Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
BEYAZ ATLI HAYALLER ‘’ Beyaz atlı, şimdi geçti buradan… ‘’ Ömründe bir defa da olsa Beyaz Atlısını beklemeyen, düşlemeyen bir kadın var mıdır acaba? İtiraf edilmese de sanırım yoktur. Genç kızlar, genç kadınlar, bekler durur o beyaz atlıyı. Şimdilerde TV ekranlarında, kriterlerin önceden belirlenerek, ilanen beyaz atlının beklenmesi, aranması modası var. Nedir o kriterler? -Önce iyi bir gelir, -Çocuksuz, -Her dediğimi yapacak, -Evi olmazsa olmaz, -Yaşamayı, gezip tozmayı sevecek, -Ben nereye istersem gelecek, -Boyu boyuma, huyu huyuma uyacak… vb. Sıralanır gider böylece… Bayanlar ayrı, baylar ayrı sıralar. Bir umuttur beklenir. Nerededir bu beyazlar giyinenler, yolu gözlenenler? Nerden gelir, nereye giderler? Hangi duraklarda soluklanırlar? Beyaz atlı sizin hanınızda ne zaman konaklayacaktır? Belki de size gelinceye kadar başka hanlarda, başka hancılarla karşılaşacaktır. Beklemeli mi, yolunu gözlemeli mi, yoksa gelip geçerken durmayacak gibi olursa, yolunu kesip zorla durdurmalı mı? Gelen atlı gerçek beyaz atlı mıdır, yoksa boyanmış mıdır? İlk yağmurda gerçek açığa çıkacak mıdır? Diyelim ki atlı geldi ve konakladı, kalıcı mıdır? Yoksa yorgunluğunu giderip yoluna devam mı edecektir? Veya sizi de taşıyabilecek kadar güçlü ve sağlıklı mıdır atı? Kararlı ve iyi huylu bir at ve atlı mıdır? Elden kaçırmamak için ne yapmalıyız? Gücünden fazla yüklenmemeli miyiz? At ve atlı dik başlı da olabilir elbette. Onu eğitmeye, başını eğmeye , ehlileştirmeye çalışmalı mıyız?Yoksa olduğu gibi mi kabul etmeliyiz?... Öğretilmiş, dayatılmış isteklerden vazgeçip, kendi halinde bir yayada da aradıklarımızı bulabilir miyiz? Yoluna yoldaş olabilir miyiz? Bir lokma aşımızı bölüşebilir miyiz? Cebinden çıkarıp sorduğu adres başka birine götürecekse, ona düzgün bir yol tarifi yapabilecek miyiz? Güle güle, yolun açık olsun yolcu, diyebilecek miyiz? Dünyamızı güzel hayallerle süsleriz. Sevmek ve sevilmek güzeldir. Beklentilerimiz vardır. Bunları karşılamasını istediğimiz, gelmesini beklediğimiz, umutlarımızı bağladığımız kişiler vardır. Gelen, mükemmelimiz olur bir anda. Olmadığını fark edinceye kadar geçen bir zaman vardır. Gün gelir, gözümüzde devleştirdiğimiz, birden sıradanlaşır… Yaşam ısmarlama mutluluk üretmiyor. Bizim kurallarımızı dinlemiyor. Kendi kuralları çerçevesinde sunumunu yapıp kabulümüzü bekliyor. Sunulanı kabul edip başköşeye konuk etmeli, tanımaya çalışmalıyız. Soluklansın, biz soralım, o anlatsın; dinleyelim, anlayalım… O sorsun, biz söyleyelim… Tam da bu noktada çıkar sorunlar. Dinlemek, duymak, anlamak farklıdır. Bakmak ile görmek arasındaki fark gibi… Şairin ‘’ Anlam’’ adlı şiirinde dediği gibi ( *1): Sen ne türlü desen, söz dinleyenden alır anlamını, Öyledir görüntü de, bin kişi bakar denize, Denizi görür biri… İletişim büyük bir sorundur ilişkilerde. Düşüncelerimizi söyleyemiyorsak, doğru ifade edemiyorsak, beni anlamıyorlar demek ne derece doğrudur? Bu esaslı bir sorundur işte. Sevginin göstergesi karşımızdaki sevilenin düşüncelerine her an katılmak, kabullenmek de değildir. Sevgi, hayatı ve fikirleri paylaşmaktır, değer vermektir. Yaşamımızda duygulara yer veriyorsak da mantığı da elden bırakmamak gerekir. Mutluluktan başımızın döndüğü anlarda bile ilerde dünyamızın kararmaması için mantığımız hep devrede olmalıdır. Biz onun iptal veya duraklatma düğmesine basmış isek, aslında duraklayacak olan yaşamımızdır, iptal edilecek olan beklentiler, hayallerdir. Ben kimim, yaşamdan ne istiyor, ne bekliyorum? Karşımdaki bana ne verebilir? Birbirimizi kırıyor muyuz, inciniyor muyum? Bunlar tekrarlayıcı bir hal mi aldı? Sevdiğim kişi ne kadar tutarlı, verdiği sözlere ne kadar bağlı? Bana güven veriyor mu? …Alacağımız cevaplara göre değişecektir geleceğimiz. Başımızda kavak yellerinin en delisi esse de, hatalar yapsak da, hayal kırıklıklarımız olsa da, yine de süsleyecektir hayaller dünyamızı. Renkleri tozpembe olsa da görürüz ki gerçeklerin rengi farklıdır. . Her şeye rağmen güzel bir geleceği umut etmek, beklemek; gerçeğin kıyılarından çok açıklara yüzmemek koşuluyla, en doğal hakkımızdır. Yoksa kendi yarattığımız hayallerin içinde boğulma tehlikesi de vardır. İşte bu yüzden, yaşamımızı dengeler üzerine kurmak zorundayız. Günün birinde kendimize ‘’ Şimdi ne yapmalı?’’ deriz. Oturup geçmişe ağıt mı yakmalı, bir çare mi aranmalı? Tüm yollar kapanmış, geçit yok gibi de görünebilir gözümüze. Ama acele etmeden düşünülürse ve doğru zamanda harekete geçilirse her zaman bir çözüm bulmak da mümkündür. Çözümsüz, sevgisiz, hayalsiz, umutsuz kalmamanız dileğiyle… (*1 ): Necati Cumalı Müşerref ÖZDAŞ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Müşerref ÖZDAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |