Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Bir cevap mutlaka bir sorunun karşılığıdır. Bir çözüm ise bir sorunun. Soru ve sorun arasında az çok fark var. Mesela “Adın nedir?” bir sorudur. Buna karşılık “Adını ne koyalım?”da bir sorudur kavram olarak ama buna sorun demek daha doğru. Çünkü hazır bir cevabı yok. Bir süreç işletmek lazımdır, cevabı vermek için ve karar vermek gerekir. İçine bir dizi karar giren şey çözüme yakın oluyor. Bir soruya hemen hazır cevap varsa orada düşünme var mıdır? Vardır elbette ama bana göre daha çok işin içinde hafıza var. Çözüm dediğimizde ise düşünme süreci olduğu kesin. Eğer bir sorunun cevabı önceden belli edilmiş kurallar veya ön kabullerle çözülüyor ise düşünme işlemi aslında cevap vermekten farksızdır. İşin içine daha çok kıyaslama kurallarının uygulaması giriyor. Aynı kuralları ve ön kabulleri uygulayan herkes aynı sonucu buluyor. Mantık bunu gerektirir. Buna karşılık bir soru karşısında “Bi dakka! Bu soru doğru mu?” veya “Bu soruyu niçin soruyor?” diye başlarsanız ne olur? İşte benim sıfır tabanlı düşünce kavramım burada devreye giriyor. Bir soru veya sorunla karşılaştığımızda “Sorun nedir?” sorusunu sormadan başlanan işlerde tam anlamıyla düşünme eylemi olduğundan emin değilim. Düşünme soru sormayla başlayan bir süreç olmalı. Eğer soruyu üretememişsek cevap veya çözüm aslında yoktur. Zaten var olanı tekrarlamış olmaz mıyız? Bir düşünce üretmiş olur muyuz? Sıfır tabanlı düşünme önce soru veya sorunu tanımlama ile başlayan düşünme, cevap veya çözüm üretme süreci olarak tanımlanabilir. Sorulan sorular genellikle bir veya birden fazla ön kabulü içinde barındırır. Örneğin “Elma neden ağaçtan düşer?” bir sorudur. Bu soruyu Newton’un sorması ile benim sormam arasında temelli bir fark var. Benim cevabım “Elma olgunlaştığı için düşer.”olurdu. Newton buna “ Yer çekimi var.” demiş… Sorunun aynı olması sorunun arka planındakilerin aynılığını göstermez. Benim cevabım önceki deneyimlerin bir tür kıyaslaması ile üretilen bir sonuç iken Newton’un ki sorunun sorgulaması ile başlayan tam bir sıfır tabanlı düşünme örneğidir. Newton bu soruyu neden sormuştur? Hukukla uğraşan bir meslek mensubu olarak karşılaştığım örneklerle kavramı biraz daha açmak isterim. Telefonu açıp doğrudan bir soru soran kişi esasen kendince bir cevabı olan kişidir. Bir cevabı vardır ve onu teyit etmek istemektedir. Gerçek bir meraktan çok istediği bir sonuç vardır. Sorundan kurtulmak veya avantajlı bir sonuca ulaşmak ister. Cevabı yoksa bile bir tasarısı vardır. Örneğin “Sözleşmelerde damga vergisi oranı kaçtır?” bir müşteri sorusudur. Bunun cevabı kanunda yazılı vergi oranıdır. Bakar söylersiniz. Buna karşılık gerçekten cevap vermiş olumusunuz? Şimdi bu soruya karşılık bir soru sormayla başlayalım; “Sözleşme nedir?” . Soruyu sorana bu soruyla karşılık verdiğimizde muhtemelen karşı taraf sözleşme diye nitelediği şeyi anlatacak veya fakslayacaktır. Adına sözleşme denen kağıt ya sözleşme niteliğindedir ya da değildir. Eğer sözleşme niteliğindeyse hangi tür bir sözleşme olduğunu belirlemek gerekir. Buna göre damga vergisi oranı belli edilebilir. Bir adım daha gidilerek sözleşmeye gerek var mıdır?” da demek gerekir. Soruyu soran sorduğunda elindeki kağıdın bir sözleşme olduğu ve damga vergisine tabi olduğu ön kabulü ile sorusunu sormuştu. Bu ön kabuller aslında önceden belli olan bir cevabı dikte etmeye yönelikti. Soruyu baştan kurguladığınızda elde edilecek sonuç büyük ihtimalle ilk cevaptan farklı olacaktır. Üzerinde düşündüğüm sıfır tabanlı düşünme şekli önce hazır soruları reddeder ve kendi sorununu üretmeyle işe başlar. Her soru veya sorun içinde cevabı veya çözümü barındırdığından eğer soru sizin değilse cevap veya çözüm de sizin düşüncenizin ürünü olamaz. Öğretmen öğrettiği cevabı ister, soru onun sorusudur ve cevap ta aslında onundur. Benim sadece tekrarladığım şey aslında nasıl benim düşünce ürünüm olur? Toplarsak, benim sıfır tabanlı düşünce dediğim şey soru sormayı düşüncenin temeli sayar. Böyle olunca eğer ben bir öğretmen olsaydım öğrencilere kendilerine soru hazırlamalarını isterdim. Cevabın önemi olmadığını düşünüyorum. Eğer bir konu hakkında gerçekten düşünme varsa ki bu mutlaka herkesten farklı olması gerekmez öğrenenin konuyla ilgili bir sorusu olması gereklidir. Bu soru kendisinin ise cevap ta onun olur. Eğer bir sınıfta hiç kimsenin sormadığı anlamlı bir soru soran kişi o sınıfın en iyi derecesini alması gerekir. Ve her soru için niçin o soruyu sorduklarını sorardım. Düşüncenin sıfır tabanlı olmasının sırrı sorunun benim olmasında gizlidir. Cevap için baştan düşünmeyi sağlayan anahtar argüman sorudur. Başkasının diktesini beni çevreleyen bağlayan sınırları baştan yok etmesi, benim düşüncemi sıfırdan kurmam demektir.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © KERİM ALİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |