"...öyküyü yazan bilge, beşinci ya da altıncı göbekten kral torunu olduğumu ortaya çıkaracak şekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote |
|
||||||||||
|
Akşam olunca kafasını yastığa koyar koymaz, gün içinde aldığı tüm iletiler beyninden tek tek geçerdi. Geçerken bir süzgeçten geçmişçesine durulurdu: Netleşen her bilgi, beyninde ilgili hücre grubu tarafından örgenleşir. Akson ve dentritleriyle o bölgede bulunan hücrelerle sinapslar oluşurdu. Parkta kafasından geçenleri genel bir değerlendirmeyle analiz etmeye başladı. Bunu yaparken daha önce depo ettiği bilgiler seferber oldu. Evet, o güne kadar okuduğu öğrendiği her şey dağınık bir halde iken; parka girdiğinde tüm bu bilgilerin üzerine yeni bir yazılım programı oluşmuş kapasitesi artmış gibi bir durum ortaya çıkmıştı. Aslında içinde olan potansiyeli keşfetmişti. Bilginin kotarılmasını, aslında var olan potansiyeli kullanmaya başlamıştı. Hala net olmayan şeyler vardı. Henüz bir tanımını bulamadığı bu durumu insanlara nasıl anlatmalıydı. Tereddütleri de yok değildi. Hem İnsanlar ona inanmayabilirdi. Çünkü insanlar o güne kadarki hayatlarının dağınıklığı içinde yaşamaya alışmışlardı. Peki, bu alışkanlık nasıl değiştirilebilirdi. İnsanın beyni bilgisayardan farklıdır. İnsanın karar verme mekanizması ’’ hemen hemen ’’ ilkesine göre çalışır. Bilgisayar ise ’’ve ’’ , ’’ veya ’’ sistemine göre çalışır. İnsan beyni bilgisayarla karşılaştırılamayacak kadar kapasiteli olduğundan bir kararla ilgili tüm hücrelerle bağlantı kurulmaya zorlasaydı beyin felç olurdu. ’’ hemem hemen ’’ ilkesinde karar verilirken yüzeysel ve en çabuk ulaşılabilen hücreler kararda etkili olur. İnsanların bu nedenle hızlı karar vermeleri gerekir. Verdikleri kararlar hiç de doğru olamayabileceğinden, çoğu zaman pişmanlık duyarlar. Deneme yanılma yöntemi insana en kolay gelen yöntemdir. Sercan, yanlış olma ihtimali olsa dahi hemen karar vermek zorundaydı. Tüm bunları birkaç saniyede düşünür, kız arkadaşına anlatmaya karar verir. Ona o kadar güveniyordur ki ailesinin bile bilmediği şeyleri onunla paylaşmıştır. Kantinde çayını yudumlarken, nasıl anlatacağını kurmaya girişir. O sırada merdivenlerden kız arkadaşının indiğini görür. Ama ne o! Yukarı doğru çıkan biri onunla konuşmaya başlar. Sercan konuşmanın bitmesini sabırsızlıkla beklemektedir. Bu arada konuşma bitip gelirken Sercan bir çay da onun için alır. Çayın şekeri atılıp karıştırılır. Bir yudum içip bardak bırakılana kadar bir şey söylemez. Sercan konuşmaya başlar. Konuşurken kızın gözlerine bakarak tasarladığı anlatıma sadık kalarak, onun tavırlarına göre öncelik geliştirerek konuşmasını bitirir. Sercan birini ikna etmek istediğinde göz göze konuşarak her zaman etkili olmuştur. Kızcağız Sercan’ın saçmaladığını düşünür belli etmemeye çalışsa da yüzüne bakan Sercan sahte bir tavır aldığını anlar. Göz göre göre yalan söyler: onu anlamaya çalıştığını, büyük ölçüde katıldığını ama bunların kabul edilebilecek şeyler olmadığını, bunları başka bir yerde söylemesinin doğru olmadığını anlatmaya başlar. Çelişki içindedir aslında ama yüzünde ürkek bir gizem belirmiştir. Orada olmaktan huzursuz olmaktadır ama bunu hissettirmediğini zannetmektedir. Kızın yargıları bunu kabullenemez bir durum olarak tanımlamıştır. Sercan, kolay hayal kırıklığına uğramayan biri olduğu halde; çok güvendiği bir insandan destek alamaması onu üzmüştür. Detayını anlatmadan olayı yüzeysel anlatmasına rağmen, ilk aldığı tepki Sercan’ı sarssa bile kolay kolay yılacak biri değildir. İçinde bu sırrı saklaması mümkün mü, birileriyle paylaşmak zorunda ama bu kim olacak? Onunla en iyi anlaşan hocasına anlatmayı düşünür. Hemen o saatte ani bir karar verir ve görüşmeye gider. Odadan çıktığında yüzü bembeyaz, ne yapacağını bilemez haldedir. Öylece okul sınırlarının dışına çıkar ve sokaklarda robot gibi yürümeye başlar. Okul hayatı bitmiştir. Beraber ev tuttukları arkadaşlarının takıldığı bir kafeterya vardır. Bir saat yürüdükten sonra kafasını toparlar ve oraya gider. İlk duraktan otobüse atlar o otobüse biner binmez bir süredir onu takip eden adam da otobüse biner. Durumu fark eden Sercan ani bir refleksle hemen yerinden kalkar ve otobüsün arka kapısı kapanmadan birkaç saniye önce kendisini dışarı atar. Otobüs hareket etmeye başladıktan sonra yerinden fırlayan takipçi, arka pencereye doğru çevik bir biçimde koşar ve otobüs Sercan’’ın birkaç metre uzağında iken arkasını dönüp baktığında takipçiyle göz göze gelirler. — Kahretsin yine yanılmadım. Otobüsteki adam — Kahretsin uyandı! Ama bunlar kimdir sıradan bir vatandaşla niye uğraşmaktadırlar? Sercan’’ın bunlarla uğraşacak gücü yoktur. Ne zaman nereden çıkacakları belli olmayan bu adamlar isteseler ücra bir köşede aniden çıkıp kaybedebilirler onu! En yakın bildiklerinin bile sırt çevirdiği, düştüğü bu durum kafasını tırmalamasına rağmen birilerine anlatmaya kararlıdır. Başka bir otobüsle arkadaşlarının yanına gider. Bazı detaylarıyla durumu anlatır. Onu anlamaya çalışırlar. Anlayamadıkları noktaları samimi bir şekilde paylaşırlar. Büyük bir hevesle ve azimle seri bir şekilde anlatır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Taner SARGIN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |