Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain |
|
||||||||||
|
İnsan üretim ilişkisini doğadaki bu depo enerjiyi kullanırken ve hala da kullanım halinde iken ortaya çıkartmıştı. Giderek depo enerji üretim ilişkisi üzerinde çevrim oldu. Depo enerji üretim ilişkisi üzerine çevrim olmasıyla başta tüketilen enerji, sonunda yerine konan başlangıç enerjisi çevrimine; dönüştü. Böylece üreten toplumun yedek depo enerjisiyle kolektif hareket inanılmaz birçok yeni başlangıçlar yaptı. Sanatı, temel olmayan diğer zanaatları, hizmet hareketlerini hep bu depo enerjisinin ortaya konmasıyla toplumsal etkinlikler arttı ve çeşitlendi. Salt bu sayede uzaya gider olduk. Ve snop şarkıcı futbolcu vs.yi de sırf bu süreçlerin kapitalist emisyon sömürü araçları olmasıyla başımıza bela ettik Vücut gibi, yağmur süreçleri gibi, bataklık, çöl, orman alanlar gibi vs. yalıtım çevrimler doğadan izole edilen kesikli sürekli özel bağıntılar olmasıyla kendi başlangıç depo enerjilerini zaten doğada yalıtmış; kendisini hazır etmiş oluyorlardı. Bu nedenle bir çevrim içinde; ya da özel bir bağıntı içindeki bir depo enerji, yerine konması gereken bir “kendi kendini çağırma” eylem bilinciydi. “Kurgu referans” gerçekleşmesi olmakla; “başlangıca atıflı” olan zaten bir “geri bağlanma” yasasıydı. Evrenin kendisi zaten enerji akışlı nicelimler olmakla en küçük kuantum durumdan en büyük kuantum oluşlar arası uzay, gezegenler, yıldız güneş, gök adalar, karadelikler gibi bir çok kesikli sürekli depo enerji alanlı kendi içinde ve kendi dışında olan özel bağıntılı sistemlerdi. Böylece her tür başlangıçlar için hazır depo enerji yalıtımla ve kendi kendisini çağıran sistem çevrimi ile olgu ve olaylar türlülüğünü ortaya koymuş oldu. Şu halde depo edilen enerji o çevrimli yalıtmanın kendisinden geliyordu. Vücudumuz bunları ATP çevrimleriyle yapıyordu. Toplumlar da üretimden elde ettikleri depo enerjiden kendi başlangıç enerjilerini sağlarlar. Toplumsal emek gücü ile sağlanan depo enerji; birikmiş, donmuş kolektif emek güçlerinden meydana geliyordu. Toplumun kendi geri bağlanımla olan “kendi kendisini çağıran geri beslenim referansı” da geri bağlanım yoluyla donmuş kolektif emeklerle biriken; “billurlaşmış kullanıma hazır kolektif emeklerdi”. BKHKE “Billurlaşmış Kullanıma Hazır Kolektif Emekler” ile sömürü de buradaydı ayrılık verecek özel mülk sahipli organizasyona başlayacak tarihi köleci dönüşüm de buradaydı. Kâr zarar türü kıtipiyozlu tuzaklar da buradaydı. Kişi benci tahakkümün bilinç altını gizler olmakla ayrılık veren, özel mülkiyetçi köleci anlayışlar; bir şekilde depo enerjideki paylarını alarak kolektif yapı içinde ayrılırken de bunun bilinciyle göçüyorlardı. Ya da göçenler ittifaktan kovuluyorlardı. Veya göçmeyip te bir ittifakı içten fethetmeleri de olasıydı. Niceli ve niteliği olan süreçler yeni nicelimelerini bir niteleme olarak kendi kendisini çağıran sistemle bağıntı edemezlerse, o süreç dağılır. Kolektif süreç ayrılık veren göçler ve tartışmalar karşısındaki dirençle hassas oldular. Diğer birçok başka neden gibi olasıdır ki bu hassaslıkla kendilerini yalıtım içine kapattılar. Savunmaya geçtiler. Söz gelimi köleci sistemin kendisi için umursamadan öldürüp emeklerini çarçur edecekleri köle gibi bir olanağı vardı. Ve köleci sistemin köleleri feda ederek sistemi (efendiyi) korur olan bir anlayış ile kölelikti. Köleliğin karşısında olan kolektif sistem ise; sistemini kişileriyle birlikte koruyan yapı olmasıyla, kişilerini feda etmeye en az durumla baş vuruyordu. Bu çelişkin durum kölecilik karşısında daha baştan bir sıfır mağdurluktu. Kolektif ilik karşısındaki El mantıklı süreç her şeyi ahtapot ya da sülük vantuzları maharetinde değerlendirir olmakla, kendisini kazanma ve sömürü üzerinde ihya ediyordu. Yani efendiler tüm sömürü ve kazancını kendi kedisini çağıran sisteme bağıntı etmekle çok hızlı gelişiyordu. Buna karşın da tabidir ki çok hızlı bir sömürü ve zulüm uyguluyorlardı. Göçlerden sonra geride kalan yapı yeni karşısında eskinin durumum gibi çelişmelerin çeşitli nedeniyle giderek kaybolup tarih sahnesinde çekilecek durum belirimleriyle; önemsiz, bahse değmez, aktiviteli bir yapı toplum görünümüne doğru indirgenmelere dönüşecekti. Hele de ayrılık verenlerin kolektif yapıyı ciğerine kadar bile biliyor olmalarına karşısın da, kolektiflerin karşı tarafı empati üzerinde tam anlamaları pek olası olmamakla, saldırı veya savunma yapma stratejilerin de belirsizlikler oluşuyordu. Çünkü kolektifler yeni yapının, taktik olmakla üzerine gitmeyecekleri yeni yapıya ait güçlü yanlarını, bilmiyorlardı. Yine taktik olarak üzerine gidecekleri zayıf saldırı alanlarını kestiremiyorlardı. Bu neden ile savunma ve saldırı stratejilerini iyi bilmemekle kolektiflerin saldırı savunma sürecine de bir sıfır geride başladığı açıktır. Bu tür ön göremez eylem aktları içinde tedirgin olan yapı, yeni süre durumlar içindeki çatışmalarda yenilecekti. Tarih sahnesinde silinecek olan temel yapılar için özel mülkiyetçi köleci El yapıları da “bunlar bizim yüzümüzden yok oldular” demeyecekti. Bu nedenle kolektif yapılar kendi yok edicilerini hikâye edip anlatacaklardı. Köleci sistem bu durumdaki (yok oluştaki) kendi suçluluğunu üste çıkarak anlatacaktı. Köleci yapı kolektiflerin bu yok oluşunu kendilerine göre söylemle önce damgalayacaklardı. Sonra da damga ile yok oluşu müstahak olan bir hak edişe ceza gibi göstereceklerdi! İşte böylece köleci sistem “sütten çıkmış ak kaşığa dönmekle” bir El adaleti yıkanması (vaftizi) içinde olacaktı. Ve böylece köleci sistemin kolektif sistemi yok etmesi bambaşka bir köleci mantık içinde bir başka hikâyeye dönüştürülecekti. Köleci insanlar yok oluşun eylemcileriydi. Ama bu mantığa göre El takdirli rollerini oynayan kader kurbanları olmakla suçsuzdular! Suçsuz olmaları bir yana, üstelik te hidayete ermiş kişilerdi! İş bununla da kalmıyordu kurban oldukları El verdikçe veriyordu. El salınımlı suça göre damga ve El’in damgasına göre göre suç olan bu hikâye; kölelere ders verir nitelikte olmakla köleci inisiyatifler bu tür anlatım içinde bir taşla iki kuş vuracaklardı. Hem suçtan kurtulacaklardı. Hem El’in sözüne (öğütünce) kulak veren iyi bir mümin olmakla mükafata erişmiş kişilerdi!
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |