Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Yolun yarısına yaklaşmış, hatta saçları seyrekleşmişti bile. Son yıllarda kilo almasına neden olarak işini görüyor, spor yamasına rağmen bu kiloları, bir türlü üzerinden atamıyordu. Kumral yüzü, çok sık gülümseyen ela gözleri vardı. Çok uzun boylu sayılmazdı ama sevdiği kadınla yan yana geldiğinde uyumlu bir çift görüntüsü veriyorlardı. Dante gibi yolun ortasında kalmadan, sevdiği kadınla birlikte yaşamına devam etmek istiyordu. Yaşama iki kişi ile devam etmek; aslında yaşama yeniden başlamak anlamına geliyordu. Yalnızlığın kemendinden artık o da yavaş yavaş kurtulmaya başlıyordu. Sinesinde sakladığı sessizliği, gün geçtikçe açığa çıkarıyordu. Yolun son kıvrımını tamamlayınca evine ulaşmış oldu. Küçük bir bahçe içinde küçük şirin, tek katlı bir ev. “İşte bizim evimiz” diye geçirdi içinden. Bu küçük kasabada aldığı bu evi, oturabilecek hale getirmek için, son aylarda bir hayli çaba sarf etmiş, ama sonunda güzel, şirin bir hale sokmayı başarmıştı. Her akşam bahçeden her girişte, gül dalına bir tomurcuk atıyordu. Ümitlerinin açtığını görmek onu mutlu çok ediyordu. Bahçe kapısından içeri girdi. Dut, kiraz ve elma ağacı olan küçük bir bahçe. Dut ağacından birkaç dut aldı yedi. Kiraz ağacı henüz küçüktü ama dallarda birkaç kiraz vardı. Minik bir toprak alana domates ve biber fidesi ekmiş, etrafını plastik kaplara ektiği, çiçek kutuları ile çevirmişti. Domatesler olmaya başlamış biberler de henüz çiçek açmıştı. Eve giden yol teneke kutularına ekilen çiçeklerle işaretlenmiş, kokusu bahçe çitine dolanan ıhlamur ağacının kokusuna karışmıştı. Hanımeli ağacının altına küçük çardak yapmıştı. Akşamları çay içtiklerinde, hanımeli kokusu ile çay kokusunu birlikte hissetmek istiyordu. Dut ağacının altına küçük bir masa yanına da iki sandalye koymuştu. Kiraz ağacının altına küçük bir sedir koymuş üzerine anneannesinin dokurken aşkını anlattığı, kilimi sermişti. Köşede, musluğuna hortum takılmış küçük bir çeşme bulunuyordu. Hava sıcaktı, yorulmuş ve susamıştı. Çeşmeyi açtı elini yüzünü yıkadı. Hortumu aldı, önce sebzeleri suladı sonra çiçekleri… Mis gibi toprak ve çiçek kokusu havaya yayıldı. Sedire uzandı. Sessizliği dinledi. Gökyüzüne iliştirdiği hayallerine tek tek baktı, üzerine yenilerini ekledi. Mevsimler, sadece yeşille değil, kendisi ile de barışıktı. Sakladığı bütün hayallerini tek tek açığa çıkarmaya başlamıştı artık. Çorak yüreğine ümitler ekmiş ve hepsini yeşertmeyi başarmıştı. Hasat zamanı geldiğinde de aynı ümitle derleyecekti. Bunu açıkça görebiliyordu. Gülümsedi, sonra gözlerini kapadı. Burası işyerine uzaktı ama bu bahçeye girdiği an bütün yorgunluğa ve uzun yolu kat etmeye değdiğini hissediyordu. Az kaldı işte. Sadece birkaç hafta sonra bu sessizliği bir ses bölmeye başlayacaktı. Aylardır gerek yalnız, gerek arkadaşları ile birlikte gelerek bu evi hem tamir etmiş hem boya badanasını, hem de gereken tadilatları en iyi şekilde yapmaya çalışmıştı. Ev, sonunda çok güzel tek katlı bir “ev” olmuştu. Mobilyalar, beyaz eşyalar halılar, ilk etapta gerekli olabilecek her şeyi almış evi dayayıp döşemişti. Müstakbel eşinin getirdiği çeyiz de serilince evin havası daha çok değişmişti. Kapıdan içeri girildiğinde portmantodan başlayarak her eşyanın üzerinin dantelle süslenmesi evi başka bir havaya sokmuştu. Burası sadece bir ev değil evden öte, kendisini bir aile babası, eşini gönül yoldaşı yapacak bir mekândı. İki ruh birleşince gerçekleşmeye hazır ümitler de açığa çıkmaya başlıyordu işte. İkisi birlikte bu eşikten geçtiğinde “biz” olmanın farkını anlayacaklardı. Her akşam eve geldiğinde huzura yaklaşan adımları sayacaktı heyecanla. İçerden gelen ve mis gibi kokan yemeğe ulaşmak için elini yıkamayı bile unutacaktı. Her sabah uyandığında, akşam eve dönerken gül dalına attığı tomurcuğun açtığını görecek ve gülümseyerek gökyüzüne bakacaktı. Yaz akşamlarında bahçede oturup karpuz yiyerek serinlemeye çalışırken koşup oynayan çocuklarına seslenecekti. Komşudan gelen, müziğe kulak vererek hep birlikte dinleyeceklerdi. Uzun yıllar yalnız yaşamanın karşılığını bu şekilde doyasıya yaşayacaktı. Gözlerini açtığında vakit bir hayli geç olmuştu. Yerinden kalktı, içeri girdi, dantellerle süslenmiş mutfağı dağıtmamaya özen göstererek çay suyunu ocağa koydu. Önce etrafını saran çocuklara sonra gökyüzünde uçan balonlara baktı ve gülümsedi.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Adsız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |