..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Aşkın aldı benden beni. -Yunus Emre
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Yazarlar ve Yapıtlar > Osman AKTAŞ




7 Temmuz 2020
Yazar ve Şairlerin Değişen Anatomisi ve Sosyal Statüsü  
Osman AKTAŞ
Ben, "Yazar ve şair kimdir?" sorusu üzerinde durmak, arkasından da "Bir ülkenin gelişmesi nelere bağlıdır? Sorusuna sosyal gelişim sürecinde yanıt aramak istiyorum. Sonra da bu sanatsal çerçevenin gelişimi doğrultusunda ülkenin geldiği ya da getirildiği duruma değinmek istiyorum.


:BJBE:
Ben, "Yazar ve şair kimdir?" sorusu üzerinde durmak, arkasından da "Bir ülkenin gelişmesi nelere bağlıdır? Sorusuna sosyal gelişim sürecinde yanıt aramak istiyorum. Sonra da bu sanatsal çerçevenin gelişimi doğrultusunda ülkenin geldiği ya da getirildiği duruma değinmek istiyorum.

Yazar ve şair kimdir? Yazar ve şair; toplumun tamamını hedef almasına karşın, önemli bir kısmını bilgi, sanat ve canlı varlıklara sevgi duymayı insan denen yaratığa kelimeler yoluyla enjekte etmeyi başaran kişilerdir. Bu kişiler bir yandan toplumu idealize edilen bir mertebeye çekmeye çalışırken, kendilerini de sürekli yenileyerek, toplumun düşünsel gelişimindeki çıtayı da sürekli yükseltmek üzere düşünce ve davranış geliştirenlerdir. Bu doğrultuda gelişmeleri engelleyici her unsuru da tespit ederek, çözüm yolu önerilerinde bulunmak da yazar ve şairlerin toplumdaki sıra dışı görevleri arasında yer almaktadır.

Yazar, bir toplumun düşünce ve davranış biçimini geliştirmeyi ön plana alırken, şair toplumun duygularıyla ilgili kısmı daha çok ön plana çıkarır. Sevgi, merhamet, vicdan, yardımseverlik, hoşgörü gibi soyut, ama insan olma özelliklerini taşıyan kısımlar hulasa...

Bir ülkenin gelişmesini sağlayan faktörlere bir göz atalım ki, yazar ve şairlerin ülke kalkınmasındaki rol model anlayışı da, netleşmiş olsun.

Bir ülkenin gelişmesini sağlayan önemli unsur eğitimdir. Eğitimin iki ana dal üzerinden toplumsal yapıyı kuşatması gerekir; biri hak ve adaletin toplumun her ferdine öğretilip, aksaklığa sebep olacak bütün unsurların ortadan kaldırılması, ikincisi sanayi ve sağlık bilimi üzerinden toplumun ihtiyaç duyduğu gerçek refah seviyesine ulaşmayı sağlayacak her türlü bilgi, araç ve gereçlerin temini. Sosyal gelişim için gerekli bu iki ana unsuru kapsayacak eğitimi, insan vasfını taşıyan varlıkların yetişmesi yönünde hazırlayıp hayata geçirmek devlet denen mekanizmanın doğru çalışmasıyla sayesinde istedik platforma ulaştırılabilir. Sağlık ve eğitimde kesinlikle tasarruf yapılamaz ve yurttaşların bu iki hizmeti satın alması söz konusu olamaz. Devlet denilen kurum yurttaşlarının bu ihtiyaçlarını, ekonomik koşullarına bakmadan karşılamak zorundadır. Eğer karşılamıyorsa, sosyal bir devlet değildir ve görevini yapmıyor, hatta kötüye kullanıyor demektir.

İkinci bir husus adalet demiştik. Bir toplum kendi hak ve hürriyetlerini öğrenmek, herhangi bir ihlal durumunda bunu devlet kurumlarına bildirmek ve devletin müdahalesiyle giderilmesine bilgi sağlayarak katkıda bulunmak zorundadır. Eline tutuşturulan iki dilim ekmeği yitirme korkusuyla, hem kendi, hem yanındakilerin haklarının gasp edilmelerine göz yummamalıdır. Eğer bir hak ihlali söz konusu oluyorsa, hak ihlalinden sorumlu olan devlet başkanı da olsa, yargı önünde eşit olmalıdır. Yargıç ise, karşısındakilerin mevkilerine değil, yaptıklarına bakarak hüküm vermelidir. Tıpkı, Fatih Sultan Mehmet'in suçlu bulunup, kolunun kesilmesine hüküm verilmesi gibi… Bir yargıç, hiçbir mevki sahibinin önünde ayağa kalmaz ve cübbesini iliklemeye çalışmaz. Yargıç cübbesinin ilik ve düğmesiz olmasının nedeni asla unutulmamalı ve yargıya hiçbir durumda müdahale edilmemeli, yargı mensupları, siz ve biz gibi kutuplaştırıcı zamirlerin dışında tutulmalıdır. Bu gelenek sosyal dirliğin korunması için vazgeçilmez töre olarak kabul edilmelidir.

Yazar ve şairler de birer sanatçı olduğuna göre, "Sanatçı toplumun neresinde olmalı ve görevi ne olmalı?" sorusunu değerlendirelim.

Sanatçı toplum içinde rol modeldir; yani bir topluma okullar olmadan, sıra dışı yöntemlerle kendilerini yansılatma yoluyla bilgi ve beceri kazandıran eğitmenlerdir. İşte bu yüzden onların işlediği bilgi ve becerileri hiçbir güç değiştiremez. Saç kestirme ve tarama, giysi seçme, yemek yeme, konuşma biçimine kadar toplumu her yönüyle etkileyip, değiştirme bilgi ve yetisine sahiptirler. Doğada bulunan her tür canlı yararına olabilecek davranış gösterdikleri taktirde, toplumu iyi yönde değiştirebilecekleri gibi, doğaya ve her tür canlıya zarar verip, yok etme yolunda da, topluma olumsuz davranışlar kazandırabilirler. Yine burada devlet devreye giriyor; günübirlik çıkar ilişkilerine dayanan bir kitleye göre mi ülke yönetilmeli, yoksa canlı denen varlıkların yaşam haklarının korunup, her canlının en iyi şartlarda yaşaması için önlemler alınması mı öncelikli olmalı? İşte bu yüzden Mustafa Kemal'in, 27 Nisan 1930 Ankara'da Türk Ocağı Tiyatrosu'nun açılışında, "Efendiler; hepiniz milletvekili olabilirsiniz. Bakan olabilirsiniz, hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız." demesinin nedeni işte burada yatıyor. Sanatçı, sürekli erotik konuşmalar yaparak, toplumu mevcut durumundan bir anlık uzaklaştıran kişiler değil, mevcut durumundan kurtulması için nasıl bir tavır sergileyeceklerini topluma gösteren kişilerdir. Aynı zamanda toplumun yaptıkları yanlışları kendilerine gösteren kişilerdir.

Yazar ve şairler, benim çocukluğumda insanların imrendiği kimselerdi. Eğer sosyal kutuplaşma olmasaydı, nefret tohumları bu kişiler arasında da bulunmasaydı eminim bugün çok daha iyi yerlerde olacak, yöneticileri birer Mesih, Mehdi ya da, hataları bile güzel olan ermişler olarak kabul edip, Arapların biat kültürüne esir olmayacaktık. Yine de o günlerin yazar ve şairler için güzel olan tarafları vardı. Her yayınevinin başında işi bilen bir şair ya da yazar bulunur, her yazılanı "Para gelsin de nereden gelirse gelsin" mantığıyla yayınlamaz, kılı kırk yararlardı. Basılan da günün şartlarıyla değerlendirilemeyecek kadar kaliteli olurdu, velev ki, bilgi yanlışlığı ve iftiralar olsa da...

Ben 12 Eylül öncesinde basılan bir kitabın şairi ya da yazarı tarafından satıldığını hiç görmedim. Yayınevi, kitabın telifini müellife öder, kitabı basar, satışını yapardı. İnsanların türlü şekilde yakındıkları o yıllar, bir çok sosyal gelişim yönünden o yılların kalitesiydi..

Şimdi yazar ve şairlerin durumuna bakıyorum da, ya pazar tezgâhı açan köylüler, ya köylere pılı pırtı götüren bohçacılar, ya da köyleri eşekleriyle dolaşan çerçilere benziyorlar. Ellerinde bir çanta kitap, okul okul, kurum kurum dolaşarak kitaplarını satmaya çalışıyorlar. İşte bura da devletin acizliği ortaya çıkıyor; kendi sanatçısını yerlerde süründüren bir devlet nasıl kalkınabilir?

En üst yöneticiden, en düşük yöneticiye kadar sorsak, acaba yaşadıkları süreç içinde, her yıla bir kitap düşecek kadar okumuş olan kaç yönetici çıkar? Kendi amirinin yaptığı yanlışı fark edip, söyleyecek kaç çalışan çıkar? Amirinin yanlışını fark eden kaç yönetici çıkar? Yanlışını kendisine söyleyen çalışanını haklı bulup, davranışını düzelten kaç yönetici çıkar?

İşte "Zurnanın zır dediği yer" de burası... Yönetenin bilgisizliği ne kadar çok ise, kibri ve cehaleti de aynı oranda artmakta... Devlet bilgili insanların yönetim ve sorumluluğunda yükselir, pahalı takı ve takım elbiseler giyenlerin değil. Bu yüzden Mevlana "Nice elbiseler gördüm içinde insan yok, nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok" diyor. Göz, gönül ve akıl birlikte kullanıldığında doğruya ulaştırır kişiyi. Her biri ayrı ayrı kullanıldığında hata payları oldukça yüksektir.

Bir gün yazar ve şairlerle bütün sanatçıların hak ettikleri yerde olabilmesini sağlayacak bir devlet sisteminin işlevselliğine kavuştuğu zamanda yaşayabilmeyi umut ve temenni ediyorum. Hoş ve mutlu kalın.

6 Temmuz 20
Gölcük



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yazarlar ve yapıtlar kümesinde bulunan diğer yazıları...
Devrimci Bir Derviş: Mehmet Akif
"Kadın Şairler Aşktan Bahsettikleri Zaman" Üzerine Birkaç Söz
Göğüs Kafesinde Kuş Yetiştiren Şair: Şükrü Çanku
Sabahattin Ali
"Bir Fincan Kahve Olsa"
"" - Miş…"li Gelmiş Zaman
"Göçer Bir Şehir"
Alın Yazıları - Mekân Düşüncesi
Edebiyat Hayat Memat Üzerine I
Yazlık Sinemadan Kışlık Düşlere

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
10 Kasım
Kanlı Temmuz
Yusuf Kuyusu Ya da Milli Eğitim
Sosyal Medyada ve Tanıtım Panolarında Dilencilik
Sefiller ve Sefilliğe Kefiller
Bu Vatan
Vicdansız Medya Cahil Toplum
İslam ve Rejim
Büyüklerin Toprak Kapmaca Oyunu
Yusuf Tekin Tekke ve Zaviye Bakanı mı

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Bir Veda Partisinde Veda Hutbesi [Şiir]
Düş Geçiti [Şiir]
Saat Gökyüzüne Yaklaşıyor [Öykü]
Efsun [Öykü]
Sevgi Ya da Aşk Algısı [Deneme]
"Korkma Sönmez... "" Şairi [Deneme]
Aşkın Tarifi [Deneme]
Doğanın Çılgın Yaratığı ve Aşk [Deneme]
Bugün 23 Nisan [Deneme]
Eros'a Rekabet [Deneme]


Osman AKTAŞ kimdir?

1965 Erzurum doğdu. Gazi üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, TDE bölümünden mezun oldu. Sırasıyla Van, Bartın, Antalya,Bursa, Ankara, Bodrum'da öğretmen olarak görev yaptı. Halen Kocaeli'bde görev yapmakta. yaklaşık 40 yıldır şiir,öykü ve eleştiri yazıları yazmakta. Eserleri: 1. ayArsız; Uludağ Yayınları 2007 (Şiirler) 2. bermudayı tek geçmek; Cinius Yayınları 2016 (Şiirler) 3. AsiMilat(ör); Cinius Yayınları 2017 (Politik Denemeler) 4. (D)OKU(N)MUŞTUK; Cinius Yayınları (Kitap Eleştirileri) 5. cennet cazgırları; Cinius Yayınları 2017(Şiirler) 6. çorak düşler ülkesi; Cinius Yayınları 2018 (Şiirler) 7. Yağmur Yankıları; Artus Yayınları 2018 (Öyküler) 8. Sessiz Çığlık; Cinius Yayınları 2018(Kitap Eleştirileri) 9. dar vakitte aşk; Cinius Yayınları 2018 (Şiirler) 10. Âşık Hüseyin Fizâhî; Cinius Yayınları 2018 (Şiirler) 11. Şuaraya Elhan Olmak; Cinius Yayınları 2019 (Şairler Üzerine Denemeler) 12. ναυάγιο αγάπης (enkaz-ı aşk): Cinius Yayınları 2019 (Şiirler)


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Osman AKTAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.