..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gene gel gel gel. / Ne olursan ol. / ... / Umutsuzluk kapısı değil bu kapı. / Nasılsan öyle gel. -Mevlânâ
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe > KERİM ALİ




9 Ocak 2010
Sıfır Tabanlı Düşünme  
KERİM ALİ
Bir de kavram icat ettim ve buna “sıfır tabanlı düşünme” adını verdim. Benden önce birilerinin böyle bir laf edip etmediğini bilmiyorum, bunu kendi başıma üfürdüm inanın…


:CFIH:
Uzunca bir süreden beri düşünme üzerine düşünüyorum. Bir soru üzerine düşünme veya doğru soruyu bulma üzerine düşünme belki de. Bir de kavram icat ettim ve buna “sıfır tabanlı düşünme” adını verdim. Benden önce birilerinin böyle bir laf edip etmediğini bilmiyorum, bunu kendi başıma üfürdüm inanın…

Bir cevap mutlaka bir sorunun karşılığıdır. Bir çözüm ise bir sorunun. Soru ve sorun arasında az çok fark var. Mesela “Adın nedir?” bir sorudur. Buna karşılık “Adını ne koyalım?”da bir sorudur kavram olarak ama buna sorun demek daha doğru. Çünkü hazır bir cevabı yok. Bir süreç işletmek lazımdır, cevabı vermek için ve karar vermek gerekir. İçine bir dizi karar giren şey çözüme yakın oluyor.

Bir soruya hemen hazır cevap varsa orada düşünme var mıdır? Vardır elbette ama bana göre daha çok işin içinde hafıza var. Çözüm dediğimizde ise düşünme süreci olduğu kesin. Eğer bir sorunun cevabı önceden belli edilmiş kurallar veya ön kabullerle çözülüyor ise düşünme işlemi aslında cevap vermekten farksızdır. İşin içine daha çok kıyaslama kurallarının uygulaması giriyor. Aynı kuralları ve ön kabulleri uygulayan herkes aynı sonucu buluyor. Mantık bunu gerektirir. Buna karşılık bir soru karşısında “Bi dakka! Bu soru doğru mu?” veya “Bu soruyu niçin soruyor?” diye başlarsanız ne olur? İşte benim sıfır tabanlı düşünce kavramım burada devreye giriyor.

Bir soru veya sorunla karşılaştığımızda “Sorun nedir?” sorusunu sormadan başlanan işlerde tam anlamıyla düşünme eylemi olduğundan emin değilim. Düşünme soru sormayla başlayan bir süreç olmalı. Eğer soruyu üretememişsek cevap veya çözüm aslında yoktur. Zaten var olanı tekrarlamış olmaz mıyız? Bir düşünce üretmiş olur muyuz?

Sıfır tabanlı düşünme önce soru veya sorunu tanımlama ile başlayan düşünme, cevap veya çözüm üretme süreci olarak tanımlanabilir. Sorulan sorular genellikle bir veya birden fazla ön kabulü içinde barındırır. Örneğin “Elma neden ağaçtan düşer?” bir sorudur. Bu soruyu Newton’un sorması ile benim sormam arasında temelli bir fark var. Benim cevabım “Elma olgunlaştığı için düşer.”olurdu. Newton buna “ Yer çekimi var.” demiş… Sorunun aynı olması sorunun arka planındakilerin aynılığını göstermez. Benim cevabım önceki deneyimlerin bir tür kıyaslaması ile üretilen bir sonuç iken Newton’un ki sorunun sorgulaması ile başlayan tam bir sıfır tabanlı düşünme örneğidir. Newton bu soruyu neden sormuştur?

Hukukla uğraşan bir meslek mensubu olarak karşılaştığım örneklerle kavramı biraz daha açmak isterim. Telefonu açıp doğrudan bir soru soran kişi esasen kendince bir cevabı olan kişidir. Bir cevabı vardır ve onu teyit etmek istemektedir. Gerçek bir meraktan çok istediği bir sonuç vardır. Sorundan kurtulmak veya avantajlı bir sonuca ulaşmak ister. Cevabı yoksa bile bir tasarısı vardır.

Örneğin “Sözleşmelerde damga vergisi oranı kaçtır?” bir müşteri sorusudur. Bunun cevabı kanunda yazılı vergi oranıdır. Bakar söylersiniz. Buna karşılık gerçekten cevap vermiş olumusunuz? Şimdi bu soruya karşılık bir soru sormayla başlayalım; “Sözleşme nedir?” . Soruyu sorana bu soruyla karşılık verdiğimizde muhtemelen karşı taraf sözleşme diye nitelediği şeyi anlatacak veya fakslayacaktır. Adına sözleşme denen kağıt ya sözleşme niteliğindedir ya da değildir. Eğer sözleşme niteliğindeyse hangi tür bir sözleşme olduğunu belirlemek gerekir. Buna göre damga vergisi oranı belli edilebilir. Bir adım daha gidilerek sözleşmeye gerek var mıdır?” da demek gerekir. Soruyu soran sorduğunda elindeki kağıdın bir sözleşme olduğu ve damga vergisine tabi olduğu ön kabulü ile sorusunu sormuştu. Bu ön kabuller aslında önceden belli olan bir cevabı dikte etmeye yönelikti. Soruyu baştan kurguladığınızda elde edilecek sonuç büyük ihtimalle ilk cevaptan farklı olacaktır.

Üzerinde düşündüğüm sıfır tabanlı düşünme şekli önce hazır soruları reddeder ve kendi sorununu üretmeyle işe başlar. Her soru veya sorun içinde cevabı veya çözümü barındırdığından eğer soru sizin değilse cevap veya çözüm de sizin düşüncenizin ürünü olamaz. Öğretmen öğrettiği cevabı ister, soru onun sorusudur ve cevap ta aslında onundur. Benim sadece tekrarladığım şey aslında nasıl benim düşünce ürünüm olur?

Toplarsak, benim sıfır tabanlı düşünce dediğim şey soru sormayı düşüncenin temeli sayar. Böyle olunca eğer ben bir öğretmen olsaydım öğrencilere kendilerine soru hazırlamalarını isterdim. Cevabın önemi olmadığını düşünüyorum. Eğer bir konu hakkında gerçekten düşünme varsa ki bu mutlaka herkesten farklı olması gerekmez öğrenenin konuyla ilgili bir sorusu olması gereklidir. Bu soru kendisinin ise cevap ta onun olur. Eğer bir sınıfta hiç kimsenin sormadığı anlamlı bir soru soran kişi o sınıfın en iyi derecesini alması gerekir. Ve her soru için niçin o soruyu sorduklarını sorardım.

Düşüncenin sıfır tabanlı olmasının sırrı sorunun benim olmasında gizlidir. Cevap için baştan düşünmeyi sağlayan anahtar argüman sorudur. Başkasının diktesini beni çevreleyen bağlayan sınırları baştan yok etmesi, benim düşüncemi sıfırdan kurmam demektir.





.Eleştiriler & Yorumlar

:: çok güzel...
Gönderen: özlem cangül / , Türkiye
18 Ocak 2010
Düşünmek yerine hafızasını kullanmaya alışkın bir toplumun üyeleriyiz bizler. Cevap vermek soru sormaktan kolay geliyor çoğumuza. Çoğumuzun cevabı bile kısa ve net… kolayın kolayı yani. Sıfır tabanlı düşünme ise bu ezbere eğitim sisteminin içinde çok zor… kabul gören başarı özgünlük olmalı bence de… başarı soruya cevap vermede değil sorgulayabilmekte

:: merhaba
Gönderen: ilker uğurlu / , Türkiye
15 Ocak 2010
soru tabanlı anlayış, sorgulamaktır içinde yaşadığın dünyayı. zamanın ruhundan bir çağrı kabul et bunu www.zeitgeisthareketi.org

:: Ellerinize, yüreğinize, kaleminize sağlık
Gönderen: Didem Duruöz / , Türkiye
9 Ocak 2010
Kerim Ali Bey,üzerinde düşünülmesi ve uygulanması gereken çok önemli bir farkındalığa değinmişsiniz.Sorunun çözümlenebilmesi için doğru tanımın yapılabilmesinin, anlattığınız şekilde olabileceğini düşünüyorum.Yazınız için çok teşekkür ederim.Sorun doğru tanımlanmadığı takdirde çözüm uygulamaları da sorunu ortadan kaldırmaya değil belirtileri yok etmeye yönelik olacağından,ana sorunun hayatta farklı şekillerde sürekli karşımıza çıkacağını düşünüyorum.Bir de, nette dolaşan bir bilgiyi hatırladım, malesef kim olduğunu bilemiyorum.Nobel ödüllü bir kimya profesörüne, başarısının sırrı sorulduğunda: Annesinin ona her zaman için sorduğu; oğlum, bu gün öğretmenine iyi bir soru sordun mu?sorusunun, onu diğerlerinin sormadığı soruları sormaya teşvik ettiğini, soruları hayatı boyunca sormaya devam ettiğini,farkının bu olduğunu söylemiş.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yakup Ağa/ Aslanhane Camisinde Namaz [Öykü]
Elveda [Öykü]
Ormanda Krallık Seçimi [Öykü]
İki Darbe Bir Kitap [Deneme]
Neşet Ertaş / Yolcu [Deneme]
Şeftali Ağacı [Deneme]
Katil [Deneme]
Rahatsız Beyinler [Deneme]
Zamanın Sahibi Olmak ve Memento Mori [Deneme]
Ala Kargalar ve Özgürlük [Deneme]


KERİM ALİ kimdir?

İyi bir okuyucuyum. İlgi gösterdiğim alanlarda derinlemesine okurum. Yazılarım esas itibariyle gözlemlerim ve düşünce dünyamda oluşan fikirlerler ve sorgulamalarla doludur. Zaman zaman öykü denerim. Sorulmamış sorular ararım. Yazmak bence düşünmenin en önemli aracıdır. Okurken yazarla birlikte düşünür, yazarken de okuyanla birlikte düşündüğümü düşünürüm.

Etkilendiği Yazarlar:
Ahmet Altan'ın tarzını seviyorum. Tarihi romanları atlamam. Gerilim türü yazanlardan sürekli takip ettiklerim vardır.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © KERİM ALİ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.