Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Gazeteler, sokaklar, reklam panolarının bütün gündemi referandum’a kilitlenmiş. Kentimizden bilmem kim gitmiş, bilmem kim gelecekmiş. Minibüsler sokak sokak, bangır bangır yaygara. Bu sıcakta da hiç çekilmiyor. Ülkemde politik tansiyonun üç beş yılda bir yükseldiği bu dönemleri aslında seviyorum. Bizi uyuşukluktan kurtarıyor. Gürültü patırtıyı görünce uykumuzdan silkiniveriyoruz. Bir şeyler olacakmış gibi biraz umutlanıyoruz. Sonra bir bakıyoruz değişen hiçbir şey yok. Bizi sandıklarda yine kandırmışlar. Bir şey olmamış gibi eski yaşamımıza geri dönüyoruz. Ve her seferinde insanları meydanlara çağıranlar daha güzel bir ülke, daha mutlu bir yaşam vaat ediyorlar. Ama fırtına ansızın geçip gidiyor. Biz kendimizi yine bitmez tükenmez bir ekmek kavgasının içinde buluveriyoruz. Yalnız bu kez film biraz değişik. Olan biten zaten serçe kadar olan beynimi allak bullak ediyor. Hakimiyet Allah’ındır, kul iradesiyle yönetim olmaz diyenler şimdi birdenbire daha çok demokrasi lazım demeye başladılar. 12 Eylül 1980 darbesinde tutuklanmayan, fişlenmeyen, okullardan atılmayan, hatta bu ülke yemyeşil bir siyasi görünüme kavuşmalı diyerek korunan devlet babanın tonton çocukları generallerle kapışıyorlar. Darbecilere karşılar ama onların yargılanmasını da istemiyorlar. Belli ki geçmiş güzel günlerin hatırı var. Siyasi olarak darbeciler tarafından ezilenler, çalışma hayatından, üniversitelerden atılanlar, yıllarca idamdan yargılanan ve işkence görenler askerlerin bu durumuna iki gözü iki çeşme ağlıyorlar. Güçlü ordumuz bu hallere mi düşecekti, vah vah diyorlar. Bildiğiniz gibi değil. Kafam çok karışık çok… Kent kent, kasaba kasaba gezen demokrasi yanlısı iktidar partisi değişmesini istediği yasa maddelerini alanı dolduran kalabalıktan sır gibi saklıyor. Değişen yasaların yaşamımızı nasıl demokratikleştireceğini söylemek yerine “Hayır” oyu verecek olanların ne kadar cüce, kel ve fodul olduğunu anlatıyor. Onlar kötüdür, sizin düşmanınızdır diyor. Oysa benim aklımda başka sorular var. Daha demokratikleşeceksek Sağlık ve Eğitim hizmetlerine ulaşmak ucuz ve kolay olacak mı? Yaşlıları ve çocukları kollayan düzenlemeler var mı? Kadın hakları hangi alanlarda genişleyecek? Çalışanlar taşeron firmaların ve vampirlerin ellerinden kurtulacak mı? Örneğin asgari ücret yükselecek mi? Memurlar grevli, toplu sözleşmeli sendikal haklar elde edecekler mi? Partiler tarafından önümüze konulan kişileri seçme mecburiyetinden kurtulacak mıyız? Siyasi partiler padişahlık yönetiminden kurtulacak mı? Kentlerde daha çok yeşil alana, sağlıklı ve temiz içme suyuna, daha sağlıklı bir çevreye, daha ucuz elektrik ve doğal gaza, kolay ve daha ucuz ulaşım olanaklarına sahip olacak mıyız? Ne olur biri çıkıp söylesin. Biz 12 Eylül günü yapılacak referandumdan sonra daha insanca bir yaşama kavuşacak mıyız? Eşime söyledim ama beni dinlemedi. Taze fasulye ayıklamak bana iyi gelmiyor. Kafama şeytanlar üşüşüveriyor. Fukara bir memur böyle zararlı şeyler düşünmemeli. Anayasa oylamasında “Hayır” oyu verin diyenler de başka bir terane. Başbakan ona Memur Kemal Efendi diyor. Bir tek burada yollarımız kesişiyor. Ben de memurum ya… İktidar partisinin yüksek yargıyı kuşatmayı amaçladığını, HSYK ve Anayasa Mahkemesini YÖK gibi hükümet güdümlü hale getirmeyi istediğini anlatıyor. Siyasi rejimi değiştirmeyi amaçlıyorlar diyor. Benim mahkemelerle falan hiç işim olmaz. Bir kere kapılarına yolum düştü. Dosyamı koltuğumun altına verip geri yolladılar. Tam iki sene bekledim. İki sene sonra sen haksızsın, devlet baba doğru yapmış dediler. Siyasi rejim meselesi de beni aşar. Rejimi korumak, bu ülkeye sahip çıkmak her vatandaş gibi benim de görevim. Ancak rejimin beni pek taktığını da sanmıyorum. Şimdilik yapacak bir şey yok. Belki kırk dört derece sıcakta kömür kamyonları bizim mahalleye de gelir. Makarna, un, şeker, yağ dağıtır. Eskiyen buzdolabımızı, çamaşır makinemizi değiştirirler. Bir gün bizim kapımızı da çalar, oğluna iş vereceğiz, kızına hayırlı kısmet bulacağız derlerse. Ben de ikna olabilirim. Demokrasiye bağlılığım artar, padişahım çok yaşa diyebilirim. Eşime söyledim ama dinletemedim. Erkek adam fasulye ayıklar mı? Tanelisini boşalt, sapını ve ucunu kır, kılçığını al. Bu sıcakta yapılacak iş mi yani bu? Sıkılınca insanın aklı kaf dağını dolaşır. Biliyor ama domuzluğundan yapıyor. Gariban bir devlet memurunun siyasetle ne işi olur? Yaparım işimi, alırım maaşımı. Sabahları kimseye “Hayırlı günler arkadaşlar,” bile demem. Seyfullah Ağustos 2010 Sinop
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |