Şiir, seçmek ve gizlemek sanatıdır. -Chateaubriand |
|
||||||||||
|
Her sabah, gözlerini açtığında gördüğü ilk şeyi resmeden bu genç adam, gece gündüz demeden, tüm yalnızlığına aldırmaksızın çizer çizer dururmuş. Bir gün, bu genç adam tesadüf eseri bir kadınla karşılaşmış. Ve o geceyi, bu kadınla birlikte geçirmiş. Sabah gözlerini açtığında ise ilk gördüğü o kadının yüzü olmuş. Uzun zamandır ilk defa, kalemi kağıdı eline alıp bir portre çizmeye başladığında ve çizmeyi bitirdiğinde, kendini çok mutlu hissetmiş. Çünkü ilk defa, cansız bir nesneden ziyade, çizdiği şeyin canlı bir insan olduğunun bilincinde iken kendini bir mücadele içerisinde hissetmiş. Ve resmi bitirdiğinde, karşısında uyuyan kadına baktığı anda, ne kadar başarılı bir iş çıkarttığının bilinci ile gülümsemeye başlamış. Kadın gözlerini açtığında, genç adamı karşısında oturmuş, bir elindeki kağıda bir kendine bakarken bulmuş. Gülümseyerek yataktan kalkmış ve: “Nedir o?” diye sormuş. Genç adam, o ana kadar hiçbir çizimini başka bir insana göstermemiş olduğu için ilk başta tereddüt etmiş. Ancak yaptığı işten o denli memnunmuş ki tereddütü kısa sürmüş ve resmi kadına göstermiş. Kadın resmi gördüğü anda ilk birkaç saniye hiçbir şey söylememiş. Genç adam, kadının onun yeteneğinden etkilendiğini fark ederek gülümsemeye başlamış. Kadın ise, sessizliğinin hemen ardından bir öfke krizine tutulmuş. Bir yandan kıyafetlerini toplamaya başlarken, bir yandan da adama bağırmaya, haykırmaya başlamış. Ancak kadının ağzından çıkan kelimelerin çoğu İspanyolca olduğu için adam dediklerinin hiçbirini anlamamış. Kadın evi terk ettiğinde adam durup resme bakmayı sürdürmüş. İçine büyük bir şüphe düşmüş bir anda. Kadının ne dediğini anlamamış olsa da resme öfkelendiğini anlayabilecek kadar beden diline hakim olduğunu düşünmüş. Peki ama bu resimde onu öfkelendiren ne olabilirmiş? Derken, adam uzun zamandır bir çekmecede gizlemiş olduğu ufak aynasını çıkartarak kendi resmini çizmeye koyulmuş. İşi bittiğinde, yine gayet kendinden tatmin ve mutluymuş. Kadının öfkelendiği her ne ise, bu aslında o kadar da önemli değil, diye düşünmüş. Çünkü kendisinin ne kadar başarılı bir ressam olduğunun kanıtı hemen karşısında imiş. Hem önceki geceki küçük seks macerası sonrası, hem de yaptığı portrelerinin başarısının ona verdiği bir ego patlamasıyla genç adam uzun zamandır ilk defa çizmeyi bırakarak kendini sokağa atmış. Çarşıda yürümeye, çevredeki insanları izlemeye koyulmuş. Yürümüş yürümüş… Bir yerde yaşlı bir Çingene kadından bir demet kırmızı gül almış ve gülleri yolda gördüğü ilk güzel kadına hediye etmiş. Sonra bir sokak dansçısını izlemeye koyularak onunla dans düellosuna girişmiş. Sonra, bir sokak kumarbazı ile ‘bul karoyu al parayı’ oynamış. Yürümüş yürümüş yürümüş. Yüzünden eksik olmayan bir gülümseme ve kendine karşı inanılmaz bir öz güven ile… Derken, yol kenarında insanların portrelerini çizen bir sokak ressamı ile karşılaşmış. Kendi yeteneklerine olan sonsuz güveni ile, adamın yeteneksizliğinden emin olarak oturmuş karşısına. “Hadi çiz bakalım beni” demiş. “Bakalım benden iyi çizebilecek misin?” Sokak ressamı hiç sesini çıkartmadan genç adamın portresini çizmeye koyulmuş. Çizmiş çizmiş. Kağıdı genç adamı uzattığında ise genç adam kağıda bakarak kahkahalar atmaya başlamış. “Karşılığında para bekleme dolandırıcı” demiş. “Sen ressamların yüz karasısın.” Ve sonra kahkahaları ile birlikte kendini yorgun argın evine atmış. Ertesi sabah uyandığında, yanı başında duran, sokak ressamının yapmış olduğu resme bakaran tekrar kahkaha atmaya başlamış. Resimdeki portrenin kendisiyle en ufak bir alakasının olmaması, kendi yeteneğinin ne derecede had safhada olduğunun bir kanıtı imiş onun için. Hatıra olsun diye resmi saklamaya karar vermiş. Ünlü bir ressam olduğunda bu resme bakarak kendi kendini neşelendirmeye karar vermiş. Ve resmi kendi portre çizimlerinin yanına koyarak tekrar evden dışarı çıkmış. Cinsel güdülerinin artışı o gün onu çarşıya değil, sokak fahişelerinin yaşadığı o ünlü sokağa gitmeye zorlamış. Fahişelerden birini kaptığı gibi evine getirerek önceki gül ‘bul karoyu al parayı’ oynarken kazandığı parayı ona yatırma kararı ile kadına soyunmasını söylemiş. Kadın soyunduğunda ise erkekliğinden emin bir şekilde, onu defalarca inleterek tatmin etmiş ve tatmin olmuş. En sonunda yorulduğuna karar verdiğinde fahişe kalkıp giyinmeye başlamış. Ve o sırada adamın çizimlerini görmüş. Adam, kendi yeteneğinden yine emin bir şekilde “Merak etme bak” demiş. Kadın kağıtları eline alarak incelemeye başlamış. “Bu kim?” demiş ilk resim için. Adam resme bile bakmadan, gülmeye başlamış. Sonra kadın diğer resme bakarak. “Harika!” demiş. “Bunu sen mi çizdin? Kendine bu kadar benzetmeyi nasıl başardın?” Adam yattığı yerde gözlerini açarak, yüzünde tatmin bir ifade ile kadının gösterdiği resme bakmış. Ve işte o esnada yüzündeki ifade donup kalmış. Çünkü kadının ona benzettiği resim, kendi çizimi değil, önceki günkü sokak ressamının resmiymiş. Genç adam büyük bir öfke ile kadının elindeki kağıdı kapmış ve onu, sanattan anlamayan bir sokak fahişesi olarak adlandırarak evden kovmuş. Cahil fahişenin yorumunun siniri ile, şimdi masasının üzerinde durmakta olan aynayı eline alarak tekrar çizmeye başlamış. Çizmiş çizmiş… Yemeden, içmeden, uyumadan tam 3 gün boyunca kendi portresini çizmiş. Ve sonra çizimi kaptığı gibi kendini sokağa atmış. Aradığı sokak ressamını bulduğunda tekrar karşısına oturmuş ve ondan portresini çizmesini istemiş. Ressam çizimi bitirdiğinde, kendi çizimleriyle onunkileri karşılaştırmaya başlamış. Kendi çiziminde, adamın kıvrımlı dolgun dudakları, kalın ama biçimli kaşları, ince bir burnu, şekilli bir çenesi varmış. Oysa ressamın çizimindeki adam, sivri burunlu ve ince dudaklı, pörtlek gözlü ve yuvarlak yüzlü bir adammış. Genç adam, delirmenin eşiğinde, yanından geçen ilk kişiye resimleri göstererek hangisinin kendisine daha çok benzediğini sormuş. Ve sonra ikinci ve üçüncü… Her birinin cevabı, sokak ressamınınki olmuş. Genç adam, elinde resimlerle birlikte gördüğü ilk aynanın karşısına geçmiş ve kendine bakmaya başlamış. İlk başta görünüşü tıpkı kendi çizimindeki o yakışıklı erkeğe aitmiş. Ancak sonra karşısındaki görüntü değişmeye başlamış. Önce gözleri pörtlek olmuş. Sonra dudakları incelmiş ve burnu sivrileşmiş. Taa ki yüzü, sokak ressamının gösterdiği yüze değişene kadar kendine bakmış. Ve sonra elindeki kağıtları rüzgara doğru bırakırken bağırmaya başlamış: “KİMİM BEN?” “KİMİN BEN?”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Selin Arslanoğulları, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |