Cama Düşen Yağmur Damlaları
(Aydın akdeniz) 22 Aralık 2007 |
Düşler |
| |
Gökyüzünün kesif gri renkli yağmur bulutlarıyla kararan çehresi, az sonra sökün edecek sağanak yağmurun habercisiydi sanki. Bulutlar arasında başlayan elektriklenmeler gittikçe artmış, ufukta kayıp giden sicim gibi ışık dalgaları bir süre sonra beraberinde göğü yırtan büyük ses patlamalarını getirmişti. Bir orada bir burada, bazen de hemen yanı başımızda beliren yıldırımlar korkuyla irkilmemize, hemen sığınılacak bir yer arama telaşına dönüşür |
|
Doner Babalık Sendromu ve Sosyoekültürel Arka Planı
(Aydın akdeniz) 17 Haziran 2008 |
Yaşam |
| |
Hangi coğrafyadaki basına bakarsanız bakın tüm haber içeriğinin oldukça önemli bir kısmı şu kıta ötesi devletin tasallutu altında. Kamuoyunun bunca ilgisini üzerinde toplamak adına ne yapılmış? Ensemize tokat ha indi ha inecek kaygısı mıdır kitleleri yönlendiren şey?.Öyle ise durum vahim be kardeşim! Sakın bu bir algılama problemi olmasın? Yerel duruş ve ihtiyaçlara cevap vermeyen ve önceliği itibariyle bunlara bir o kadar uzak olan bu değerler hiç eksik kalmaksızın yer alsa basında, günlük yaşam bu durumdan sanki ne kadar etkilenecek! Sen ve ben bizi var eden sosyo kültürel nedenlerimizden soyutlanacak mıyız ? sanmıyorum. Siz bu topraklar üzerinde gidebildiğiniz kadar geri gidin karşınıza yine bu toprakların ürettiği gerçeklik çıkacaktır.
Davit Popenoe göre 2000 yılı verileri itibarıyla Amerika’daki toplam doğumun % 40’ı evlilik dışı doğumlarmış.Annelerin çocuklarını babalarından ayırdıkları,babaların bir kısmının da ortada hiçbir neden yokken eş ve çocuklarını terk ettikleri bildiriliyor aynı araştırmacı tarafından. |
|
Goya'nın Hayaletleri ve Lorenzo Tiplemesi
(Aydın akdeniz) 17 Haziran 2008 |
Sanat |
| |
Yaptığı tablolar üzerine yapılan yorumlarda sanırım en az bu şaheserler kadar okur için hayranlıkla karşılanabilecek gizemli bir içeriğe sahip. Resim, müzik ve edebi yazılar, estetik zevkimizin anlatımında subjektif alandan aldığı mistik bir güçle insanların ilgisini haklı olarak daima üzerine çekmekte. Aralarında bir öncelik belirlemeye çalışmak doğru olur mu bilmiyorum fakat soruyu cevaplamam gerekecek olsa düşünmeden “ müzik ” derdim. Çünkü gözlerimi kapadığımda tamamen tını ile baş başayım. Bu ezgisel akışı tanımlamada bana da rol düşüyor. Resim de ise bu role bir sınır getiriliyor.
Goya’nın tablolarını değerli kılan özellik nedir? Resim tekniği açısından mı cevap aramalı soruya yoksa ressamın hayal gücünün ulaştığı sınırları mı göz önünde bulundurmalı? Vermek istediği mesajlara mı odaklanmalı? O’nu sanat tarihinin unutulmazları arasına sokan özellik, yalnızca garip hayalet figürlerine yönelmiş olmasıyla açıklanabilir mi? Tarihin karanlık dönemlerine ait çalkantıları bunların etkisinde kalmış talihsiz bir ressamın haykırışıyla dillendirmesi eserlerine nasıl bir derinlik katabilir? Fakat ortada bir değer var ve iyi ki de var. Gördüğümüz, yaşadığımız, hissettiğimiz şeyleri resim, müzik, yazı gibi iletişim yöntemlerimizle ortaya koymazsak yarınlarımız bugünleri nasıl tanımlayabilir.
|
|
Son Söyleminde Obama, Dünyaya Evet "Marshall Doktrini" Dedi!
(Aydın akdeniz) 6 Ağustos 2008 |
Yaşam |
| |
Obama Amerikan seçmeni üzerinden sanırım dünya kamuoyu’na da bir mesaj vermektedir. Verilen mesaj ne olabilir? Amerika’nın son yıllarda izlediği bu şiddet politikalarından artık vazgeçeceği mi? Onca yıkım ve felaketin ardından, kontrol altına alınmış petrol ve enerji kaynaklarından elde edilen imkânların, bu politikaları destekleyen ve desteklemeyi sürdürecek olan ülkelerle kısmen paylaşılabileceğinin mesajı mıdır bu? Yoksa, tehdit algılamasının hala Rusya üzerinde yoğunlaştığının mı!
|
|
Tutkulu Yazılar
(Aydın akdeniz) 6 Ağustos 2008 |
Anılar |
| |
Zihnimizin koridorlarında koşuşturan her tür muziplik kendilerine izin verdiğimiz oranda arzı endam ederler okura. Güçlü yada zayıf, karamsar yada optimist, mistik veya realist, nihilist yada radikal insana ait hissiyatın her bir dalga boyutu, canlılığa dair tınısını koyar ortaya. Ama mesele iddialaşmaya kadar gelecek olursa, şuna eminim ki her bir blog yazarı gözünü kırpmadan profesyonellerle boy ölçüşmeye kalkışabilecek kadar bir medeni cesarete sahiptir. |
|
Karamazov Kardeşler Üzerine
(Aydın akdeniz) 6 Ağustos 2008 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
Onun bu psikolojisi, 19.yüzyılın pozitivist felsefesini savunan düşünürleri çağrıştırıyor. Sanki rasyonalizmin güçlü ve zayıflar arasındaki dengeleri bozan seçiciliğinin insanı yalnızlaştırarak hayattan soyutlayacağını basiretiyle ön gören bir insanın tereddüdüne rastlıyoruz İvan’da. Fakat tercihini yine de rasyonalizmden yana yapıyor. Babasının kardeşi tarafından öldürüleceğini bilmesine rağmen suçun işlenişine göz yumduğu gibi aynı zamanda dolaylı bir destekte vermişti. “Bir sürüngen bir diğerini yutmaya hazırlanıyor” diyerek kayıtsızlığını koyuyordu ortaya. |
|
Asırlık Çınar Ağacında Uçuşan Hazan Yaprakları
(Aydın akdeniz) 12 Mart 2009 |
Doğa ve Dünya |
| |
Yapraklarında yeşilin o körpe diriliği, yaşlı çınarın yıllara yorgun düşen dallarını bir telaş içinde hızla kuşatarak, baharı müjdeler. Yeşilin bin bir tonu bir belirir, bir kaybolur bu toy filizlerde. Hayata gülümser sanki. Fakat arsız bir tebessümdür bu. Biraz da iddialı. Hummalı bir azme teslim olmuştur iradesi. Yaşam neşe’si ile biz duymasak ta fısıldadığı aşk şarkılarını alıp götüren esintilerin sinsi işbirliği sayesinde o muhteşem tapınağını kurmaya kararlıdır.
|
|
Akılcılık ve Sezgicilik Metotlarının Değerlendirilmesi
(Aydın akdeniz) 12 Mart 2009 |
Din |
| |
Sezgisel yaklaşımla ilgili olarak âcizane kanaatim şudur; Yukarıda nasıl akılcılığı kendi döneminden bağımsız bir şekilde ele alarak değerlendirmeye çalışmışsam, sezgisel yaklaşımı da güncelliğinden ayrı görmem gerekecek. Aksi halde İhvanı safa ekolü ve Asya ile Mısır mistisizminin özelliklerine değinmeliyim ki bu da oldukça zamanımı alır.
Yukarıda kısmen belirttiğim gibi akıl, ruhsal bir yetenektir. Daha doğrusu, duygusallığı belli ölçüler içinde dengeleyerek onu koruyabilme becerisidir. Bunun ötesinde duyguların sonsuzca açılabilme, şekillenebilme yeteneği bulunmaktadır. Tıpkı rüyalarda duyguların bizi gerçek dışı bir mecraya sürüklemesinde görüldüğü gibi. Fakat insan iradesi aktif olduğu uyanıklık durumunda bu kontrolsüz açılımlara izin vermez. Günlük deneyimlerine ait izlenimleri sonucunda belirlediği zihni ölçütlerle irade, bir durum değerlendirmesi yaparak gerçek olanlarla olmayanları bir birinden ayırır. Sezgisel metotta, irade duygular üzerindeki denetimini bırakarak, duygular |
|
Issız Sokakların Dilsiz Küçük Pencereleri!..
(Aydın akdeniz) 23 Mart 2009 |
Yüzleşme |
| |
Pencereler, evlerimizden sokağımıza açılan yüreğimizdir bizim. Mahremiyetimizin dışında olanı öğrenme isteğimizdir. Cadde de yürüyen kalabalıkların telaşlı koşuşturmasını görmek, yudumlamakta olduğumuz kahvenin damakta bıraktığı lezzetle tasasız bir günün dört duvar arasında keyfini sürmektir. Mizacımıza göre önünde yerimizi aldığımız bir dayanaktır bize pencereler, bazen mahcup ve sıkılgan bazen de hoyrat ve umarsız konaklamalarımız vardır onda.
|
|
Serinus Pusillus Mu, Yoksa Rasmussen"mi Alırdınız?
(Aydın akdeniz) 4 Nisan 2009 |
Doğa ve Dünya |
| |
Fakat aralarında yukarıda kısmen belirttiğim kuş bilimcilerinin hayata bakış tarzları her nedense benim için ayrı bir değere sahip oldu. Ornitoloji deniyormuş kuş bilimine. En iyi görüntüyü alabilmek için doğayı çok yakından tanımaları gerekiyor. Fotoğrafçılık, kameramanlık arazi şartlarında yön bulma, harita okuma, iklimsel ve coğrafi özellikler ve elbette yabanıl hayatın şu sevimli yaratıklarının biyoloji ve beslenme rejimleri ve göç yollarını bilmek olmazsa olmaz şartlardan biri |
|
Havaalanı İzlenimleri
(Aydın akdeniz) 4 Mayıs 2009 |
Anılar |
| |
İstanbul hava alanına tahminimden çok erken bir saatte ulaşmıştım. Dış hatlar departmanında yaklaşık dört saat sonra gelecek yolcumu karşılamak üzere beklemeye başladım. İki günlük bir uykusuzluktan sonra göz kapaklarım tonlarca ağırlık altında kalmış gibi kendiliğinden kapanmaya başlıyor, ben uyanık kalmak için direnç gösterdikçe inadına uyku, bütün çekiciliğiyle şuur ve irademi etkisi altına alıyordu. Göz kapaklarım arasındaki açı giderek daralmış, iki adım önümdeki telaşlı kalabalık sanki benden fersah fersah uzaklaşarak ufuk çizgisine doğru çekilip gitmişti. |
|
İstanbul Sokaklarında...
(Aydın Akdeniz) 10 Haziran 2009 |
İstanbul |
| |
Günümüze gelinceye dek nice uygarlıkların cazibesine metfun olduğu, uğruna evlatlarını dahi çekinmeden feda edebildiği bir istisnai güzelliktir Asitane.
Şairin, bir sengine acem mülkü fedadır, dediği bir yeryüzü cennetidir o. Sihrine kapılan zarif dimağları, sınırsız ilham kaynaklarıyla besleyip sanattan mimariye, edebiyattan musikiye insanlığın görebileceği en güzide eserleri bahşeder.
Asya ile Avrupa'nın geçmişten bugüne uzanan bütün gizemli sırları onun boğaza nazır koynunda mahremiyetini korumaktadır. İnci bir gerdanlık gibi masmavi sulara serpiştirilen adalar, bir yandan sevda dolu yüreklere sığınılacak birer mekan olurken öte yandan fedakarca, Kara Deniz'in kendisi gibi gözü kara ve tehditkar akıntılarına karşı şehrin huzurunu korumak istercesine kendini siper etmektedir. |
|
O'nun Bahsettiği İnziva, Senin Anladığın Şey Değil!
(Aydın Akdeniz) 10 Haziran 2009 |
Din |
| |
— Peki, ne’ymiş bakiim bahsettikleri?
— O, gördüğüm kadarıyla konuyu açıklayabilmek için birbirinden farklı iki makale yazdı. İlki, düşüncelerini istediği şekilde anlatmaya yetmediği için ikincisini denedi.
— Eee, ikisi arasında ne gibi bir fark oluştu?
— Bence hiç. Aslında ilkinde ağlıyor gibiydi diğerinde de sadece gülmeye çalışıyor. Çok zeki, çok bilgili biri. Yazdığı metnin her bir satırında anlatmak istediği bütünden bir parça var. Okurken bunları yakalayamaz da ayrıntıda dolaşırsan konunun özünü göremezsin. |
|
Alaturka Hezeyanlarda Şu "Dini Seven Bir Dinsizin Tanrı Teorisi" Ne Yaklaşımlar!
(Aydın Akdeniz) 16 Ağustos 2009 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
“Dini seven dinsiz”, makalenin başlığına konu olan bu tanımlama, yazar tarafından muhtemelen okuyucu üzerinde oluşturacağı düşünülen ilgi nedeniyle özellikle seçilmiş olsa da gerçekte böylesi bir tanımlama ile örtüşebilecek herhangi bir inanç ve değerler sistemi bulunmamaktadır tarihin akışında. Bu olsa, olsa ancak her iki taraf arasında iyi niyetlerle uzlaşıyı amaçlayan bir temenni olabilir. İnsanlığın savaş, tabii felaket ve salgın hastalıklar nedeniyle dayanılması güç, bunalımlı dönemlerde bir an için aradaki görüş ve inanç farklarını bir tarafa bırakıp karşılarına çıkan sorunlara birlikte çözüm arayışına girdikleri bilinen bir gerçektir. Nitekim sanattan edebiyata, mimariden müziğe pek çok alanda bu arayışın yansımaları olduğunu görmekteyiz. |
|
Ilık Bir Nefeste, İstanbul"dur Solunan...
(Aydın Akdeniz) 10 Ekim 2010 |
İstanbul |
| |
Türlü, türlü oyunların vardı senin. Tren raylarının üzerine bıraktığın çiviler o tonlarca ağırlık altında ezilirdi de bunlardan kargılar ve ok uçları yapardınız. Küçükyalı’dan bindiğiniz banliyö treninin vagonları arasında koşuşturur, içeride başkalarını rahatsız etmeği göze alarak köşe kapmaca oynardınız hani. Suadiye sinemalarının gündüz matinelerinde dönemin en güzel filmlerini izlerde, dönüşte anlatılanı merakla dinleyen diğerlerine ballandıra, ballandıra keyifle aktarırdınız çocukça yaşanan tüm o anları. |
|
Küçükyalı"da Erguvani Kızıllık...
(Aydın Akdeniz) 2 Aralık 2010 |
Anılar |
| |
Dedem de anlatırdı bir şeyler. O vakitler çocuktuk dinlemezdik. Toplandığımız radyo başında cazırtılı seslere karışan “ arkası yarın”lar varken onu kim umursardı ki. Boğazın iki yakasını bir araya getirecek köprü tamamlanmak üzereydi. Kardeşimle, hiç unutmam şimdiki gişelerin önünde hatıra fotoğrafı çekinmiştik. Omuzlarda karşılıklı sarmaş dolaş atılmış kollar, damalı o biçim pantolonlar! Ve objektife poz verirken yüzünde donup kalan gülümsemesiyle komik görünüşlü kardeşim. Biz kakara kikiriler arasında gülüşürken resme, dedem sokağa bakan penceresinden homurdanmasını sürdürürdü, |
|
Edilgenlik Aforizmasında Öykü Kurmacası
(Aydın Akdeniz) 9 Kasım 2011 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
Öykü yazıldıkça karakterler belirginleşmeye başlar. Bir el onları düşüncenin karanlık, dipsiz derinliğinde uyuklarken bulmuş çekip çıkarıyordur yüzeye. Direnirler mi? Sanmam, barınacak beden bulmuşlardır çünkü. Yazarın boyun eğilecek iradesi üstelik o yaşlanıp giderken kendilerini ilk günkü canlılıkla ölümsüz kılacak sürece götürmektedir. |
|
Thomas Mann Öykülerinde Tipleme
(Aydın Akdeniz) 22 Mart 2012 |
Yazarlar ve Şairler |
| |
İyi ki şans eseri önce, Faulkner’in Ses ve Öfke’sine bakmışım. Derinlikli dil özelliğini oradan az buçuk tanımasam kolayca gözardı edebilirdim Friedemann ve diğerlerini. Kuralcılığın ardına gizlediği gerçek yüzüyle barışık yaşayabilen Jason’la Thomas Mann kahramanları baş edebilecek midir mesela? Friedemann’ın karşısına vücut dilinde sırnaşan dişiliğiyle Quentin çıksa ve tıpkı dayısı Jason’u cezalandırmak isterken yaptığı gibi sessiz öfke ataklarıyla zavallı Friedemann’a yönelse ne yapardı bizimkisi? Kemanına mı sarılırdı yine? Sanmam. |
|
İhtisar
(Aydın Akdeniz) 14 Temmuz 2012 |
Düşler |
| |
Belki daha ötelere, bir vakitlerin bozkır görünümlü ufuklarına savrulurum oradan, yeni günün telaşına kapılmış kerpiç damların üzerine; çayır kokusuyla girdiğin kaçamak düşlerime ya da. Yaklaştıkça gökkuşağına dönüşürdü gülümseyişin. Yine de zihnime kazınmış bir yüzün olduğunu söyleyemem sana.
|
|
|
Hayatın kendisi mi sorgulanır satırlarda, geçip giden zaman mı? cevap mıdır önemli olan yoksa yaşanan anlar mı?
|
|