Dengeli bir rejimde yemeğin yeri çok önemli. -Fran Lebowitz |
|
||||||||||
|
Gösterdiğim acayip davranışlardan örnekler vereyim de siz karar verin birazcık deli olup olmadığıma. Alın işte çok taze bir örnek. Hani televizyonda sıcak haberler vardır ya, onlardan biri gibi: Daha iki gün önce pikniğe gittik ablamlarla, arkadaşlarla. Güzel bir piknikti. Çok güzel vakit geçirdik. Pikniğe, eniştemin halası olan bir hanım da geldi yeğenleriyle. Hani “ Ağzından bal damlıyor.” derler ya, öylesine tatlı dilli biri. Zaman zaman ona tesadüf ediyorum ablamlarda. Az-çok tanıdığım biri yani. Neyse, akşamdan sonra piknikten döndük. İşte her akşam yaptığımız şeyleri yaptım. Televizyon izledim biraz. Kitap okudum, sonra birşeyler karaladım şiir niyetine, falan. Saat onikiye gelmeden yattım. Yorulmuşum piknikte. Zaten pikniklerin yorgunluğu, eğlencesinden daha fazla.Özellikle bayanlar için. Yattım ama, neden bilmem bir müddet uyuyamadım. Uyumaya çalışırken geçirdiğim günü düşündüm; “ Piknikte şöyle yaptık, böyle yaptık, şu şöyle demişti, bu böyle demişti .” gibi. Derken, eniştemin halasının ne hoş bir kadın olduğunu düşündüm. Sesi kulağıma gelir gibi oldu. Mısır patlar gibi çıtır çıtır konuşan bir kadın. Neydi kadının adı, o an hatırlayamadım. Ama iyi biliyorum canım, az sonra hatırlarım. Düşündüm düşündüm, hatırlayamadım. Allahallah ! Başka şeyler düşünmek istiyorum olmuyor; aklım gidiyor, kadının aklında takılıp kalıyor. Neydi... Neydi.... Neydi kadının adı...? Tüh ! Bir türlü çıkartamıyorum. Hemen hemen tüm yakınlarımın telefon numaralarını, hatta arabalarının plakalarını bile ezbere bilirim.Ezberlemek içim özel bir çaba harcamam da, nasılsa yine aklımda kalır. Belki inanmayacaksınız ama, bayram kartı yazarken bile pek adres defteri kullanmam. Onlarca şiiri ezbere okuyabilirim. Hafızam çok kuvvetli yani. Ama bu kadının adını hatırlayamıyorum. Düşünürken uykum iyice kaçtı. Saat oldu mu gecenin bir’i. Bu durumlarda uyguladığım bir yöntem var. Alfabenin ilk harfinden başlar, sıradaki harfle başlayan bildiğim bütün isimleri içimden söylerim. Alfabenin son harfine kadar gelirim. Genelde başarılı olurum. O gece de öyle yaptım. A’dan Z’ye kadar, sıradaki harfle başlayan bütün isimleri düşündüm. Yok! Hiç biri değil. Hay Allah ! Neydi bu kadının adı ? Sonra tekrar alfabenin ilk harfine geldim, yirmidokuz harfi yeni baştan taradım. Öffff ! Yine hatırlayamadım. Aslında isminin baş harfini hatırlasam, işim daha kolay olacak. Fakat kadının ismine dair hiçbir ipucu yok elimde. Erken bir saat olsa ablama telefon edip; “ Halanızın adı neydi? ” diye soracağım. Ama vakit gecenin bir yarısı, herkes uykuda diye vazgeçtim. Kadıncağızın adı dilimin ucunda ama, ağzımdan çıkmıyor bir türlü. Yalnız, isminin son hecesi.....yet, ...met gibi bir şey; ya da bana öyle geliyor. Düşün düşün düşün.... Mefharet değil, Müveddet değil, Azimet değil, Mürüvvet değil, Numayen de değil, Reşadet hiç değil. Fakat bunlara benzer bir isim olacaktı, eminim. ” Sabah ola hay’rola, yarın sabah ablama telefon eder, sorarım.” Dedim. Ama bu yüzden iki saat uyuyamadım. Bir yandan da sordum kendime; “ Bir isim için bu kadar düşünülür mü ! Yoksa ben acaba birazcık deli miyim? ” diye. Ertesi sabah kalkar kalkmaz ablama telefon etmeyi ihmal etmedim. Hem de sabahın köründe. “ Neydi sizin halanın adı? Dün piknikteki? “ der demez; uyku şaşkınlığıyla yanıtladı: “ Müeyyeeeeeet !....” Sonra sesi birden meraklı bir hal aldı. “ N’olmuş, halama bir şey mi olmuş yoksa ? ” dedi....Sonra anlattım ne olduğunu, daha doğrusu hiçbir şey olmadığını...Kısacası, halanın adı meğer Müeyyet’miş... “ Ah Müeyyet Hala ah ! Bana birkaç saat uyku borcun var. Nerden bulmuşlar bu ismi sana! ” diye söylendim içimden. Neyse, öğrendim ya ! Oh ! Çok şükür ! Nasıl rahatladım, anlatamam. Böyle şeyler oluyor ara sıra, hatta sık sık. Bir seferinde de biriyle telefonla konuşuyordum. Bir ara gözüm televizyona gitti. Bir Türk filmi vardı tv’de. Filmde de genelde kötü adamı oynayan bir sinema sanatçısı. Onlarca filmini izledim bugüne kadar. Neydi bu aktörün adı, neydi ? İsim kafama takılınca, telefonda ne dinlediklerimi tam anlayabildim ne doğru dürüst konuşabildim. Aklım, aktörün isminde. Ve telefonu kapattım. Gözümü tv’ye diktim. Bir yandan aktörü izliyorum, bir yandan ismini düşünüyorum.Yine A harfinden başladım, son harfe kadar geldim. Düşün düşün düşün, hatırlayamıyorum. İşi gücü bırakıp; sırf aktörün adını belki hatırlayabilirim diye, neredeyse filmin tamamını izledim. Başka konuya vermek istiyorum dikkatimi, olmuyor. Ama hatırlayamadım. O günlerde bir sürü tv dergisi vardı evde. Bir gazetenin eki olarak veriliyordu. Evde ne kadar eski tv dergisi varsa hepsini çıkardım. Bütün dergilerin tv programlarındaki Türk Filmlerinin tanıtımına baktım. Aktörün ismini görsem, hemen hatırlayacağım çünkü. Onlarca dergiyi, belki o aktörün ismine rastlarım diye tek tek inceledim. Hiçbir filmde bu adamın adı yok. Sinirlerim bozuldu düşünmekten. Başıma ağrılar girdi.Neydi bu aktörün adı, neydi? Günlerce, aklıma geldikçe bu aktörün adını düşündüm durdum.Temizlik yaparken, çamaşır ütülerken, duş alırken..... Kenan Pars değil, Hayati Hamzaoğlu değil, Erol Taş değil, Bilal İnci değil. Hatırlamak ne mümkün ! Başkalarına sormaya da utanıyorum. Ne demezler insana ! Yemek tarifi sormayacağım ki, bir oyuncunun adını soracağım. Eşime, kızıma, bildikleri bütün aktörlerin isimlerini saydırdım. O aktörden başka herkesin adını söylediler ama benim istediğim aktörü söylemediler. Beni bu dertten kurtarmak için, durup durup “.......mıydı? ” diyorlar, “ Hayııııııır! ” diye bağırıyorum kızgın kızgın. Bir isim için günlerce düşünülür mü ? Ben düşündüm.......Ve yine aynı soruyu sordum kendime: Ben birazcık deli miyim? Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Eşim ve kızım konuyu çoktan unuttular. İkide bir bana “ Hatırlayamadığın sinema sanatçısı ....mıydı? ” demekten çoktan vazgeçtiler. Derken bir gün televizyon ekranında bir filmin oyuncularının isimleri geçerken, bu aktörün adına rastladım. Olamaz !...” Muzaffer Temaaaaa ! ” diye haykırdım olanca sesimle. Eşim şaşırdı; ” N’oldu Kâmuran? ” dedi hayretle. Altın bulmuş gibi sevindim...Sonra yine aynı soruyu sordum kendime: ” Ben birazcık deli miyim? ”.... Hep de “ birazcık mı ” diye soruyorum. Çünkü tam deli olmak istemiyorum. Öte yandan; “ Bu kadarcık şey yaptım diye deli olunur mu hiç ! ” diye teselli ediyorum kendimi. Sadece bu kadar değil tabi yaptıklarım. Alın bir tane daha: Geçenlerde tam uykuya dalmak üzereydim. Loş odanın duvarına iliştirilen raftaki kitaplar gözüme gitti. Yarı aydınlıkta, kitapların adı okunmuyor. Okumaya çalışırken gözlerimin zorlandığını hissediyorum. Kitabın, karanlıkta görebildiğim bir- iki harfinden yola çıkarak adını söylemeye çalışıyorum. Adını söylediğim kitabın yazarını söylüyorum arkasından da. Eziyete bakın hele ! Kitabın adı, yazarının adı.... Olacak şey mi bu ! Kendi kendimi imtihan ediyorum gece yarısı. Derken, atasözleri ile ilgili kitabı zorla seçebildim. Kitabı derleyen yazarın adını söyledim içimden:Ragıp Soysal....... Güzeeel ! Yani sınav iyi gidiyor şimdilik. Bu kez de kitaptaki yüzlerce atasözü geldi aklıma. Bu kitapta okuduğum çok ilginç, ilk kez okuduğum bir atasözü vardı. Çok gülmüştüm.Yine başladım gülümsemeye. Daha atasözünün ne olduğunu içimden geçirmeden gülüyorum...Keyifli keyifli gülümserken, bu atasözünün ne olduğu sorusu geldi aklıma. Gülümsemem hemen durdu, yüzüm gerildi. Aklımda canım, hatta dilimin ucunda. Söyleyeceğim ama, sanki ağzımda dilim dönmüyor. Durun hele, birazcık düşüneyim...Düşündüm, hatırlayamadım. Bildiğim tüm atasözlerini, ilk kelimesinin baş harfine göre alfabetik sıraya koydum. Hepsini sıradan geçirdim. Bir kez daha başa döndüm, sona geldim, yine hatırlayamadım. Uykum kaçmıştı zaten, şimdi sinirlerim bozuldu bir de . Uyuyabilirsen uyu. Eşimi uyandırırım korkusuyla usulca kalktım yataktan. Atasözleri kitabını elime aldım; hırsız gibi ayak uçlarıma basa basa salona çıktım. Gecenin bir yarısında. Sanki yarın sınava girecekmişim gibi.... Bir gören olsa ne demez ! Eşimin bile görmesini istemiyorum. O beni, aklı başında biri sanıyor, zavallı!...Kitabın gelişigüzel bir sayfasını açtım. ” Şansım varsa, bu sayfadadır aradığım atasözü, tesadüf ya ! ” Dedim. Ama yok. Aynı şekilde onlarca sayfa açtım, okudum, bulamadım! Her atasözü var, benim aradığım söz yok.Yorulmadım, devam ettim. Sanıyorum en az bir saat sonra , aklıma gelmeyen atasözünü buldum. Bir sevinçle birkaç kez okudum atasözünü: “ Bir çocuğun kırk ebesi olursa; ya kör doğar, ya topal.”.....Sonra içim rahatlamış olarak yatağıma döndüm. Tam uykuya dalacağım, bu kez de malum soru geldi aklıma: ” Ben birazcık deli miyim? Ya da halk diliyle söyleyeyim : ” Yoksa ben tırlak mıyım? ” Hemen arkasından teselli etim kendimi: ” Yok canım! Daha neler! “ dedim.” Bu kadarcık şey için insan deli ya da tırlak mı olur! ....... Olur olur.... Yok, olmaz olmaz.” saçmalıklarını fısıldaya fısıldaya uykuya daldım. Durun, daha bitmedi anlatacağım saçmalıklar. Bir gece, saat yarıma geliyordu. O anda dinlediğim bir şarkı, başka bir şarkıyı çağrıştırdı bana. Hangi şarkıydı ?......Hangi şarkıydı ? Yok ! Hatırlayamıyorum. Hatırlayamadığım bu şarkı o yıl ; “ Yılın En Sevilen On Şarkısı ” listesine girmişti. Ablamla beraberdik. Düşündük, düşündük, hatırlayamadık şarkıyı. Sözleri “ yapma, etme.......” gibi falandı. Bursa’da oturan çok sevdiğimiz ve bizi anlayacağından emin olduğumuz bir yakınımıza telefon ettik, gecenin o geç saatinde. Şarkının adını sorduk. ( Şimdi; “ Siz ailecek böyle misiniz? ” dediğinizi duyar gibi oluyorum.) Ve telefon sayesinde şarkımıza kavuştuk. İkimiz birden şarkıyı söylemeye başladık: “ Gel, gönlümü yerden yere vurma güzel, ne olursun ! Gül dururken dikenleri ,derme güzel, ne olursun ! ” Bir seferinde de, kendi kendime “ Deyim bulma “ oyunu oynadım gece yarısı. İtiraf edeyim, bunu arada bir yapıyorum. Uyuyamadığım zamanlarda, koyun sayacağıma bu oyunu oynuyorum. Bence çok eğitici, öğretici bir oyun. Şöyle : Bir harf veriyorum kendime ve bu harfle başlayan deyimleri söylüyorum, bazen de atasözlerini. Öyle bir- iki tane değil, onlarca hem de. Hatta daha da ileri gidiyorum bazen. ” Eğer .... harfiyle başlayan onbeş tane deyim bulursan, çok istediğin işte falanca hayalin gerçekleşecek.” diyorum kendime. Eğer olmasını istediğim şey benim için çok önemliyse, bulmam gerek deyim sayısını yirmiye falan çıkarıyorum. İşimi kendim zorlaştırıyorum yani. Allahtan, istediğim sayıda buluyorum genelde. O zaman seviniyorum. Tam sevinirken aynı soru geliyor aklıma: ” Ben birazcık deli miyim?...Sonra; “ Yok canım! Bunu da nereden çıkardın! Senin yaptığın delilik değil, beyin cimnastiği.” diyorum. ( Hani atalarımız demişler ya; “ Akılları pazara çıkarmışlar, herkes kendi aklını satın almış.” diye, aynen onun gibi.) Arkasından, beyin cimnastiği ile ilgili okuduklarım geliyor aklıma : ” Beyin cimnastiği yapanlar, yaşlılık dönemlerinde hafıza kaybına uğramazlar ” Yaaaaa ! Ne güze l!.....İşte o zaman rahatlıyorum. Ben hiç hafıza kaybına uğramayacağım, yaptığım bu saçmalıklar sayesinde......Sonra aklıma gelen bir şeyle irkiliyorum: İyi de; çok iyi bildiğim isimleri, deyimleri, atasözlerini neden hatırlayamıyorum bazen ? Yoksa, çoktan mı başlamış bende hafıza kaybı ? Çok sevdiğimiz bir dost aile vardı Mudurnu’da. O ailede de bir Hatice Teyzemiz.....İnsanların gösterdiği bazı acayip davranışlardan söz ettiğimizde, şöyle derdi: “ Kızım! Yetmişiki çeşit delilik varmış. Her evin de bir delisi olurmuş. Ama herkes kendi delisini kendisi bilirmiş.”......Şimdi, o teyzenin sözleri yankılanıyor kulaklarımda. Yine aynı soru geliyor aklıma: ” Ben birazcık deli miyim ? Bizim evin delisi de ben miyim?...... Ve benim deliliğim acaba hangi tür? ” Sizin de böyle davranışlar gösterdiğiniz oluyor mu, bilmiyorum. Üstelik ben, gösterdiğim acayip davranışlarımdan sadece birkaç örnek verdim. Bunlara benzer yaptığım öyle çok acayiplikler ( Belki de gerçekten beyin cimnastiğidir.) var ki !....... Söyleyin Allah aşkınıza; ben birazcık (!) deli miyim? Yoksa benim gösterdiğim acayip davranışları sizler de gösteriyor musunuz?..........İyi düşünün ve son kararınızı verin: Ben “ birazcık ” deli miyim? Kasım / 2002
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kâmuran Esen, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |