..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Çok söz hamal yüküdür." -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Yazarlar ve Yapıtlar > Vildan Sevil




11 Mayıs 2011
Saatlerin Gördüğü Rüyalar... E - Kitap>>hulki Can Duru - 15 Öykü  
“Hayaletler, sonsuzluğun sözcüleri. Düşlerin cini, öykülerin ipliğini durmadan eğiriyor...” (Saatlerin Gördüğü Rüyalar//İzdüşümler)

Vildan Sevil


Öykülerde olayı zor seçersiniz. Bazen seçemezsiniz. Duygu, gerçeküstü öğelerle bezenip, gizeme sığınarak koşturur. Kâh içinize akar, kâh içinizden fırlar, kâh peşinden koşturur. Bir oyundur sürer gider... Öykülerde duygunun her halini izleriz. Duygu, duygu olmaktan çıkar, artık o, düşgücünüzün elverdiği ölçüde yedirip içireceğiniz, giydireceğiniz, istediğinizde fotoğrafını çekebileceğiniz bir kişiliktir. Bu anlamda yazar, sizi de sınırları aşmaya zorlar.


:BBCI:
”Düşen bir yaprak ya da öten bir kuş, mışıl mışıl uyuklayan doğada öylesine süreduran bir çınlama yaratıyor ki, tinlerde düşlerin cini uyanıyor. (...) Hayaletler, sonsuzluğun sözcüleri. Düşlerin cini, öykülerin ipliğini durmadan eğiriyor...” (Saatlerin Gördüğü Rüyalar//İzdüşümler)

Hulki Can Duru, edebiyatın çeşitli dallarında kalem oynatan yazarımız ve ozan/şairimizdir. E-kitaplarda rastladığımız tarihleri, özgeçmişinde belirttiği doğum tarihiyle karşılaştırdığımızda, ilk gençlik yıllarından bu yana edebiyatla ve diğer çok çeşitli dallarla ilgilendiğini öğreniyoruz. Yazınsal alanda, inceleme, eleştiri, deneme, öykü, şiir...Şimdilik, toplam altı tane olan e-kitap serisinde, öykü azınlıkta kalan bir tür.

15 öyküden oluşan bir öykü kitabı ulaştı elimize.
Hulki Can’ın şiirlerini hiç bilmeseniz bile, öykülerini okurken, öykülerin şiirden doğduğunu hemen sezersiniz. Öykü şiirleşir, şiir öyküleşir Hulki Can’da. Öykü dili, şiir olur; şiir, bize bir öyküyü anlatır.

“..........anlamsız korkularla uyandığımda, yatağıma doluşmuş ölü balık, yengeç, kılçıklı midye, deniz minaresi, denizatı, denizkestanesi ile denizanalarının sessiz kıpırtıları –ben irik, sen minik böcek- pürtük dudaklarımı ürpertiyor. Evin içinde hızla sürünerek dolaşan, dönen, şömine, baca, boru, dehliz, tuğla olukları ve pencere eteklerinden süzülerek geçen yoğun bir karartının, sıkıntıyla öfleyen, homurdanan, şikayetçi bir ruhun iç çekişini duyuyorum. (...) O aymaz şölen ve şenlikler sürerken ben ateşler içinde, titreyerek, kurtlanarak öleceğim kimsenin haberi olmayacak. Cesedim haftalar sonra bulunacak, sarı, kırmızı, yere yapışık pavuryalar, fareler kemirmiş.” (Denize Bakan Pencere’den)

Müthiş bir yalnızlık duygusu, “Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar/ Soğuk su ile yuyalar/ Şöyle garip bencileyin” diyen Yunus Emre dilinin yalınlığı ve şiirselliğiyle ama çağımızın ürkünçlüğünü de yansıtacak biçimde işte böyle anlatıyor öykünün birinde...

Hulki Can’ın pek çok şiirine ve öyküsüne derinlemesine işlemiş olan yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu ve diğer temalar, sözcüklerden oluşmuş müzik, dans, resim eşliğinde bize yansır.

Hulki Can’ın pek çok şiirine ve öyküsüne derinlemesine işlemiş olan yalnızlık ve terkedilmişlik duygusu ve diğer temalar, sözcüklerden oluşmuş müzik, dans, resim eşliğinde bize yansır.

Öykülerde olayı zor seçersiniz. Bazen seçemezsiniz. Duygu, gerçeküstü öğelerle bezenip, gizeme sığınarak koşturur. Kâh içinize akar, kâh içinizden fırlar, kâh peşinden koşturur. Bir oyundur sürer gider...

Öykülerde duygunun her halini izleriz. Duygu, duygu olmaktan çıkar, artık o, düşgücünüzün elverdiği ölçüde yedirip içireceğiniz, giydireceğiniz, istediğinizde fotoğrafını çekebileceğiniz bir kişiliktir. Bu anlamda yazar, sizi de sınırları aşmaya zorlar.

Bilinçle, bilinçdışının kesiştiği yerlerde dolaşmayı sever Hulki Can:

“Balkondaki adam yalnızlaşıyor gitgide uzaklaşan bir tren gibi, meçhul, bilinmez köprülerden geçerek. Bir yıldız koparıyor geceden: “er-er” diyor bu altın başlı toplu iğne “er-er” diyor yeniden “ne yaptın?”...(Balkondaki Adam’dan)

Bazen şiirlerinde, önsözlerinde olduğu gibi entellektüel elitizmin izlerine rastlarız:

Aurora Borealis: Neden “Kutup ışıkları ve güneş rüzgârı demez acaba? Sanırım bu seçimin nedeni, sözcüklerdeki müzikal büyüdür. Müziği gördü mü, Türkçe aşkını bile unutur bazen.


Aydın olmak “zor zanaat”...Bilgi, duygu, açmazlar, çelişkiler, ikilemler, üçlemler... Sınıfsal konumlar, vazgeçilmez rahatlıklar, rahat olmanın için için verdiği rahatsızlıklar...Aydının çilesi...Aşkları bile sıradan olamaz onların. Bedeni doyursa, ruh yarımdır. Ruhu-bedeni doyursa, akıl yarım kalır. Akıl-ruh doysa beden eksik kalır...Hepsinin bir arada olması tansıktır.


“Günün sonu idi ki nihayet ona sordum: Ne vakte kadar?... Daha ne vakte kadar ..? O, sadece gözlerini indirdi, ve, uzaklaşırken, genç bir kızın, veya, sürüklenen ağır bir mobilyanın, veya körfeze yavaşça sokulan, bir kedi gibi mırlayan, ama sonra, pençesini sertçe rıhtıma
savuran, bir dalganın sesini duydum...”(Dragos Hülyaları’ndan)

Ol nedenledir ki sevgili okur, ozan/şair, yazar hep yalnızdır. Bilgi yalnızdır. Doyumsuzdur, doğurgandır, içe kapanır/ kaçar...Olmaz...Dışa açılır koşar...Egemenleri kızdırır, başına gelmedik kalmaz. O hep yarım, yalnız ve terkedilmiştir.

Sanatçı her zaman vasat insanın, vasat algının fersah fersah önündedir. İnsanlık, kaçınılmaz olarak çağının sanatçısının imlediği yere yürür, yürür de bir türlü ona ulaşamaz. Sanatçı hep aykırı ve hep azınlıkta ve hep yalnızdır. Sanatı sevenler de...

Gerçek aydın, ozan/yazar kendini bilir, tanır, sorumluluk duygusu yüksektir. Başına gelenlerin sorumlusu salt ortalama insan değildir ki...Suçu ona yükleyip sıvışamaz, rahatlayamaz, bilgeliğe yürür. Kendi bilgeliğini kendi dillendirmez, terkeden sevgiliye söyletir, onu yüceltir. Aşağıdaki alıntıda, yazar, sevgilinin ağzından sanatçıyı anlatıyor:

“Sevgili şair,
Anladım ki beraberlikler bana göre değil.
Belki hiçbir şey bana göre değil.
Belki bu dünya bana göre değil...
Onun için benden hep uzak kalmalısın.
Aşkı ve hülyaları yaşatan
uzaklık, özlem ve ruhtur.
Onlar ikimizin üstünde olan, ikimizi aşan
beraberliğimiz değil, ama ayrılığımızdır.
Beni hep kalbinde tut.” (Dragos Hülyaları’ndan)

Sahil kasabası, kasabanın renkli sıradan insanları; onların acıtıcı geçmişleri; çok canlı betimlemelerle ve şiirsel, müzikal bir dille öykülerde yer alır. Karlo Hasan, Çetro, Gagalik Ali, Takoz Nuri...Balık ağları, fanyalar, iskorpit, kolyoz, fanyalar...


“Gagalik Ali afal afal düşünürken ansızın içi öyle bir cız etmiş ki sazlıklardaki tüm sazlar sağa
sola savrularak, başaklarını çarparak, cızır cızır cızırdamış; yunuslar, balinalar karaya vurmuş;
yavru kuşlar yuvalarından patır patır yerlere düşmüşler; Ağustos böcekleri de cırlamaktan
çatlamış. Kalbi birden küt küt atmaya başlamış” (Filizkıran’dan)

Sözcükler, nasıl saz olur da, orkestra kurar aynı zamanda dansa durur? Telli, yaylı, üflemeli, vurmalı sazlar ve piyano sözcük mü olmuş yoksa? Otların, sazların, çöplerin sesi?.. Hangisi bize, yalnızlığı, korkuyu onların yarattığı kocakarı hayaletlerini... Tensel mi, tinsel mi ya da ikisi birden mi bilinmez hastalıklarımızı... Ağlayarak mı anlatılıyor bunlar, gülerek mi?... Bilinç nerde başlar, nerde biter?
Buyrun, Berdelacuz :

“Aralık kapıyı itip içeri daldım: Birkaç bodur, kurumuş, çıplak incir ağacı vardı ve eğilmişlerdi. Bahçenin içi çürük lahana, deve dikeni, iri taş, çukur, tümsek ve eğrelti otlarıyla kaplıydı. Ben sağa sola bakınırken bu ara rüzgar değişmiş, daha sert esmeye başlamıştı. Yağmur sulu kara dönüşüyordu. Üşümüştüm. Dişlerim çarparak kuru dal ve otların içinde kaybolmuş, kepenkleri sıkıca kapatılmış barakaya doğru yöneldim içgüdüsel bir ürküyle. Baraka büyük bir asma kilitle sımsıkı kapalıydı.” (...) “Şunu bilesin ki, o cadaloz karı hala peşimde. Tarçın’la birlikte sarsak adımlarla her sokağa çıkışımda köşe başlarından, bahçelerden, aralıklardan, manifatura, züccaciye, tuhafiyecilerden sessizce izlendiğimi, gözetlendiğimi sezinliyorum. Tarçın da onun varlığını sezerek huysuzlaşıyor, saldırmak ister gibi tasmasına asılıyor, ağlamaklı sesler çıkarıyor. Tam bana yabasıyla vuracak iken bir melek araya giriyor ve onu engelliyor sanırım. Yoksa beni çoktan yakalar, bastonumu kırıp beni yere düşürürdü...” (Berdelacuz’dan)

Arda, Neşe, Patigül...Küçücük bir kızı küçücükken kadınlaştırmanın, en saf aşkın ve ağlatının/trajedinin tanığı Patigül...Ben de gördüm sevgili okur...Patigül’ün dört patisi de goncadan çıkmış birer güldü.

“Renk, ışık, katman, özdek birbirine girmişti. Arşimet’in
kaldıracı sonunda yer yuvarlağını yerinden oynatmış, gökler ve engindeki sular bir tomar gibi dürülmüş, uzay açılmıştı. Ay ok gibi yerinden fırlayıp gitmiş, gezegenler bilardo topları gibi tokuşmuş, yıldızlar ham incirler gibi patır patır yere saçılmış, acunun gizi açığa çıkmıştı. O çok iyi tanıdığı, bildiği, yıllardır özlemle aradığı sesi, o pürüzsüz sesi varlığında duydu:” (Patigül’den)

Saatlerin Gördüğü Rüyalar, vefa örneği gerçek mektuplarla ve toplumsal içerikli, masalsı öyküler ve “Sözsüz Bir Öykü”yle sona eriyor.

“Saatler de rüya görür mü?” demeyin sevgili okur...

Bilinç nerde başlar, nerde biter?...Zaman nerde başlar, nerde biter?...Yalan nerde başlar, doğru nerde başlar, nerde biter?..Yaşamımızın ne kadarı düştür, ne kadarı gerçektir?.. Biliyor muyuz? O halde saatlerin rüyalarını neden sorgulayalım?..


Kısa özgeçmişinizi yollayarak ücretsiz e- ktabı isteyeceğiniz adres:

canhulki@yahoo.com

11.05.2011
Vildan Sevil

NOT: E-kitap kampanyası, yazarı tarafından 31.05.2011 tarihinde sona erdirilmiştir.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Teslis Sendromu >> Ücretsiz E - Kitap: Hulki Can Duru
Elsa"nın Gözleri, Yeni Bir Çeviriyle Şiir Dünyamızda = Hulki Can Duru: Fransızca Aslından Elsa"nın Gözleri
Tartaros Paradigması>> Ücretsiz E - Kitap: Hulki Can Duru
Mağaranın Kamburu Kitaplığıma Geldi... Hoşgeldi, Safalar Getirdi...
Bilgisayarıma Altı Tane Yeni E - Kitap Geldi... Hoşgeldi, Safalar Getirdi
Kuşku Bilinci ve Özgür Eleştiri : E - Kitap /// Hulki Can Duru
12 Eylül"de de Çok Güldük Netekim!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Referandum Gününden Hoş Sedalar
30 Mart 1972 Kızıldere Katliamı (Dev, Baş İstiyor/ G. Akın)
Birgün Ben, Belki Bir Sığırcık Kolonisinin İçinde, Belki Yıldızlarla Birlikte Göklerde…
N. Ç!.. N. Ç!.. N. Ç"ler!.. Hepimiz Tecavüzcüyüz!..
Geçmişin İzdüşümünde Bir Kısır Döngü
İzedebiyat Üyelerine Açık Mektup: Koşun, Face Dayatmasına Karşı Durun!..
Erkek Egemen Toplumdan Erkek Dininin Egemen Olduğu Topluma
İzedebiyat Yönetimine ve Üyelerine Açık Mektup
Cumhuriyetin Rövanşı Ya da Şeriata Doğru Adım Adım Mı?..
18 Mart 1915. Çanakkale O Gün Geçilmedi. Ya Bugün?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.