca sömürmez. Yeteneği ve ya emeğini ortaya koyan bireyleriyle çok daha yüksek toplum biçimlerine gidebilirlerdi. Bakın bir zamanlar işleri iyi olan orta ve hatta bazı yüksek ölçekli iş adamlarının dahi bitirildiğini düşünürseniz… Dünyadan başka yaşayabilecek bir yerimiz olmadığını ve bunu korumak gerektiğini görememelerinin sonuçlarını tüm herkesin çekmesi ne acı. Bir uzay gemisine binebilecek insan sayısı kısıtlı, uzay gemisi taşıyamayacağından değil. Bu insanların koloni oluşturdukları uzay üssünde yaşamın dünya ölçeğine göre çok daha verimsiz olmasındandır. Bu hikayede elektirikli tellerle ayrılmış arazilerde yaşamını sürdüren insanlar ne yapıyor ve neyi planlıyorlardı. Bunlar dünyanın ömrünü tüketmişler ve er geç toplu ölümün elitleri de vuracağını biliyorlardı. Bu nedenle uzayda oluşturdukları yaşam ünitesi için harıl harıl çalışıyorlardı. Peki bu korunaklı alandaki insanların hepsi için kurtuluş var mıydı ? Tabii ki bu mümkün değildi. Bu nedenle buradakilerin büyük bir kısmı da elemine edileceklerinden habersizdiler niye mi çünkü onlar da kola içiyorlardı. Buradaki nüfusun ancak yüzde onu uzay gemisine alınacaktı. Geride kalanlar da kaderlerine terk edilecekti. Pek bu kadar mı tabii ki değil yolda çıkan aksaklıklar sonucu buraya kadar gelmiş olan esas elitler. Mesela Rokafeeler ailesi gibiler kalacak yolda diğer insanların bir kısmı uzay boşluğuna bırakılacaktı. Hatta bu boşluğa bırakılanlar içinde bir zamanlar bu klik’e hizmet eden bush bile olacaktı. Peki yaşam ünitesine varılınca ne olacaktı. Yolculuk için gerekli araçlar konusunda ihtisas yapmış olanların işleri bittiğinden bunlar dışarı atılacaktı… Mehmet, arazide yürürken tüm bunları düşünüyordu. Bu kadar olumsuzluğun içinde şu an bulundukları konumun çok daha ümit verici olduğunu gördü ve anlatma mücadelesine daha sıkı sarılabileceği zaman ve imkan ve hatta tüm sınıflarla barış içinde yaşayabilecekleri bir dünya kurabileceğini düşündü. İşte tüm bunları düşünen hem de kısıtlı imkanlarla düşünen Mehmet, klik içine sızıp orada da bir birim oluşturması gerektiği kanaatine vardı. Bir taraftan da çölde yaşam mücadelesi veren halkın kola ve cips’e karşı zayıf iradelerine yenilmelerinden korkuyor. Dünyayı güzelleştirmek için bunca plan yapıp da böyle basit bir sebepten insanların yok oluşu seçmeleri ihtimali çanını çok sıkıyordu…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taner, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |