Doğallık sahip olunan değil, kazanılması gereken bir erdemdir.
-Cervantes |
|
||||||||||
|
Bu büyük isteklerimizin adını “hayal” koyup, gerçekleştirmek için kimimiz çok çalıştı kimimiz de “hayal” olarak kalmasını tercih etti. Kimimiz hayallerini hep yokladı sıcak tuttu, ama kimimiz de hayalini bir köşeye koyarak, yalnızlığına eş etti. Kimimiz düşlerini gerçekleştirmek uğruna ödediği bedeller için “buna deydi” dedi. Kimimiz de çok yorulduğu için hayalinin gerçekleştirmenin tadını bile çıkaramadı. Benim hiç çok büyük hayallerim olmadı. Görmek istediğim düşlerim de olmadı. Gönlümün bir yerinde her zaman sıcak tuttuğum, ona bir yer verdiğim “burada kal” dediğim sımsıcak güzel yüzlü bir bebek vardı sadece o kadar. Bu benim hayalim mi düşüm mü onu dahi henüz bilmiyorum. Orada hep olan bazen gülen, bazen ağlayan, bazen bana sımsıkı sarılan bezen de yüzüme hiç bakmayan bir bebek. Bazen yapacağımız en küçük bir işte bile hemen planlar yaparız, yapacaklarımızı sıraya koyar halletmeye çalışırız. Bazen de bunları hiç kafaya takmaz, (benim gibi rahat olup) “planı yapan yapmış bana ne oluyor sanki” (birçoğuna göre arsız tabii) diyerek rahat olmanın hazzını yaşarsınız. Çoğu zaman o saçma soru ile bende karşılaşırım. “Nasıl tahammül ediyorsun? veya işte “Nasıl dayanıyorsun? Hatta en saçması “ne yapacaksın?” Allah’ım o an şeytan diyor ki “sarıl gırtlağına boğ” ama tabii ki şeytana asla uymuyorum ve onları deli edecek en güzel cevabı veriyorum. “Ya hu bana ne! Ben niye kafamı yoruyorum ki… Beni bir yaratan var, beni elbet düşünecektir elbet her şeyi bir düzene koyacaktır, ben niye kendimi bu saçma sorulara cevap aramak için üzeyim ki” diyorum. Eminim, adım gibi eminim ki “manyak bu kadın” diyorlardır içinden. Ama onların o bakışlarına bayılıyorum buna emin olun. (Asıl anlatacağım konuya gireceğim inşallah ama nasıl başlayacağımı henüz bulamadım. ) Hani yazının başında “yaşamımız boyunca...” diye başlamıştım ya; işte yaşamımız boyunca istediğimiz, küçükte olsa, çok istediğimiz, çok basit şeyler mutlaka olmuştur. Bir eşya bir aksesuar veya herhangi bir şey, mutlaka olmuştur. Kafamızda bir model oluşturduğumuz, onu herhangi bir yerde gördüğümüzde “işte istediğim bu” dediğimiz herhangi bir şey işte. Nihayetinde insanız, istemek fıtratımızda var bizim. İşte asıl konumuz bu arkadaşlar. Bizim olmasını çok istediğimiz bir şeyi almak. Alabilmek… “benim” diyebilmek. Ne aradığınızı biliyorsanız şayet onu hep istiyorsunuz. Bulamadığınızda yerine, onun yerine koyduğunuz başka bir şey onun yerini ne alabiliyor ne doldurabiliyor. Bu “o”ların adına ne derseniz diyebilirsiniz. Her şey için geçerli. İnsan, hayvan, bitki, eşya, bir ayakkabı… Evet, basit bir ayakkabı. Yıllardır ihtiyacım olsun ya da olmasın bir ayakkabı alırken, istediğim modeli bulabilir miyim diye vitrinleri tepeden tırnağa şöyle bir taramışımdır. Bazen tarif etmiş “öyle bir modelimiz” yok cevabı alınca başka bir ayakkabı alıp çıkmışımdır. Öylesine işte. Ayakkabı aldım mı aldım o kadar. Geçen gün bir mağazanın önünden geçerken, bir anda öylece kaldım. O an telefon çaldı arayan arkadaşımın ne dediğini bile duymadım. “şu an yıllardır aradığım ayakkabının önündeyim” dedim ve telefonu kapadım. mağazadan içeri girdim. Bu ayakkabıyı istiyorum dedim parasını verdim hiç denemeden aldım geldim. Yıllardır aradığım istediğim ayakkabıyı nihayetinde aldım. Henüz giymedim. Belki rahat bir ayakkabı değil belki o kadar hoş bir ayakkabı da değil, henüz bilmiyorum ama ben ayakkabı alırken yıllarca vitrinlerde bu modeli aradım. Gerçekten aradığım ve bulduğum bu küçük şeye sahip olmak beni mutlu ediyor. Ama elbette bu her zaman mümkün olmayacak, olmuyor da zaten. Her zaman o çok istediğimiz şeyi içeri girerek parasını verip “ben bundan istiyorum” diyemiyoruz. Bazen paramız yetmiyor bazen gücümüz, bazen de… Ama gerçek olan şu ki; sizin olmasını istediğiniz bir şeyin yerini bir diğeri asla almıyor. Ne yaparsanız yapın ne kadar zorlarsanız zorlayın asla olmuyor. Yıllarda geçse, asır geçse aklımızda olan hep o şekilde kalıyor. Ve biz hep ona sahip olmak isteriz. Birçok şeye sahip olsak bile sadece “o” olsun isteriz. Aklımızda olan “o” hep kalıyor. Hepinizin istediği o “o”lara sahip olmanız dileği ile. (Ha unutmadan telefon eden arkadaşım birkaç dakika sonra tekrar aradı: “Gerçekten sen manyaksın” dedi. Ben de “Teşekkür ederim.” Dedim:)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Adsız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |