Her gün yeniden doğmalı. -Yunus Emre |
|
||||||||||
|
Kim gerçeğin peşinde? Siz peşinde misiniz? Yoksa peşinde olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Ya da belki de gerçeğin peşinde olduğunuzu, gerçekten başka bir şey ile ilgilenmediğinizi mi söylüyorsunuz insanlara. Kendinizi dışarıdan böyle birisi olarak görünür kılmak olabilir mi acaba amacınız? A few good men filminde Jack Nicholson bağırır ya hani tanık kürsüsünde onu sıkıştıran avukata ‘’ gerçek? Gerçek mi? Gerçeği mi istiyorsun? SEN GERÇEKLERİ KALDIRAMAZSIN ‘’ diye. Acaba gerçeklerden kaldıramayız ya da örseleniriz diye bilakis kaçıyor olabilir miyiz? Her şey yalan ölüm gerçek derler hani. Her şey yalan, yalan dünya. E madem öyle, her şey yalan dünya yalan tek gerçek ölüm ise farkında mısın şu an bunu okuyunca ölüm aklına geldi. Öyle yaşayıp gidiyordun oysa. Zaman geçirmek için buradasın, zaman geçtikçe ne oluyor? Farkında olmadan ölüme daha hızlı ilerliyorsun. Günde ne kadar ölümü düşünüp, ne kadar ölüme hazırlanıyorsun? Kendi ölümüne ya da sevdiklerinin? Yoksa tam tersi ölüm aklına gelmesin diye yapmadığın şey kalmıyor mu? Tuvalette bile boş kalmaya tahammülü olmayan insanlar değil miyiz? Ölüm gerçeği ile karşı karşıya geldiğinde en büyük cevaplanmayan soru ardında ne olduğu. Herkesin bu konuda söyledikleri aynı oranda doğru ya da yanlış diyebilir dışarıdan objektif bakan birisi için. O yüzden sonrası ile alakalı bir gerçeğin peşinde zaten koşmak bambaşka bir yalanı yaşama biçimi. Matrix filminde Morpheus ve tayfasına ihanet eden Cypher Ajan Smith karşısında ve Matrix in içinde bifteğini yerken ‘’ bunun gerçek olmadığını biliyorum, ama Matrix bunu ağzıma attığımda bana bunun lezzetli olduğunu söylüyor ‘’ diyip yemeğinin tadını çıkartıyordu. Cypher isim olarak Lucifer e eylemsel olarak ise dolayısıyla da Judas’ a göndermedir. Mesih’e ihanet eden havari. Neydi tek istediği Cypher’ ın, bir yalanı yaşamak, mutlu olduğu şekilde yaşamak. Eğer yalan daha güzelse, gerçek çirkinse bundan kaçmak insanın doğasına en uygun hareket değil mi bizzat. Gerçek ağır gelir, gerçek zordur herkes kaldıramaz doğrudur. Kaldırabileni de yorar o da doğrudur. Gerçekten kaçmanın mevcut türlü yolları ile birlikte her geçen gün belki de yeni yollarını keşfediyoruz. Hikâyeler zaten başlı başına bir kaçış metodu. Kendi gerçeğimizden, kendi hikâyemizden kaçmak için yapıyoruz bunu. Bir karakterle özdeşleşelim, o karakter yensin, vursun, kırsın, kızı ve paraları, unvanları ve rütbeleri kapsın. Ya da tam tersi kadın karakter erkeklerin hakim olduğu dünyada masaya yumruğunu vuracak güce gelsin, eril egemeni dize getirsin ve aynı şekilde kapsın cazip şeyleri. Biz kapamıyoruz anasını satayım o kapsın. Kendimizi kandırmak en büyük gerçeğimiz. Bu kendini kandırmanın içinde elbet ölüm de var. Ölüm yokmuş gibi yaşamak, sanki yeni banyo yapmış gibi kokmaya çalışmak, olduğundan zengin, olduğundan dürüst, olduğundan yakışıklı ya da güzel, olduğundan daha normal görünmek. Ezcümle sisteme ait geçerli biriymiş gibi görünmek ya da sistemi reddeden geçerli biriymiş gibi görünmek – ki bu da bizzat sistemin ürünü olan ve içindekilerin pek azının bunun farkında olduğu bir sözde alternatif varoluş biçimi. Neden? Herkes başarmak istiyor. Neyi? Neyi istiyor ise. Zengin olmayı, o kızı kapmayı, o adamla evlenmeyi, o arabaya binmeyi, o yemekten yemeyi, o mekânda tatil yapmayı. Herkes istiyor neden? Hepsi gelip geçici bunların. Dünyanın en büyük evinde kalsanız yatacağınız yer 3 metre kare. Dünyanın en büyük sofrasına otursanız yiyeceğiniz yemek en fazla birkaç kilo o da bok olarak çıkıp gidecek zaten, en zengin olsanız ömrünüz parayı yemeye yetmeyecek kadar kısa. Dünyanın en seksi kişisiyle beraber olsanız yapacağınız seks birkaç dakika, geçici geçici geçici… Neden? Her şey geçici. Alınan zevk geçici, tokluk hissi geçici, dinlenmek tatil yapmak geçici, gülümsemek geçici, uyku geçici, hız tutkusu geçici ( hızlı giderken değil hızlanırken sadece zevk alınır, hızlanma süreci en hızlı gidebilecek araçta bile geçici ) Kalıcı olan ne? Bunları önemli sanışımıza dair, bunları hedef koymamıza dair, bunlara ulaşmanın başarı olduğuna dair bilinçli olarak kurduğumuz ya da farkında olmadan dış etkenlerle bize kurdurulan bu yanılsamalar. Bunlar kalıcı insanlığın tarihinden beri kalıcı. Gerçek olan ne o zaman be adam nedir yani? Hiçbir şey. Gerçek olarak algıladığınız her şey algının size sunduğu verilerden ibaret. Gördüğünüz renkler gerçekte öyle değil, duyduğunuz sesler aslında o şekilde değil. Hisler evrimin insana çizdiği rotada yola bıraktığı ekmek kırıntıları. Takip ettiğinizde de sonuçlar ve süreç belli. Doğ, büyü, tüket, üre, çok da yaşlanmadan mümkünse geber git. Evet insanın evrimi bu noktaya getirdi insanı. Bu döngüyü başlatan insanları ve zihniyeti de yine zihinsel ve varoluşçu evrim bu hale getirdi. İyi de ne yapalım o zaman ölelim mi? Benim bu karalamayı yapma sebebim bile bizzat ölümü düşünmemek ( kendi çerçevemdeki düşünsel anlamda ), benim bu yazıyı yazma sebebim bile tamamen döngünün içerisinde bir yer bulma, yerini tutma çabasından ibaret. Değil desem geçerli alternatifin içindeyim zaten yine, o yüzden hiç tatava yapmaya gerek yok. Herkesin kendi kaçtığı gerçekleri var, farklı farklılar ama etki olarak aynılar. Mutsuz eden şeyler. Birisi bir şeyi saklıyor ise bunu iki sebepten yapar. Ya öğrenmesini istemediği kişileri o gerçeğin mutsuzluğundan korumak, ya da öğrenildiğinde düşeceği durumla gelebilecek mutsuzluktan sakınabilmek adına kendini korumak. Her halükarda yalancının bir koruma mekanizması vardır. En büyük yalanları atıp bu sistemi kuranların da bir koruma mekanizması var ve biz bir yandan o mekanizmayı eleştirirken, bir yandan da o korumanın altında en güvenli yerlerde bulunabilmenin mücadelesini vererek yalancının mumu daha nice yatsıları geçsin sönmeden devam etsin diye kendimizi o mumu söndürebilecek esintilere siper etmeye devam ediyoruz. Peki bu ne zaman bitecek, değişecek? Hiçbir zaman, bitmeyecek, gerçekten bak, kandırma kendini.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdem İlker, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |