Yaşam başlangıcı olmayan bir yolculuktur. -Victor Hugo |
|
||||||||||
|
Yaşamın kendisi mezarlıkta son bulan bir öyküler serisidir. Biri başlarken öbürü biter. Bazen film bu kadar net değildir. Olaylar birbiri içinde kaybolur. Birinin başı ötekinin sonunda yitip gider. Her zaman yaşamı kontrol etmeye, onunla baş etmeye çalışırız. Bu elbetti ki boşuna bir çabadır. O her zaman şarkısını bildiği gibi çalar. Öykülerini canın çektiği gibi kurgular. Neyse geçelim bunları. Beni tanıyanlar çok iyi bilir ki, felsefe beni aşar. Derindir gölleri boylayamam ki… Her şey bir gecenin ortasında başladı. Saat kaçtı, hangi ayın, hangi günüydü şimdi kimse anımsamıyor. Koyu karanlık bir gecenin içindeydiler. Zaman zaman yamacın üstündeki koruluktan bir kukumav kuşunun sesi geliyordu. Kuşun sesi derenin gürültüsünde kaybolurken birden köpekler öğürmeye başladı. Ne zaman köyün üst başından davarlar geçse böyle hep birlikte havlarlardı. Ama bu kez çan sesleri gelmiyordu. Köpekleri harekete geçirenin davarlar olmadığı belli oluyordu. Tahta avlu kapısı dövüldüğü vakit bütün ev sakinleri uyandı. Çocuklar pencerelere üşüştü, orta yaşlı kadın ve erkek evin kapısını açıp hayata çıktılar. Ellerinde çıralarla gelenlere baktılar. Uzun boylu, omzunda çapraz asılmış silahıyla en öndeki adam seslendi. Tanrı misafiri, kabul eder misiniz? Zerre kadar aklı olan hiç kimse bu silahla gençlere hayır diyemezdi. Hane sahipleri onları içeri buyur ettiler. Ama gençlerin sadece ikisi içeri girdi, diğerleri dışarıda kaldı. Köyün etrafındaki ve evin dışındaki kaç kişinin kaldığını hiç kimse bilmiyordu. Büyük bir ihtimalle köyün bütün çevresi Yugoslavya Partizanları (Yugoslavya Antifaşist Ulusal Kurtuluş Konseyi (AVNOJ) tarafından çevrilmişti. Cemail geçen ay askerlik yoklamasına çağrılmıştı. Bulgar jandarmaların yönettiği karakolda muayene işlemleri yapılmış ve evine gönderilmişti. “Sana kâğıt gelecek, onu bekle,” dediler. Askerlik yoklamasının ardından neredeyse bir ay geçmişti. İhtimal ki,askerlik çağrı pusulasının muhtarlığa gelmesi an meselesiydi. Ve Cemail’in askere alınacağını bilgisi partizanların da kulağına ulaşmıştı. Evin içine giren iki partizan tüfeklerini omuzlarından çıkarıp kendilerine gösterilen minderlerin üzerine oturdular. Herkes meraklı gözlerle onlara bakıyordu. Acaba niye gelmişlerdi? Ev sahibi adama dönüp “Ahmetof evdekilerin hepsi burada mı ?” diye sordular. Ahmedof partizanları başıyla onayladı. “Bu evden bir kişi istiyoruz. Bu gece bizimle gelecek. İstersen şu geçlerden biri gelsin. İstersen sen kendin gel. Seçimi siz yapın. Evdekiler hep birlikte baba, baba diye ağlamaya başladılar. Partizanlar bu manzaradan hiç hoşnut kalmadılar. Kapıya yürüyüp avluya çıktılar. Dışarıda ailenin karar vermesini beklediler. Birkaç dakika sonra Cemail babası ile birlikte dışarı çıktı. Ahmetof bu oğlan size emanet, diyerek evdekilerin kararını bildirdi. Partizanların başı Ahmetof’a bu delikanlı artık bizim oğlumuzdur. Gözün arkada kalmasın diyerek koyu karanlığa doğru yürüdüler. İşte o gece Cemail partizan oldu. Savaşın ne olduğundan haberi bile yoktu. O tek bir şey biliyordu. Kendisine söyleneni yapmazsa geberip giderdi. Koskoca Sırbiyada bir Türk gencinin ölmesi hiç kimsenin umurunda bile olmazdı. Çünkü bütün Balkanlarda hatta bütün Avrupa’da savaş vardı. Kadınlar ve çocuklar bile kurşuna diziliyordu. Köyde ne radyo vardı. Ne de gazete… Cemail bunları davarları otlatırken civar köylerin çobanlarından duymuştu. Partizanlar o gece Kutsa Köyü’ne yaptıkları baskında sadece Cemail’i değil, birkaç genci daha yanlarına alıp dağa çıkmışlardı. Bu geçler ancak ertesi sabah birbirlerini gün yüzüyle gördüklerinde tanıyabilmişlerdi. Çünkü o gece hiç kimse tek bir kelime konuşmamıştı. Bütün gece, sabahın ilk ışıklarına kadar yürümüşlerdi. Partizanlar altı aydır Yugoslavya ormanlarında özellikle dağ köylerinin çobanları tarafından görülüyordu. Aralarında mesafe bırakarak uzun bir yürüyüş kolu oluşturup ormanlardan çıkıp dereleri geçiyor ve yine ormanlarda gözden kayboluyorlardı. Bulgar jandarmaları köylere geldiğinde sürekli onları soruyorlardı. Köylülere de “Onlara ekmek, su vermeyin, işbirliği yapanların gözünün yaşına bakmayız,” diye tehdit ediyorlardı. Partizanlar sadece geceleyin köylere inerdi. Gündüzleri ormanlarda gizlenir, bir yere gideceklerse karanlık bastıktan sonra yürüyüşlerine başlarlardı. Köylüler önceleri dağlarda partizanların olduğunu bilmiyorlardı. Bulgar askerlerin kontrolündeki karakolları bastıktan, köylere devriyeye çıkan jandarmaları öldürmeye başladıktan sonra duyuldular. Partizanlar yanlarına yeni aldıkları gençlere önce birer tüfek verdiler. Sonra da ormanın derinliklerinde atış talimleri yaptırdılar. Çünkü savaş insanları acemi veya usta diye ayırmıyordu. Her an silah kullanmak zorunda kalabilirlerdi. Partizanlıkta en zor şey savaşmak veya kahramanlık değildi. Uzun yürüyüşler, açlık ve kar altındaki ormanlarda yaşamak gençlerin canına ot tıkıyordu. Ayrıca partizanların düşmanı sadece Almanlar veya Bulgarlar değildi. Hırvat faşistlerinin partisi “Ustaşa” ve “Çentik’ler” Almanlardan bile daha acımasızca bir soykırım başlatmışlardı. Ustaşa’lar Yahudi, Sırp ve Çingeneler ile kendisinden olmayan herkesin kökünü kazımaya yemin etmişti. Acemi partizanlar hemen çatışmalara sokulmadılar. Baskınlarda geride kalıp onların güvenliğini sağlamaya yönelik önlemleri aldılar. Birkaç ay sonra çatışmalar içersinde yeteri kadar pişenler, soğukkanlıcılığını korumayı başaranlar baskınların ön cephesinde yer almaya başladılar. Her geçen gün partizanlara yeni gençler katılıyordu. Ve bu gençler Cemail gibi köylüler, çobanlar değildi. İşçiler, üniversite öğrencileri, kralın ordusundayken Almanlara esir düşmekten kaçıp dan kurtulanlar, hayatlarında bir kez bile ormana gitmemiş şehirli çocuklar bile vardı. * (Kutsalı Partizan, Kuçiçalı Partizan) Makedonca konuşanlar Kutsa köylülerine Kuçiçane derlermiş. Seyfullah Mart 2011 Bursa
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © seyfullah ÇALIŞKAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |