Sanatçının işlevsel tanımı bilinci neşelendirmektir. -Max Eastman |
|
||||||||||
|
hızlı büyüme seansına maruz kalmış hormonlularından kaçınmaya çalışıyoruz. Niye ? Çünkü biliyoruzki onu pre-matüre olarak sofralarımıza sunan karışımlar vücudumuza sirayet ettiğinde yıllar içinde bizde tamiri mümkün olmayan arızalara yol açacaklar,kazandıklarımızı kaybettiklerimizi geri almak uğruna harcayacağız. Peki midemize girenleri düşündüğümüz, organik olmasına dikkat ettiğimiz kadar Rabbimizin bize en büyük lütfu ve hediyesi olan çocuklarımızın gelişimi,doğallığını korumaları ve kaybetmemeleri için ne kadar uğraş veriyoruz ve/ya özen gösteriyoruz, hiç sorguladınız mı ? Mesela çocuğunuz bir çiçek, bir gül gördüğünde ona ilgi gösterip koşuyor mu ? Kendisini bağrına basıp sarılan, öpüp koklayan halası ve teyzesine aynı karşılığı verebiliyor mu ? Cola ve cipsi gördüğünde saldıran çocuğunuz sac üzerinde pişen mayalı hamurdan yapılmış gözlemenin kokusunu içine çekip onu iştahla avuçlarının içine alabiliyor mu? Başka bir şehire gittiğinizde o şehrin avmleri ve mağaza vitrinlerine değil de antik/tarihi eserlerine, camiler ve külliyelerine ilgi gösteriyor mu ? Ve en önemlisi ; Bir kedi ve köpeğin eziyetine, ölümüne üzüldüğü, ilgi gösterdiği kadar ülkesi ve dünyadakii insanların çektiği yoksunluğa , ölümlerine üzülüyor, empati yapabiliyor mu ? Atraksiyon merkezi duygusal zeka mı yoksa sadece dijital rasyonellik mi ? Peki bütün bunları neden yazdım, nereden aklıma geldi ? Kızım 12. Sınıfa geçti. Hani şu üni sınavını geçmek için ‘test aracı’ kıvamına sokulan öğrenci grubu yani. Saat 16’da okuldan çıkıyor, özel matematik dersi aldığı hocanın etüt merkezine koşturuyoruz. Telefonlar teslim ediliyor,önce seans çalışmaları sonra kur başlıyor yani Şirince’deki matematik kampı gibi demek istiyor(d)um ama dün gördüklerimden sonra adını değiştirdim ; ‘matematik esir kampı’. Sekreter hanım seans için 10 – 12 öğrenciyi seans odasına aldı, üzerlerinden kapıyı da kilitledi. -Neden yapıyorsunuz bunu, dedim.. -Hocam, dışarı çıkıyorlar, çalışmaları aksatıyorlar, dedi. Tamamı neredeyse özel okuldan çıkıp gelen, tam kurtulduk, rahat bir nefes alacağız derken kendilerini sayılar ve rakamların esaretine teslim ediyorlar, föylerle zamana karşı yarışıyorlar. Hocamız da sitemkar ; -Ağabey, kur ve seanslar bitince nasıl kaçıyorlar,bir görsen, kalayım da biraz tekrar yapayım, çalışayım diyen yok, diyor bana. Tam bir kara mizah… Ve sabah 8.15’te evden çıkan çocuğum saat 20.30’da eve gelebiliyor. Sonrası malum ; yakın dostu ve sırdaşı telefonuyla haşır-neşir, avlu seansına çıkmış mahkum edasıyla özgürlüğün tadını çıkarıyor. Ne dalında kızarmış kirazdan Ne tarlada uzanmış yatan karpuzdan Ne pervazdaki güvercinlerden Ne anasının peşinde koşturan buzağıdan Ne Neşet Ertaş’ın çalan Gönül Dağı’ndan Ne annesinin işten arta kalan zamanda hazırladığı kabak dolmasından.. Hiçbirinden haberi yok, Hiçbirini de merak etmiyor, Daha kötüsü boğucu sıcak ve neme kızgın toprağa bile umarsız. Bir elinde colası,cipsi Bir elinde spotfy yüklü telefonu Umurunda mı dünya. Utanıyorum ‘ders çalış’ demeye zira bir baba olarak bir anda maziye gidiyorum sonra oradan dönüyor empati yapıyorum, med-cezir/git-gelden sonra kızıma duyuramadığım hatta korku ve endişeyle karışık duyurmak istemediğim bir isyan çığlığı içimde : -kendi paralarımızla kendi çocuklarımızı devasa bir ‘test anaforu’na terk ediyıruz !.. Sonrasında karşımızda kelebek gördüğü zaman gözlerinde sevinç pırıltısıyla onu kovalayan değil korkuyla kaçan bir profil gözlemliyoruz. İçinden geçtiğimiz global kaosun derinlerimizde açtığı depresyonun tezahürleri, dışa-vurumlarını yaşıyoruz ebeveynler olarak, o korku ve endişe aslında çocuklarımız konusunda bizi daha çok yanlışa, tedavisi mümkün olmayan çağdaş hastalıklara sevk ediyor. Çocuğumuzuun matematik, fen bilgisi,Türkçe veya Fizik-kimya-biyoloji dersleri için duyduğumuz endişe ve kaygıyı moral / ahlaki dünyası için ne kadar duyuyoruz ? Ellerinden tutup bir çiçeğe dokunup sevmeyi Bir kuzunun bir buzağının başını okşamayı Çıplak ayakla toprağa basmayı Bir hasta yakınını ziyaret etmeyi Kabristana götürüp dua etmeyi Bir fabrikada çalışan insanın alın terini silmeyi Başak veya Ayçiçek tarlaları içinde yürümeyi Gösterip öğrettik mi ? Harry Potter’ı takip ettikleri, tanıdıkları kadar Mevlana’yı Yunus’u Nasrettin Hoca’yı Karacaoğlan ve Veysel’i Tanıttık mı, okutup dinlettik mi ? Peki ya senin benim kısacası bizim kuşağın en büyük hasleti olan ‘Hasret / Özlem’ duygusunu tattırdık mı ? Hülasa yaşadığımız dünyada sadece yediğimiz, içtiğimiz Sebze ve meyveler hormonlu değil ‘Doğallık’ problemi yalnızca besinlerimizde yok ; Bizden bir parça olan, genetik kodlarımızı taşıyan göz nurumuz çocuklarımızda, Yeni neslimizde de var hatta çok daha fazla var. Onlara o kadar çok görünür-görünmez emülgatör / katkı maddesi yüklüyoruz ki, Nasıl bu maddeler sebzelerin ve meyvelerin genetiğini-doğallığını bozuyor, Rengini,tadı ve kokusunu değiştiriyor, anomali bir yapıya büründürüyorsa, Çocuklarımızda / yeni nesillerimizde de davranış bozuklukları, sosyopat kimlikler, hastalıklı organizmalar olarak tezahür ediyor. Peki çok mu zor Anadolu’nun genetik kodlarına dönmek ? Yeniden o eşsiz doğallığı yakalamak ? İbni Haldun : “İnsan, alışkanlıklarının çocuğudur..” der. Yapılması gereken “konformist” yaşam tarzımız ile dijital bağımlılığımızdan fedakarlık yaparak ‘toplumsal anksiyete’ haline dönüştürdüğümüz kaygı ve endişelerden sıyrılmak. Bir çiçeğe dokunmak ile geometrik bir problemi çözmek arasındaki dengeyi kurduğumuzda Neşet Ertaş’ın ‘Gönül Dağı’nı dinlemenin hazzını yaşamaya başlayacaksınız, Vesselam…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |