..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Ýnsanlýðýn hangi filizi köreltilmek istenmiþse, tersine o filiz daha gür büyümüþtür. -Freud
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Çocuk Romaný > Ýsa Kantarcý




17 Aðustos 2024
Sokaklarýn Ruhu  
Ýsa Kantarcý
SOKAK ÇOCUÐU


:EC:

SOKAKLARIN RUHU

Ormandaydým, yaðmur pis yaðacaktý, belliydi, teker teker atýyordu, þimþek çakýyordu, burada bir hafta önce kaldýðým yer vardý, orayý arýyordum. Eski püskü küçük bir kulübe gördüm, daldým içeri. Eski tenekenin üstüne oturdum, duvardaki bir tahta kopuktu, oradan ormana bakýyordum. Saðanak yaðmur baþladý birden. Üsten yaðmur alýyordu, öteki tarafa geçtim. Ormana týslayan yaðmurun akýþýna kaptýrdým kendini acayip bir huzurla.
Uyudum, karným açtý. Ateþ yaktým, üþüyordum, üç gofretim vardý, onlarý yedim, ýsýndým ve þehre gitmek için yola koyuldum. Yaðmur baþladý, lokantalara girmek istiyordum, sokmuyorlardý, biri dövecekti, dönerciye gittim o da kovdu, küfür etti. Islanmamak için büyük naylonu çevreme sarmýþtým, bir kýsmý sarý boyalýydý, çöpün yanýndan almýþtým onu. Dün gece bayat ekmek yemiþtim, hiç yoktan iyidir. Ýnsanlardan para istemek bana ters geliyordu, veren olursa alýrdým ama. Aðaç altýnda banka oturdum, burasý yaðmur almýyordu.
Ýnsanlar þemsiyelerini açmýþ aceleyle ilerliyordu evlerine.
Bir evin penceresinden baktým, küçük kýz çocuðu sobanýn baþýnda kediyle oynuyor. Ýlerledim; çünkü bu manzara beni öldürür, fazla bakmasan iyi ederim. Tatlý bir koku duydum, sýcak, mis gibi, ilerledim, pastanenin önüne geldim. Durdum, içeri girmek istedim, geçen sefer tekme attý adam, girmesem iyi ederim, tekme attý ama az sonra üç sýcak poðaça vermiþti, Kýzýn biri pastaneden çýktý, bana baktý, poþeti açýp iki poðaça uzattý. Teþekkür ettim.



Çok çaresizsen atýp tutarsýn. Hani tutturamayacaðýný bilesen bile, hayal olsa bile, bu mutlu eder seni çünkü. Elde edemediðin ne kadar zafer varsa elde edersin böyle. Ne kadar acýlý olursan ol altýnda kalýp boðulup ezilmekten kurtulursun böylece. Benim tehlikeli sokaklarda, ölümcül gecelerde ve karanlýk insanlarda… baþa çýkýlmaz, acýmasýz bir sürü belada… sað kalýp kurtulmamýn sebebi düþ gücümdü, galiba. Ben düþ kurmayý severdim, küçüklüðümden beri. Günün birinde belki gözüm döner ve bu bankayý soyardým, kim bilir? Denesem, beceremezdim herhâlde. Böyle sert iþler için doðuþtan yatkýn olmak gerek. Eðer bu bankaya girersem günün birinde; bu para için olmazdý. ‘Ölü ya da diri buradayým, sizin bankanýz beni umursamýyorsa tekerine bir çubuk sokarým, anlarsýnýz nefes alýp verdiðimi,’ yaþayan ölü olsam da bütün dikkatleri üstümde toplamak, elde tabanca, banka çalýþanlarý ve beþ altý müþteriyi rehin almak, eðlenceli olurdu. Çünkü dýþarýda televizyonlardan gelen kameralar olurdu, fotoðraf çeken muhabirler, canlý yayýn araçlarý, bir ton polis, özel harekat, keskin niþancýlar, emniyet müdürü vs. Ýsteklerimi sorarlardý bankayý arayýp. Ben de söylerdim elbette.
Ama sonra bunlar beni ele geçirip bir kamyon dolusu döverdi. Ama hayatýmda bir kez olsun þov yapmanýn hazzýný duyardým. Þu an bana þov yapan, kahraman olan hayattý, ben ise onun karþýsýnda hiçbir þey bile deðildim.
Yaþasýn, elimde param vardý! Döner alacaðým bir yer bakýnýyordum ilerlerken.
Döner aldým ve az ilerde sakin bir köþede yemeye baþladým hemen. Sonra gidip bir yerde uyurdum, akþama kadar uyurdum. Benim gibiler akþam çok canlý olurdu. Karanlýk bizi saklardý çünkü. Gündüz gözüyle periþanlýðým ortaya çýkardý. Bir adam; “durma apartmanýn yanýnda, defol git” dedi, uzaklaþtým oradan. Her yerden kýþ kýþlanmak sinir bozucuydu, ama buna kuzu gibi alýþmýþtým.
“Peki baba” dedim, “af edersin rahatsýzlýk verdiðim için.”
Ben ve benim gibiler binlerceydi þehirde, binlerce fare, sýçan, onlara göre öyleydik. Ýþte onu çok yanlýþ biliyorlardý, biz insanlara kötülük getirmiyorduk ki. Kötülük getirenler besbelliydi.

Biz sadece nefes alýp vermemizi kolaylaþtýracak þeyler arýyorduk, bir orada bir burada. Sürekli bir yerlerden kovulan. Güzel ve iyi þeylere layýk görülmeyen. Bir de ‘o’ gelecek, geçecek diye bizi oradan buradan kaldýrtan önemli kiþilerdi zararlý olan. Onlar gece yarýsý benim gezdiðim sokaklarda, nefesimle ýsýttýðým insanlarda ya da gecelerde gezemezlerdi tek baþlarýna. Her yer pislik içindeydi ve temiz bir görüntü veriyordu her þey. Onlar gündüz yaþadýklarý, gece uyuduklarý için haberdar deðillerdi ya da koltuklarýný korumak derdindeydiler. Benim gibiler için gece bambaþkaydý. Gece keþfe çýkýlacak bir araziydi, birbirinden keskin tehlikeler ve belalarla örülü bir cangýl misali. Gece beslenir kimi canlýlar. Iþýkta hayatta kalamazlar. Ve benim elimde satýr bile yoktu kendime yol açabilmek için. Hislerim, sezgilerim vardý sadece. Kalbimin bir köþeciðinde parlayan ýþýk, her þeye raðmen sönmeyen, söndürülemeyen o minnacýk ýþýk, hayatta kalma içgüdüsü.
Balýk restoranýna yakýn; daha doðrusu arkasýndaki sokaktaki çöpün oradan geçiyordum. Kayýklarýn orada, karaya çekilmiþ lacivert kayýðýn içine tünemiþ iki baþ gördüm, yaðmurdan korunmaya çalýþýrken bir elleriyle brandayý tutuyorlar, öteki elleriyle yaðmuru seyredip konuþup gülüþüyorlardý. Rauf’tu biri, 12 yaþýndaydý, bir gün babasýyla köyden gelmiþ þehre. Kalabalýk caddeden geçerken, “simit al bana baba” diye ýsrar etmiþ, adam da parayý vermiþ alýp gelmesi için, Rauf dönüþte kaybolmuþ ama uzun bir süre sonra bulmuþ yolu, babasý beklediði noktada deðilmiþ. Rauf’un aklý, kalbi, ruhu; yani bütün varlýðý o anda çakýlý kalmýþtý, bir ileri bir geri sarýyordu o âný, kayýp bir çocuk ne yapar, elbette bunu. Baþka biþiy bilmiyor, düþünemiyor, gece gündüz o an. Bazen ve sýklýkla böyle olur aslýnda, biri biþiy yapar size ya da siz biþiy yaparsýnýz ya da olaylar öyle yapar ve siz bir o ân’a çakýlý kalýrsýnýz, bütün hayatýnýz, geleceðiniz geçmiþiniz o andýr. Bitmiþsinizdir, ya da çok güzel bir andýr, güzel ansa hayat yaþamaya deðer oluyor, kötü bir ân’sa ya geberirsiniz ya da ölmekten beter olup Rauf gibi sürünüp durursunuz sokaklarda. En kötüsü o an’a tapýnmaya baþlamasýdýr insanýn. Rauf, o kaybolduðu noktada, (noktasý virgülüyle, zerreleriyle) önünde beklediði dükkâný sayýklar dururdu, hayalinde o dükkâna elbiseler giydirir çýkarýr, içine müþterileri koyar çýkarýr, o dükkan, o akþam, o saliseler bir film gibi döner dururdu düþlerinde, aklýnda, kalbinin merkezinde. Orasý en baþta lokantaymýþ. Sonra çiçekçi dükkanýymýþ. Sonra kafe olmuþ, sonra kuaför olmuþ. Sonra berber. Bir gün bana dedi ki: “orasý orospu çocuðu olmuþ” Gidip baktým da bugün.” “Yapma ya!” dedim ciddi görünmeye çalýþarak, gülmemi tutup, kýrýlmasýn diye. Rauf güldü. Yine matrak matrak konuþmaya devam etti. Düþünü, yüreðini acýtmamak için ona deli muamelesi yapmamalýydým. Ama Rauf dedi ki: “Deli miyim ki ben, orasý ne olursa olsun umurumda deðil.” Herhâlde dedim içimden, çocuk artýk büyüdü, anladý, olgunlaþtý ve kaybolduðu günden çekip özgürlüðe kavuþturdu gönlünü, zihnini, ruhu artýk özgür.

Ama sonra dönüp dolaþýp yine kaybolduðu yere gitmiþ Rauf. Dayanamadýðýný söyledi. Rauf’u tanýdýðým ilk zamanlarda benden saklardý, kaybolduðu gün, ayný saatte, ayný yerde olur, bir süre beklerdi. “Babam beni almaya gelmiþtir” diye. 8 yaþýndan beri, tam dört senedir ayný hikâye, ayný yerde beklemeler. Köyünü hatýrlýyor ama ismini çýkaramýyor. Belki de adam bunu orada býraktý ve çekti gitti. Hastaneye düþtü, öldü gitti bir þekilde, öldürüldü, kim bilir? Ama en önemlisi ve en kötüsü Rauf’u orada, o ân’da sonsuza dek çocuk býraktý, gitti, belki iyi bir þeydir bu, yani hiç gelmeyecek bir babayý beklemek, hep bekleyiþ içinde olmak. Bence cehennemden baþka biþiy deðildir böyle bir bekleyiþ, beklenti içinde dolanýp durmak. Beni de küçük yaþta annem býraktý cami önüne; ama ben o vakitler cami önüne gidip beklemem annemi. Babam çýksa mezardan; her neyse, umurumda olmaz ki. Bu Rauf iyiydi, diðer çocuklar gibi deðildi, aslýnda hepsi iyiydi ama Rauf baþkaydý. Karný çok aç olsa da ekmeðini daha az aç olanla bile paylaþýrdý meselâ. Yardým etmeyi severdi. Korkak bir piç de deðildi. Mahvolacaðýný bilse bile dostuna arka çýkar, onu yarý yolda býrakmazdý, kendinden büyüklere kimi zaman, yeri gelince isyan eder, diklenirdi. Þaþardým bu çocuða. Acayip severdim onu, yanýndaki yeni çocuk, onu hiç tanýmýyordum.
Gözümle iþaret ettim, yüzümle sordum.
“Kim bu?”
“Yeni” dedi, sýrýttý.
“Ýyi” dedim gözlerimle yeni çocuða baktým. Baþýnda bere vardý. 14 ya da 15 yaþýnda olmalýydý.
“Adýn ne senin?” dedim.
Cevap vermedi.
Rauf, ona gözüyle konuþabilirsin iþareti verdi.
“Elif” dedi. Bereyi çýkardý, sapsarý saçlarý ortaya döküldü.
Þaþtým. Ýçim acýdý birden.
Eðer onun kýz olduðunu anlarsa benim yaþýmdakiler -15- ve daha büyükler, ya onu parayla þekerle çikolatayla kandýrýp cinsel sapkýnlýklarýna kurban ederlerdi, en kötüsü sürekli tecavüze uðrardý, alýþýrdý, severdi, orospu olup çýkardý. Sonra baþka küçük kýzlarý kandýrýp orospu yapýp parasýndan da pay alýp faydalanýrdý.
Bu kýzýn polise teslim edilmesi lazýmdý, polisler onu ya yetiþtirme yurduna ya da ona bakacak bir yer bulurdu.

Kýza anlattým. Ama 14 ya da 15 yaþýnda olduðunu (minyon tipli) sandýðým kýz 19 yaþýnda çýktý.
Aptala, safa hiç benzemiyordu. Israrla sordum hikâyesini ýsrarla kaçtý. Zamanla nasýl olsa açýlýrdý, baþlarda güvenmezdi insan.
Yaðmur sertleþip yoðunlaþýyordu, orada fazla duramazdým. Elif içimi cýz ettirmiþti ama Rauf onu kollardý. Ben de oltamý oradan alýp kendi eski ruh halime döndüm. Ben oradan uzaklaþýrken Elif ve Rauf kayýktan çýktý ve koþarak bir yöne gittiler.
Ekim ayý sert bir soðukla gelmiþti iþte. Sabahtan beri soðuktu hava. Geçen sene bu zamanlarda oysa güneþliydi havalar.
Rüzgar baþladý. Deniz kenarýndan yukarý çýktým, yan sokaktan çýkaný gördüm ama görmezden geldim.
Hey dedi.
Ölmedin mi sen dedi.
Tahsin býçak yarasý izle yüzüyle pis pis bakýyordu bana, her zamanki gibi ukala ses tonu ve bakýþlarýyla. Birkaç aydýr yoktu þehirde. Bir hýrsýzlýk yüzünden cezaevine girdiðini duymuþtum. Ara ara girip çýkardý. Ýçeri her girdiðinde de daha bir acýmasýz, vahþi, pislik olurdu. Onun içeri girip sað çýkamayacaðýný düþünürdüm ama her seferinde sað çýkardý. Ýçerde bambaþka bir rol kestiðinden olsa gerek hayatta kalmayý baþarýyordu. Ondan hiç hoþlanmazdým. O yirmi yaþýndaydý, yani benden beþ yaþ büyüktü. Çok kötü biriydi. Onu tanýdýðým ilk günlerde çok sevmiþtim ama sonra benden kötü þeyler yapmamý istemiþti, reddetmiþtim. Beni dövmüþtü, ben de kaçmýþtým. Ondan dayak yiye yine, karþý koymaya çalýþa çalýþa, isyan ede ede, öyle böyle çok mühim biþiy öðretmiþti bana, farkýnda olmadan ama. Ben cesaret denen þeyi onun sayesinde keþfetmiþtim. Benden uzun ve güçlüydü. Ama benim kadar akýllý ve zeki deðildi, ben onu aklýmla, zekamla alt ederdim, ama o beni iki eliyle kavradýðýnda iþim bitik demekti, bir yumruk yer, yere kapaklanýrdým. Üstüme geldiðinde yerden kum alýr gözlerine fýrlatýrdým, bir kutu fýrlatýrdým, mutlaka iþe yarar biþiy bulurdum o an ve þans yardým ederdi.


O bana vurdukça vururdu, ben ise epey dayak yedikten sonra hýrslanmaya baþlardým, caným çok yanýnca, iþte o zaman inanýlmaz bir güç gelirdi bana, iþte o zaman ben ona üstünlük saðlayamasam da direnirdim, seni hiç fark etmediðin, fark etmeyeceðin bir an emin ol delik deþik edeceðim derdim, gülerdim. Þaþýrýp dururdu. Bu palavrayý sýktýðýmda korkusunu gözlerinde okurdum, beni býrakýrdý. Sonra yine bir nedenle dayak faslý baþlardý. Ben de direnmeye geçerdim, düþünürdüm, buna ne yapsam güzel olurdu, böyle böyle cesareti öðrenmiþtim. Önce karþýndaki ne kadar cüsseli olursa olsun, deðerini sýfýr bileceksin. Kendini kuþ gibi, fýrýldak gibi hissedeceksin, onu yenmenin yolu buydu, hýz, o beþ yumruk atýyorsa sen en can alýcý noktaya tek yumruk atýp iþini biteceksin. Bir keresinde bana vururken bacak arasýna tekme vurmak aklýma gelmiþti, sonra bunu defalarca yaptým ve dayaðýndan kurtuldum, bacak arasýný kollamayý unuturdu, ben unutmazdým, ben duvarlara maymun gibi týrmanýp atlardým üstlerinden, o öküz gibi kalýp arkamdan küfrederdi. Ben onun kulaðýný bir yerini ýsýrmasýný, çimdik atmasýný bilirdim; o kaba yumruktan baþka bir halt bilmezdi, kafasý çalýþmazdý ki, tabi ben bütün bunlarý ondan dayak yiye yiye geliþtirmiþtim. O da bana hükmedemeyeceðini, bana istediklerini yaptýramayacaðýný anlayýnca yakamý býrakmýþtý. Eðer arkam ona dönükken de bana kötü biþiy yaparsa, bu sokaklarda sonu olacaðýný çok iyi bilirdi; çünkü bu sokaklarda beni seven çok dost edinmiþtim.
Tahsin’den yine dayak yediðim bir gündü, sigara içiyordu ve bitmiþti sigarasý, ben de içerdim ama sigaram bitince delirmez, yanýmdakilere “gidin bana birilerinden sigara çalýp getirin demezdim,” Tahsin, ona sigara getirmezsem bana çok kötü þeyler yapacaðýndan söz ediyordu. Beni öldürecekti. O zamanlar onunla yeni arkadaþtýk ve beni iyi kötü kollayan tek oydu, çevrem yoktu sokaklarda, diðer çocuklarý tanýmýyordum, eðer Tahsin beni iþaret edip, “þunu bir güzel pataklayýn, öldürene kadar dövün” dese, beni ölmekten beter yaparlardý. Çünkü buralarda bu çocuklarýn lideri Tahsin’di. Onun sözüne itaat edilir, herkes ele geçirdiði ganimetin bir parçasýný ona verirdi. 15 çocuktuk eski bir evde.
Aralarýnda en yeni bendim ve onlarýn arasýnda kalabilmem, bana yiyecek vermeleri için bir tür cesaret testi olarak, sigara çalmam isteniyordu, çalmadým, birilerinden dal dal dilenip istedim, bir paket kadar getirdim.
Beðenmedi, “ben paket istedim” dedi. Çiðnedi saatlerce toplamak için uðraþtýðým sigaralarý.
Beni dövmeye baþladý. Kaçtým. Berbat sýcak bir gündü. Tarihi ahþap bir evin uzun otlarla kaplý bahçesinde yakaladý beni, beni yakamdan tutup diðerlerini çaðýrdý. Bekledik.

Diðerleri sigara yakmýþtý, kimi bali çekiyordu, benim haþat edilmemi izliyorlardý gülüp eðlenerek. Þu Tahsin benden uzun boylu olmasa, on benzetebilirdim ama. Ne sinir bozucuydu bu iþ. Beni yere yatýrmýþ üstüme oturmuþ beni tokatlýyordu.
Aklýma biþiy geldi, parmaklarýmý gözlerine soktum çivi gibi. Çýðlýk attý. Kalkýp kaçtým. Geriden durup þaheserimi izledim, bana baðýrýp küfür edip parmaðýný sallýyordu, gözlerinin acýsý geçmemiþti.
“Erkeksen yanýma gelsene, kancýk!”diyordu. Hiç tanýmadýðým anneme küfürler ediyordu. Bu beni rahatsýz etmiþti ama umursamamaya çalýþtým. Baþardým da. Ona dil çýkarmýþ, bana savurduðu küfürleri baðýrarak ona iade ediyordum, çýldýrýyordu. Seyirci çocuklara da küfürler yaðdýrdým. “Ölüm fermanýný imzaladýn” dediler. Piþman olmuþtum ama iþ iþten geçmiþti, bu çocuklar beni ellerine geçirdiðinde bir olup üstüme hücum edip beni fena döverlerdi. Tahsin, yine anneme küfürler yaðdýrýyordu. Sabrým taþmýþtý. Elimde býçak olsa gidip onu deþerdim ama yoktu, taþ da yoktu yerde. Tam o anda aklýma müthiþ biþiy geldi. Tutar mý bilmiyordum ama ne pahasýna olursa olsun bunu deneyecektim. Ona doðru bütün gücümle koþmaya baþladým, giderek ona daha çok yaklaþtým. Þaþýrmýþ, bana bakýyordu, sýrýtarak Ona çok yaklaþmýþtým. Üç metre kala havaya sýçrayýp bir dizimi havaya kaldýrdým. Uygun yakýnlýða gelince dizimi yüzüne çaktým.
Diz darbemde yere yýðýldý, aðzý gözü kan içindeydi. Acýyla kývranýyordu, yüzünü tutmuþtu.
Diðerleri hazin dünyalarýndan bir anda çýkýp pörtleyen gözleriyle bize bakýyorlardý. O gün o çakallar bana hayranlýk duymaya baþladý ilk kez, o gün Tahsin’in tahtýný yýkmaya baþladým.
Artýk onun benden uzun olma sorunu ortadan kalmýþtý. O ise karþýmda istediði adamý oynayabilirdi, çok rahattým.
Sokakta bela çoktu, hele de benim gibiler için, sataþan, bela arayan, insanýn gözünü keyfi için oymak isteyen ruh hastalarý çoktu buralarda. Ýster istemez ya baþlattýðým, ya bulaþtýðým kavgalarda ilk iþ olarak rakibin gözlerine parmaklarýmý sokmayý âdet edindim, o zaman rakibin için hemen bitiyordu. Kedi gibi ellerimi rakibin gözlerine sokuyordum ya da koþup üstüne sýçrayýp dizi indiriyordum suratýna.
“Ölmedin mi la sen?” dedi Tahsin.
“Ben ölmem.”
“Ama bir gün inan elimde kalacaksýn.”
“Hadi gel, uygun yere gidip dövüþelim?”
“Hiç uðraþamam senle þimdi, önemli iþlerim var.”
“Ne önemli iþin olabilir ki, aptal sürüngen!” Deyip kahkaha attý, “nikahýna mý yetiþeceksin?”

“Zevzekliði kes! O kadar akýllýysan ne iþin var benim gibi sokaklarda? Sende o kafa ne gezer.”
“Orasý öyle… ama bir gün… ama bir gün beni göremeyeceksin buralarda. Sense harcanacaksýn günün birinde.”
“O hayalleri zamanýnda ben de çok gördüm, ya git biraz insan ol, kimse sevmiyor seni. Býrak artýk kötülüðü. 3 gram deðiþ.”
“Aman be, yine sýkýcý konuþmaya baþladýn, sana iyi gebermeler” deyip basýp gitti. Ben ona böyle insanlýktan güzel þeylerden bahsedince kýzar sýkýlýr giderdi. Sanki o zaman uysallaþýrdý, beni anlardý ama içinde biþiy onu engeller, kaçýp gitmesini isterdi. Ama emindim bu tehlikeli pisliðin içinde bir noktada beni çok iyi anlayan bir þey, bir özelliði, bir dili bir hissiyatý vardý. Belki de çok yanýlýyordum, onda görmek istediðim þeyi görüyordum. Çünkü fýrsatýný ele geçirdiði bir an, uygun bir anda bana arkadan býçaðýný hiç tereddüt etmeden saplayabilirdi, onun bunu yapmasýna sebep olacak bir þey yapmam yeterdi. Ben de bunu ona yapmazdým; çünkü ben iyi biriydim.
Geceye kadar çöpün yanýnda koyulan karton kutularýn arkasýna, duvar dibinden uyuyarak geçirdim. Toplayýcýlar gece onlarý alýrken beni görüp korktular, uyandým. Açtým. Yiyecek biþiyler aramaya çýktým. Çöpün yanýna kedi köpek yesin diye býrakýlan ekmeklerden yerken, bir poþette yiyecek olduðunu sandýðým þey gördüm, açtým. Pastaydý. Onlarý yiyerek köprü altýna geldim. Çevrede kimse yoktu. Tek Ali vardý ve tenekede ateþ yakmýþtý. Ali 15 yaþýndaydý. Bir sene önce evden kaçmýþtý. Sebepse babasýndan yediði dayaklardý. 7 yaþýndan beri çeþitli iþlerde çalýþýyordu. Araba tamirhanesinde en çok çalýþmýþtý. Her seferinde babasý haftalýðýný elinden alýrdý, içkiye, karý kýza yatýrýrdý. Ali mecburdu, ama güçlenmiþ, boyu babasýnýnkini aþmýþtý. Babasýna para vermeyince babasý onu evden atmýþtý. Araya anne girmiþ, aralarýný düzeltmiþti. Bir gece babasý annesini döverken araya girmiþ, babasýný tutup evden dýþarý atmýþtý ama babasý üç arkadaþýyla eve baskýn yapýp onun bir güzel dövmüþlerdi. Ertesi gün yaþadýðý þehri terk etmiþti. Ara ara özlediði annesini arardý, annesi eve dönmesi için yalvarýrdý, babasýnýn piþman olduðunu anlatýrdý. Bir keresinde telefonda babasý çýkmýþ; “biliyorum, sensin oðlum, dön eve, geçmiþte olan oldu. Baðýþla beni, baðýþlarsan seversin ve Allah’ýn ýþýðý üzerine yansýr. Yoksa harcanýp gideceksin sokaklarda, ben de gözüm arkada acýlý öleceðim…” Ýçi kan aðlamýþtý, gözleri ýslanmýþtý ama hiçbir þey demeden kapamýþtý telefonu.

Eve dönmeyi istemiþti o gün ama dönerse buradaki ortamdan, arkadaþlarýndan kopacaktý, o eski yaþantýsý gelmiþti gözlerinin önüne, ne doðru düzgün bir dostu, ne bir sevdiði, ne bir yalnýzlýðý vardý, hiçbir þeyi yoktu kendini deðerli hissettiði, ama burada, sokaklarda, macera vardý, heyecan, müthiþ bir belirsizlik, korkutucu ama güzel bir gerçeklik, aç kaldýðýnda onunla ekmeðini paylaþabilecek harbi dostlarý, yüzü güldü mü gerçekten gülen dostlarý vardý. Bu sokaklarda tek düze deðildi hiçbir þey. Her an her þey olabilirdi. Artýk televizyonu ýþýðý kapa diyen biri yoktu. Sabahýn köründe iþe kalk diyen biri yoktu ama çok özlerdi annesini. Ýþten gelince mutfakta annesinin yemek verip onunla gün hakkýnda konuþmasý, biþiyler deyip içini dökmesi.
Ali’ye pastalardan verdim, o da bana çöpte bulduðu meyve suyundan verdi. Önümüzde ateþ çatýrdýyordu. Ali de keyifsiz görünüyordu, onu mutlu edecek biþiyler düþündüm.
Ailesini sordum, daha çok üzüldü.
Ben de onlarý düþünüyordum dedi, annem sofraya yemek tabaklarýný yerleþtirirken benim sýrama geldiðinde içi cýz ediyordur. Ablam da onunla ettiðim kavgalarý bile özlüyordur.”
Ali, aðlayacak gibiydi. O bulutlarý daðýtmak için bugün gördüðüm bankadan söz etmeye baþladým. Soygun yapýp o parayla kendimize yeni bir hayat kurabilirdik, doða içinde.
Ali’nin gözleri parlamýþtý heyecanla. Sakladýðý çikolatayý çýkardý, yarsýný bana verdi.
“Kimseye vermeyecektim hesapta” dedi gülüp.
Kaliteli çikolatanýn tadý damaðýma yayýlýnca, o keyifle Ali’ye sýktýðým palavrayý daha bir düzene, güzelliðe sokup anlatmaya baþladým. Gülüyor, arada kendi fikrini söylüyor: “…þunu da yaparýz” diyor, “hý hý” diyorum, gülüyor, gülüþüyoruz, bir düþü örüyorduk. Ýkimizde de ne keder, geçmiþ ne gelecek, hiçbir endiþe ve korku kalmamýþtý, birbirimizin gözünün içine, aðzýndan çýkanlara bakýyorduk, kilitlenmiþtik, bir tur uçuþa geçmiþtik; ama fazla ileri gidersem hüsrana uðrardý, kusura bakma Ali ama bunlar sadece bir düþtü, kurmasý güzel; ama gerçekte uygulamaya kalksak, inan bizim becerebileceðimiz biþiy deðil. Çünkü sen ve ben iyi insanlarýz. Elimize kan yakýþmaz, yüreðimiz bu acýyý kaldýramaz. Zaten banka soyanlarý polis birkaç gün içinde yakalayýp hapse týkýyor. Onlardan kaçmak imkansýz. Biz mafya da deðiliz. Banka soymayý da ancak filmlerden biliriz. Bize yumruk atana bir yumruk atsak, yere çalsak, adam aðlasa, ona üzülür ve yerden doðrulmasý için elimizi uzatýrýz. Beni anlayabiliyor musun dostum?”
Baþýný salladý üzgün üzgün; “evet” dedi.
Ben baþýmý þehrin ýþýklarýna çevirip anlamsýzca biþiy þarký yaratýp mýrýldanýrken beni izledi sessizce ve; “sen bir iþ çeviriyorsun” dedi, “Sinsi.”
“Yok” dedim, güldüm.
“Ýnanmýyorum sana.”

Bir an düþündüm sesli sesli: “Günün birinde zývanadan çýkýp böyle bir iþe kalkýþýr mýyým, insan bilebilir mi sonunu? Çare diye sarýlýrsýn, ölümün gülümsemesi çýkar karþýna. Ama eðer günün birinde banka soyacaksam eðer, öncesinde çok kötü biþiy yaþamam lazým, delirmiþ olmam lazým.” Güldüm.
“Zaten delirmiþsin, deli olmasak ne iþimiz var sokaklarda. Kurtuluþ hikâyesi de boþ, buralarda harcanýp gideceðiz. Çünkü yola baþtan yanlýþ çýktýk. Ben mesela bir gün dönerim diyorum eve, ama dönmemek için de sebepler yaratýyorum kendime.”
Güldüm; ama aslýnda aðlýyordum içimde, sessizlikle ona bakarken. Umarsýzlýk vardý gözlerinde, iþte bu en tehlikeli þeydi, ben de bunun gibi mi bakýyordum hayata, insanlara, bu çok kötüydü, çok, biz delirmekten de kötü bir durumdaydýk. Ýyice duygusallaþmýþtým. Geçmiþim geldi gözlerimin önüne.
3 sene önce hayatým iyiydi. Bir ailenin yanýndaydým, bir annem babam vardý artýk, evlat rolü oynamak güzeldi. Bir sevgi yumaðý içindeydim ve kimi anlar; “hey, ben sizin gerçek çocuðunuz deðilim ki, bu kadar duygusallýða gerek yok, arada beni pataklasanýz hoþuma bile giderdi. “ dememek için kendimi zor tutuyordum. Karý koca âdeta bir melekti, iyilik meleði. Sýklýkla bana baygýnlýk verirlerdi; çünkü böyle bir sevgiye, þefkate hiç alýþýk deðildim. Çok da kibarlardý, beni öpmeden önce; “seni öpebilir miyim?” diye sorup izin isterlerdi, öyle dangýr dungur þap þup öpmezlerdi. O m’ayýþýk günlerimin birinde bir gece yarýsý ses duyup kalktým, birine odun indireceðim sýrada durdum, bu hýrsýzý tanýyordum. O sýrada üvey babam da uyanmýþtý. Korkuyla tabancasýna sarýlmýþtý. Ateþ edecek gibi kolunu doðrultmuþtu, arkadan onu ittim. Düþerken vitrine tutunmaya çalýþtý, vitrin üzerine devrildi.
Yetiþtirme yurdundan 3 arkadaþým bana “merhaba” demeye gelmiþ oysa. O arada aç olan biri de dayanamayýp dolaba el atmýþ, dolaptan biþiyler devirmiþti yere. Arkadaþlarýma “kaçýn diyordum, “kimse görmesin sizi.” Onlar kaçmýþlardý ama üvey annem kocasýný ittiðimi görmüþtü, beni polise vermediler ama evlerinde de istemediler.
Sonra baþka bir aile… Bir hafta yanýnda kaldým, sonra sokaklara döndüm, düþtüm daha doðrusu.
Her seferinde; “yaþasýn, kurtuldum!” diyordum içimden, ama yine sokaklarda oluyordum, bu çok sýkýntý verici bir acýydý. Sonra o güzel, rahat, konforlu günleri hatýrladýkça kahroluyordum çünkü. Sonum ne olacaktý, sokaklarda insanýn sonu ne olur ölümden baþka?

Bir ara üniversitede okuyan ablalar sahip çýkmýþtý bana. Beni kaldýklarý öðrenci evine getirmiþlerdi. Orada bir sürü kitap vardý, kimi günler orada kalýyordum, çok aç olduðumda özellikle. Gitar çalýp þarkýlar söyleyip aralarýnda politik anlamadýðým biþiyleri konuþurlardý hararetle. Sürekli kitap okurlardý, eve kýz, erkek gelip giden çoktu. Mezun olmalarýna bir yýl vardý, bir gün onlarda kalmak için eve gittiðimde; üçünün de bir gün polis tarafýndan gözaltýna alýndýðýný öðrendim. O sevdam, çarem de darbe almýþtý, ama onlara daha çok üzülmüþtüm, sokakta yaralý, sakat bir hayvan, insan görünce el, kucak açan, evlerine götüren bu insanlarýn hapse atýlacak bir suçlarý olduðunu sanmam, siyasi þeylere çok karýþýyorlardý, bundan olsa gerek içeri atýlmýþlardý.
Üvey babamýn loþ karanlýkta azýlý hýrsýz sanýp ateþ edeceði –dolaptan tatlý alýp yiyen- Muhammed’le takýldým bir süre. Ama onun kötü alýþkanlýklarý vardý. Onu sevdiðim için onun yanýndaydým, onu korumak için. O günlerin birinde pazarcýlýk yapan Rasim amca onu öyle bir dövdü ki, bir daha bali içmeyeceksin diye, Muhammed o günden sonra bali hiç içmedi, Rasim amca gibi pazarda biþiyler satmaya baþladý, çorap, atlý gibi þeyler, Rasim amcanýn evinde kalmaya baþladý ve bir daha sokaða hiç düþmedi. Muhammed ile bir gün vedalaþýrken; o kadar çok üzüldüm ki; ona sarýlýp býrakýp son kez gözlerinin içine baktýðýmda içimden yemin ettim. Bir gün bir þekilde onun gibi kurtulacaktým sokaklardan, bu pis hayattan. Onun sokaktan kurtulduðuna o kadar çok sevinmiþtim ki. Rasim amca onu evlat edineceðini, eðer güzel ve iyi þeyler yaparsa onu zamaný gelince iyi bir kýzla evlendireceðini de söylemiþti. Muhammed ile vedalaþtýðým günün ilerleyen saatleriydi. Öðle güneþi vardý gökyüzünde ve yanýmda o olmadýðý için çok üzgündüm. Ben ne olacaktým?
Çöpte yiyecek biþiyler araþtýrýrken; birden yanýmdan geçip giden þehir insanlarý dikkatimi çekti. Üstüm baþým periþandý ve çöpten bulduðum bir çürük elmanýn yarýsýný yerken; kimsenin beni umursamadýðýný, yanlarýndakiyle konuþarak, gülerek geçtiklerini gördüm, kimi ona baktýðýmý anlayýp baþýný çeviriyor; ama sonra hemen bakýþlarýný kaçýrýyordu.

O gün insanlýða dair ne kadar umut varsa içimde, hepsi öldü gitti.
Þimdi, burada, zavallý Ali’yleydim. Bu gecenin sokaklarýnda dehþet biþiye, ölümcül biþiye bulaþmadan son vermeliydim bu hayata ve yepyeni bir baþlangýç yapmalýydým ama nasýl, onu bilsem yolun yarýsý alýrdým ama bilmiyordum. Bu sokaklardan nasýl kurtulurdum? Aklýma hiçbir uygun yanýt düþmüyordu. En yakýn olanca doða içinde, bir ormanda yaþam sürmek ama bunu da param olmadan yapamazdým ki? Ya bir iþe girip para biriktirecektim, ormanda bir yer inþa edecektim ama bu üstesinden gelebileceðim biþiy deðildi. Çadýr kursam, yok, böyle olmazdý, donar giderdim oralarda. Ben macera deðil, gerçek bir güzel yaþam arýyordum. Donmasam bile devlet, orman koruyucularý beni oradan atardý. Onca masraf, emek de boþa giderdi.
Ali dedi ki o an:“Tahsin yeni bir çocuk buldu.”
Umursamadým.
“Elif diye bir kýz, öyle güzel ki.”
Ýçime bir kurþun saplandý o an. Ýçim zangýrdadý. Ruhum isyan etti. Bir yumruðumu sýktým.
“Elif mi dedin?”
“Evet.”
“Nerde Tahsin?”
“Bilmiyorum.”
O gece ve ertesi gün Tahsin’i arayýp durdum. Gece olmuþtu, yorgun ve sinirliydim. Tahsin’in eskiden kullandýðý bütün mekanlarý tek tek gezmiþtim. Çocuklara sormuþtum, hiçbir yerde yoktu. Deniz kenarýna indim, þarapçý amcalar þarap içiyordu. Onlardan biri, Nedim amca ise kayalýklarýn orada midye çýkarýyordu. Midyeleri kimi lokantalara satardý. Midye dolma yapýlmasý için. Yardým istedi, ben girdim denize, o kenarda þarap ve sigara içmeye baþladý. Tahsin’den, Elif’ten söz etmeye baþladý. Tahsin birkaç saat önce ona yardým etmiþ, o sýrada geride bekleyen Elif’e 2 þarapçý sarkýp tecavüze kalkýnca Tahsin iþi býrakýp fýrlamýþ. Ürken aðlayan Elif’i sakinleþtirmiþ, küfürler savurmuþ, basýp gitmiþ.
“Nerde Tahsin? Dedim, denizden çýktým, “hemen yerini söyle, pis moruk?”
Gözlerime baktý.
“Ýþi bitir, ancak söylerim. Ama benim söylediðimi asla söylemeyeceksin, moruk?”
“Peki” dedim.
Birkaç saat sonra yola düþtüm.
Gecenin üçünde eski tren istasyonuna geldim.
Arýzalý, hurda vagonlarýn birinin önünde ateþ vardý.

Tahsin’i gördüm. Ateþin yansýmasýyla bir yaný gölgeli oradaydý iþte.
Ona yaklaþtýkça bir balýk kokusu geldi burnuma.
Karanlýktan birden çýkýp ateþ aydýnlýðýna aniden öfkeyle dalýp diz çökünce; Tahsin korktu, ödü patlamýþtý.
“Sen miydin?’”

Hamsi ýzgara yapýyordu.
“Aç mýsýn?”
Baþýmý salladým.
Tahsin biþiyler anlatýyordu. Güzel bir gelecekten söz ediyordu. Bu benim tanýdýðým Tahsin deðildi. O ara o lafa, kýzartma iþine daldýðýnda sessizce kalktým çevreyi kolaçan ettim ama kýzdan iz yoktu. Vagona girdim. Kýz orada uyuyordu.
Arkamdan gelmiþ, elinde küçük bir balta vardý: “Çekil oradan onu rahatsýz etme!” diye baðýrdý.
Dýþarý çýktým.
Kýzý buradan götürmenin bir yolunu bulmalýydým.
“Neden geldiðini biliyorum boþuna uðraþma!”
“Ne yazýk ki uðraþacaðým.”
“Ýstesem buraya 15 arkadaþýmla gelirdim. Ellerinde odunlar olurdu, seni bir güzel döverlerdi.”
“Doðru. Ama bak onu seviyorum, evleneceðiz ve artýk sokaklarda olmayacaðýz.”
“Sevmek mi, sen ne anlarsýn sevmekten? Onu çýkarlarýn için kullanýp mahvedeceksin.”
Biz gergin ama sakin sakin tartýþýrken Elif uyanmýþ, yanýmýza gelmiþti.
Bir esire hiç benzemiyordu. Elinde kýrmýzý güller vardý, onlarý ara ara kokluyordu.
“Sen bunun kim olduðunu biliyor musun, Elif?”
“Ýyi biri o.”
Güldüm.
Elif, býçaðý çýkardý arkasýndan, “bana bunu verdi kendimi korumam için.”
“Bunlarýn hepsi seni kandýrmak için. Aldanýyorsun.”
Tahsin hamsileri piþirmiþti.
Bana da yarým ekmek arasýna koydu verdi.
Gerek yok dedim,
“Hamsiyi, ekmeði Elif bulup getirdi.”
Aldým.
“Senin yaptýðýn yenmez ya, açým, alayým.”
Güldü.
Tahsin, güzel hayaller anlatýp durdu. Elif ona inanmýþtý ve yapabileceðim hiçbir þey yoktu.

Tahsin, Elif ve ben deyip deyip duruyordu, bir güzel, mutlu hayatý yaþamaktan söz ediyordu. Elif ona, bu hayata umut baðlamýþtý anlaþýlan. Yapabileceðim hiçbir þey yoktu.
Ekmeðim bitmiþti. Oradan ayrýlmadan önce, Elif’in kulaðýna: “Ona asla güvenme.”
“Tahsin bana dedi ki: Ona asla güvenme.”
Tahsin güldü.
Elif’e acýyarak baktým ve oradan uzaklaþtým.
Yolda Rauf çýktý karþýma.
Çok üzgündü. Elif’i kaybettiði için çok üzgündü. Onu abla kardeþ bellemiþti.
“Gidip onu kurtaralým.”
“Faydasý yok, gerekeni yaptým.”
Rauf aðlamaklýydý, bir sürü þey anlatýyordu beni ikna etmek için, sonra aðlamaya baþladý, onu teselli etmeye çalýþtým, bana kýzdý, “korkaksýn” dedi, “sen gelmesen gelme, ben tek baþýma kurtaracaðým onu.” Tuttum elinden. Tokadý yapýþtýracaktým ama son anda tuttum kendimi, bunu tutup kaldýrdým bir omzuma, “býrak beni!” diye zýrlýyordu. Onu Ali’nin yanýna götürdüm, yolda uykuya dalmýþtý, uyanmasýn diye onu uygun yere býraktým yavaþça.
“Bu bir yere kaybolmasýn Ali” dedim. Kenarda ben de kývrýlýp uykuya daldým.
Ertesi gündü. Ali yoktu, Rauf’tan eser yoktu. “Yiyecek aramaya gittiler” diye düþündüm. Dün geceyi unutmuþtum.
Oradan ayrýlmak üzereydim, Ali baðýrdý arkadan, koþarak geldi yanýma, ekmeði uzattý, aldým.
“Rauf hastanelik oldu” dedi.
Biz uyuduktan sonra Rauf uyanmýþ, Elif’i kurtarmak için dört beþ çocukla konuþmuþ ama hiçbirisi cesur çýkmamýþ, Rauf da tek baþýna yola düþmüþ, bir býçakla. Onun baþýna ne gelecek diye merak eden çocuklardan biri de arkadan onu takibe koyulmuþ. Tahsin’in eski tren istasyonundaki yerine gitmiþ Rauf;“ablamý ver, ona kötü
biþiy yapmana izin vermeyeceðim.” Tahsin ona biþiyler demiþ kovmuþ ama Rauf baðýrýp çaðýrmaya, elindeki býçaðý sallayarak konuþmaya devam etmiþ. “Ver ablamý, it oðlu it!”
“Çocuk, elimde kalýrsýn, git baþýmdan! O zorla kalmýyor burada.”
Rauf taþ atmýþ uzaktan, Tahsin’in baþý yarýlmýþ. Tahsin onu yakalamak için koþmuþ, ayaðý takýlan Rauf düþmüþ. Tahsin ona elindeki baltayla vuracaðý sýrada Elif arkadan odunu indirmiþ. Ensesi acýyan Tahsin kýza bir tokat atýp yere savurmuþ. Sonra Rauf’u tekme yumruk dövmeye devam etmiþ. Kýz, yerden kalkýp yine engel olmak istemiþ ama Tahsin birkaç tokatla onu yine yere sermiþ, bayýltmýþ. Ýstasyondaki bekçi sesleri iþitmiþ, polise haber vermiþ, polis gelmiþ, sonra ambulans, Rauf ambulansa koyulmuþ.
“Tahsin nerde?”

“Bilmiyorum.”
“Çocuklara söyle, onu derhal bulmalýyým.”
“Söylerim.”
Tahsin’i aramaya koyuldum, çocuklara söyledim, hangi deliðe girmiþse onu çýkarýp gebertmeye karar vermiþtim.
Eski kaldýðý yerleri dolaþmaya baþladým. Buralarda yoktu. Büyük ihtimal yeni bir yer bulmuþtu ve orada saklanýyordu. Elif, o ne haldeydi acaba?
Gece olmuþtu, umutsuzlukla deniz kenarýna geldim. Þarapçýlar içiyordu, yanlarýna oturdum, içtim, Nedim abi geldi az sonra, kayalýklardan.
“Hava felaket, dineceði yok, Midye iþi yatar” dedi, “Tahsin’i gördüm, kayanýn üstüne çýkmýþ çatlak, yutacak dalgalar geri zekalýyý, ne kadar dedim dinletemedim.”
Dalgalar kayalarý dövüyordu, en uçtaki kayanýn üstündeydi Tahsin, altýnda sadece þort vardý. Dalgalar kayayý dövüyordu, Tahsin’i de yýkýyordu. Dalgalara kapýlýp gidecek gibiydi, bir elinde þiþe vardý, baðýrarak biþiyler söylüyordu denize. Çaðýrdým onu. Oraya gidilmezdi. Gitsem kayýp düþerdim denize. Tahsin gülüyordu. “Bekle, geliyorum” iþareti yaptý eliyle. Geldi elbiselerinin yanýnda.
Yüzü gözü berbattý, iyi bir dayak yemiþti birinden, yüzünde çizikler vardý. Ne güzel yakýþmýþtý ona.
“Neden çaðýrdýn beni?”
“Senle önemli bir iþimiz var.”     
“Neymiþ?”
“Seni öldürmeye geldim.”
“Ben zaten ölüyüm” dedi, giysilerinin altýndan býçak çýkardý, önüme attý, bana arkasýný dönüp oturdu, þarap içmeye baþladý.
“Kalk, çarpýþ benle!”
“Gitti, gitti” diyordu. “Hepsi sizin yüzünüzden…”
Ne zýrvalýyordu aðlayarak?
“Bütün hayallerim suya düþtü, bitti gitti. Ona âþýktým. Gittiii.”
Tahsin’in öldürülecek bir yaný kalmamýþtý, ölmüþtü ve ben fazlasýný yapamazdým. Oradan ayrýldým. Þarapçýlarýn yanýna dönüp içmeye baþladým.
“Gelmiyor mu?”
“Yok.”

“Tabi gelmez. Hak etti. Ýnsan âþýk olduðu kýzý döver mi caným. Ama kýza da bravo doðrusu, fena pataklamýþ bunu.”
Þaraba devam ettim, uykum gelmiþti, uyku ile uyanýklýk arasýnda gezerken içime bir þey düþtü: Eski tren istasyonu… kurbanlar olay yerine mutlaka dönerdi. Hem Elif çevreyi bilmiyordu ki, orada bir yere saklanmýþ olabilirdi. Fýrladým.
Eski tren istasyonunda çevreyi inceliyordum. Onu hiçbir yerde bulamadým, oradan ayrýlýyordum ama vagonun üstünden bir ses iþittim. Elif’ti bu.
“Aptallýk yaptým” dedi, “Onu iyi biri sanmýþtým. Ben kýrmýzý çiçeklere bayýlýrým. Plastik olsa bile. Kimse vermemiþti bana.”
Elini tuttum, içim acayip ýsýndý, çevreyi kolaçan ettim,
“Sen benim gerçek aþkým mý olacaksýn?” dedi, “sen de kelek çýkarsan senin de yüzünü çizerim.” Güldü.
“Evet” dedim, “saçlarýný görür görmez içime düþtün.”
Ayrýldýk oradan.
Onu güvenli bir yere býrakmalýydým. Bir süreliðine. Ben de buralardan kaybolmalýydým. Çünkü Tahsin mutlaka peþimde olurdu, öcünü almadan durmazdý. Tahsin baþka bir þey, heyecan, biþiy bulup olayý unuturdu belki. Elif ve ben, yani biz; sokaklarý býrakmanýn bir yolunu nasýl bulurduk…o yolu bulmalýydýk…
Geceyi bir apartmanýn garajýnda birbirimize sarýlýp uyuyarak geçirdik. Arada uyanýp öpüþtük.
Ertesi gün aklýma bir çözüm geldi, Pazar günleri yaþlý bir kadýna defalarca yardým edip Pazar çantalarýný taþýmýþtým, Pazar arabasý aldýðýnda da arabasýný sürmüþ, apartmandaki dairesine çantalarý taþýmýþtým defalarca, günün birinde onu yolda ilerlerken görmüþ, yardým teklif etmiþtim, o da bana yiyecek vermiþti. Yardým edeninin olmadýðýndan söz edip yakýnmýþtý, evlatlarý evliydi ve baþka þehirdeydi. Bana da acýmýþtý, “yine gel yardým et.” Ben de Pazar günleri onun oturduðu apartmanýn önünde beklerdim, pazara giderdik, alýþveriþ yapardý, ben ona yardým ederdim taþýmada. Sevim teyze bana güvenirdi. Elif’i ona götürürsem hayýr demezdi.
Sevim teyze bu iþe çok sevindi. Yaþlýydý ve çeþitli hastalýklarý vardý. Oraya buraya koþturamýyordu, faturalarý yazdýrmak, ilaç yazdýrýp eczaneden almak gibi iþleri için biri lazýmdý. Evi derleyip toparlayýp yemek yapabilecek birinin, bir dostunun olabileceðine çok sevinmiþti.

Elif’i onun yanýna býraktým.
O heyecan ve mutlulukla evden yemek yemeden çýkmýþtým, büyük bir açlýkla yiyecek aramaya giriþtim. Çöpü karýþtýrýrken bir þey fark ettim, bu bir çadýrdý, en az 3 kiþilik bir çadýrdý, daðcýlarýn kullandýðý. Sýrt çantasý, yatak, ve bir sürü malzeme vardý içinde. Bunlar iyi para ederdi. Düþlerimde gördüðüm o yýkýk dökük kulübeyi hatýrladým. Aklýma bir fikir geldi, bu çadýr kulübe olabilirdi. Þehir dýþýnda ya da þehre yakýn bir ormanda bu çadýrda idare edebilirdim. Elif zaten güvendeydi, ara ara yanýna giderdim ama çadýrda olursam sokaklardan da kopardým, bir iþ bulur, çalýþýrdým, sonra parayla malzemeler yiyecekler alýp ormanýma geri dönerdim, Tahsin beni, olayý unuturdu. Sokaklar, karanlýk zor geceler, belalar beni unuturdu. Her þeye yeniden, ilk kez doðru biçimde, küçük küçük, alýþa alýþa baþlardým, artýk bir sevgilim vardý. Artýk yapayalnýz deðildim. Ýçimdeki huzuru, mutluluðu bir yerde kafa dinleyerek tek baþýma yaþayýp korumak istiyordum, ormanda çadýrda yaþamak da þahane geliyordu gözüme. Orada Elif’e kavuþma hayalleri kurardým, bir evimizin olduðunu ormanýn bir köþeciðinde. Sýrt çantamla çöpün yanýndan ayrýldým. Bir restoranýn yanýndan geçiyordum, arkasýna bir kamyonun yanaþtýðýný gördüm, kamyonda odunlar vardý, içime biþiy düþtü, adama sordum, “iþ lazým bana, yardým edeyim mi?”
“Patrona sormam lazým” dedi, gitti, az sonra geldi, odunlarýn indirilip kesilip istif edilmesi gerekliydi, restoranýn fýrýný, kaloriferi için. Bu iþ sabaha kadar sürdü, ertesi gün de. Para verdiler ama ekmek ve uzun süre dayanabilecek zeytin, pirinç gibi þeyler lazýmdý bana, küçük teneke kutularda peynir, zeytin, konserveler verdi bana aþçý. Bir miktar pirinç, bir miktar un, zeytinyaðý… yumurta… makarna…bir sürü yiyecek…peki bunlarý nasýl taþýrdým. Aþçý restoranýn aracýný süren, oraya buraya servis yapan adamla görüþtü. Araçla daha önceden (yýllar önce) bulunduðum ormana geldik. Bir yer belirledim hemen, eþyalarýmý, yiyeceklerimi indirdik. Adam gitti.
Çadýrý kurdum. Çadýrýn arka kýsmýna da yiyecekleri dizdim. Naylonu çektim. Aþçý bana o kadar çok malzeme vermiþti ki, tabak çanak tava vs. hayat hikâyem ona pek acýklý gelmiþti ve patronundan gizli onca þeyi vermiþti. “Ben ona sonra izah ederim, anlar” demiþti. Bana bir büyük, bir küçük tüp vermiþti, yani yaðmur fýrtýna olduðunda bile çadýrýn içinde tüpte yemek yapma iþimi görecektim. Ýnþaatlardan eski püskü tahtalar toparlayýp dört tekerli bir elle itmeli eskici arabasýyla buraya getirip kendi kulübemi yapabilirdim, Elif’i de sonra yanýma alabilirdim. Güzel þeyler geçiyordu içimden.

Karným acýkmýþtý ve ben çadýrýmý kurmuþtum.
Küçük tüpte yumurta piþirip yedim. Aþçý bana ekmeði nasýl mayalayýp tavada zeytinyaðýnda piþirmem gerektiðini anlatmýþtý. Yiyecekler bana bir ay yeterdi. Acayip mutluydum.
Sonra çadýrdan çýktým, çadýr önünde ateþ yaktým odun toplayýp.
Ertesi gündü. Ormanýn aþaðýsýnda bir adamýn baðýrdýðýný duydum. Sabahýn sekizi dokuzu olmalýydý. Saatim yoktu ama güneþin ýþýklarýna göre bir tahmin yürütmeyi aþaðý yukarý baþarýrdým. Sessizce aþaðý ilerledim. Irmaðýn kenarýna geldim. Aðaçlarýn arasýnda bir kadýný gördüm, aðzý bantlanmýþtý, elleri arkadan aðaca baðlanmýþtý. Siyah takým elbiseli, gömleðinin yakalarý açýk, pisliðin teki elindeki odunla kadýna vurur gibi yapýp biþiyler söylüyordu. Ceketi açýlýnca belindeki tabancayý gördüm. Adam kadýna baðýrýp küfürler ettikten sonra ilerledi, aracýna geçti, koltuðuna kurup telefonda biriyle konuþmaya baþladý. 15-20 metre bir mesafe vardý. Arkasý dönüktü, belki kadýný kurtarabilirdim, bu vaziyette onu býrakamazdým, yardým çaðýramazdým da, yardým gelene kadar onu öldürebilirdi, hemen biþiy yapmam lazýmdý. Cesaretimi topladým, adam telefonda lafa dalmýþtý. Sessizce kadýnýn ellerini çözdüm, aðzýný açtý. “Gel benle” dedim. Çadýrýma getirdim onu.
“Çok param var… çok…hayatýmý kurtardýn!” diyordu panikle, göz yaþlarýyla, “beni öldürecekti!”
“Paraya gerek yok, geçti, rahatlayýn” dedim.
Kadýn bankacýydý. Zengin bir adamla evlenmiþti ve boþanýnca da yüklü bir tazminat almýþtý. O sýrada bankaya gelen bir müþterisiyle yakýnlaþmýþtý, iþte o adam ona iþkence edendi. Bankadaki bütün parasýný çekip ona getirmesini istiyor, bu olmazsa onu yakalayýp buraya getirip ölene kadar iþkence yapmaktan söz ediyordu.
“Gidelim buradan, burayý bulur.”
“Çok yukarda, nasýl bulsun ki? Rahatla dedim, “aç mýsýn?”
Kadýna yiyecek biþiyler verdim.
Kadýna hayat hikâyemi anlattým, sakinleþip sorunca.
“Ben sana yardýmcý olurum” dedi, “Bankaya gidelim hemen, para çekerim.”
“Gerek yok, rahat ol.”
Ertesi günün sabahý, bir sesle uyandým. Adamýn biri vardý çadýrýn önünde.
“Çýk dýþarý!” dedi.
Çýktým.

Üç adam ve üç avcý köpeði vardý önümde. Tüfekleri de vardý.
“Burada bir sarýþýn, yeþil gözlü kadýn gördün mü?”
“Yok, ben dün geldim buraya, bilmem ki.”
“Ama köpekler neden içeriye girmek istiyorlar?”
“Dün ormanda kayboldum, ben yoksam çadýra kim girdi, bilemem, ben tek baþýmayým.”
Adamlar gözlerime ýsrarla baktýlar, biri iþaret verdi, köpekleri saldýlar, köpekler çadýra girip içeriyi koklayýp bir yöne süratle koþmaya baþladý.
Sesler epey uzaklaþýnca bir çýtýrdý duydum arkamda. Dönüp baktým, sarýþýn kadýndý.
“Ben sana demiþtim, bak buldular burayý. Eðer tuvalet için uyanmasaydým yakalamýþlardý beni.”
Koþtuk.
Yola geldik, bir araca otostop çektik.
Araç bizi aldý. Onlarý atlatmýþtýk, sanýrým.
Þehre geldik, araçtan indik.
Kadýn, beni bir daha göremeyeceðini, onlarýn eline düþüp öleceðini anlatýyordu, manyak biçimde korkmuþtu, beni bir daha göremeyeceðini söyleyip, “sana mutlaka para vermeliyim, hayatýmý kurtardýn” diyordu.
Bir bankaya girdik. Kuyruk vardý içerde. Tuvalet için kalktým koltuktan ve gittim. Dýþarý çýktýðýmda eli silahlý birini gördüm, sýrtý dönüktü bana. Tuvalete kaçacaktým ama beni son anda gördü, bu Tahsin’di. Herkesi rehin almýþtý, herkesi yere yatýrmýþtý…
“Sen de geç þöyle!”
Ben de uzandým yere. Yüz üstü.
“Býrak tabancayý Tahsin, bitersin, bitirirler, böyle bitmesin.”
“Hayallerimi çaldýn, ben de senin hayallerini yok edeceðim.”
Ne desem fayda etmiyordu.
“Sen iyi bir insansýn Tahsin.”
“Deðilim” dedi, “Rauf yoðun bakýmdaydý, öldü, onu döverek öldürdüm. Polis her yerde beni arýyor.”
“Ama sen onu isteyerek öldürmedin, biliyorum.”
“Polis bunu öyle bilmiyor, onca yýl verirler bana, ben öldüm, bittim. Elif’i de çaldýn benden. Biletini keseceðim ama! Seni fýrýndan araçla ayrýldýðýndan beri takip ediyorum. Elif’i bulup geberteceðim sinek gibi. Ama önce sen!”
“Tahsin, olayý gören var, tanýk olabilir, sen Rauf’u bile isteye öldürmedin ki.”
“Önce seni, sonra bu sarýþýn kadýný, sonra diðerlerini teker teker öldüreceðim.”
Kimsesizler yurdunda kaldýðýmda oraya düzenli olarak bir adam gelirdi. Bize bir süre hediye, yiyecek içecek getirirdi, ama bize hediye verirken þunu söyletip ezberletmiþti:
“Ben iyi bir insaným. Bana birileri ne yaparsa yapsýn iyi insan olarak kalacaðým. Çünkü iyilik insanýn kurtuluþudur. Bana ne yaparlarsa yapsýnlar, dürüst kalacaðým. Çünkü dürüstlük insanýn kurtuluþudur.”
Güldü deli gibi, “o adam benim kaldýðým yurda da gelirdi.”
Güldüm, “tamam iþte, o. býrak tabancayý.”
Adamýn sonra ünlü biri olduðunu öðrenmiþtim. Öldükten yýllar sonra. Aktörmüþ. Filmlerinde oynadýðý yapýmcýlardan, elektrikli traþ makineleri, jean pantolonlar vs gibi bedava þeyler istermiþ. Daha sonra öðrenilmiþ ki bu tür þeyleri, kendisinin de çocukluðunda kaldýðý yetimhanelerdeki çocuklara gençlere hediye ediyormuþ.
Baþýma tabancayý dayamýþtý.
“Sen sevgilimi aldýn elimden, her þeyi mahvettin. Gebereceksin!”
Biz konuþurken bir polis girmiþ içeri.
Üç kurþun peþ peþe yedi, birisini karnýndan, elindeki tabanca yere düþtü.

“Bu tabanca, o günlerde babalara, oyuncaklara inandýðým günlerden kalma, o adamýn hediyesi…þu iyilik meleðinden…”
Tabancayý elime aldým hemen…oyuncaktý…
“Tabanca oyuncakmýþ! Ateþ etmeyin!” diye baðýrdým.
“Ölüyorum” dedi, “ölüyorum, ölüyorum, o tabancayý almadan önce ve sonrasýnda ömrümce ezberleyebildiðim cümleler tek bunlardý: Ben iyi bir insaným. Bana birileri ne yaparsa yapsýn, iyi insan olarak kalacaðým. Çünkü iyilik insanýn kurtuluþudur.
Bana ne yaparlarsa yapsýnlar, dürüst kalacaðým. Çünkü dürüstlük insanýn kurtuluþudur.”
“Ambulans!” diye baðýrdým.
Tahsin’in gözleri kapanmýþtý.
“Caným kardeþim diren, sakýn ölme… bir sürü param var, senin de hayatýn kurtulacak, sokaklar olmayacak artýk…bitti..
Tahsin’in gözlerinden bir çift gözyaþý düþtü, elimi sýktý.
“Hoþça kal dostum, keþke seninle hep dost olabilseydik. Elif’e iyi bak.”diyebildi.
Onun aþký benim aþkým olmuþtu ama þimdi onun acýsý, aþký da benim acým… aþkým olmuþtu.
Bir insan acý duyabiliyorsa bir canlýdýr, bir insan baþka bir insanýn acýsýný duyabiliyorsa insandýr.
Ýnsaný kendi üzüntüsü, aþký kadar yenilgiye uðratan bir baþka þey yoktu. Ama esas zaferler de bunda, acýda saklýydý. Acýyla olandý.

Ýsa Kantarcý



Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn çocuk romaný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Vahþi Ormanda Tek Baþýna
Vahþi Ormanda Tek Baþýna 3
Vahþi Ormanda Tek Baþýna 2

Yazarýn roman ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Ýki Kýz Bir Erkek
Ýki Genç Kýz Sohbet Ederken
Kurtlar ve Ýnsanlar
Ýki Kýz Bir Erkek 2
Ýki Kýz Bir Erkek 10
Ýki Kýz Bir Erkek 4
Köylü Kýz Kezban
Ýki Kýz Bir Erkek 14
Ýki Kýz Bir Erkek 12
Ýki Kýz Bir Erkek 3

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Göðsümde Ateþ Böceði Gibi Parlayacak [Þiir]
Kapý Açan, Cebrail [Þiir]
Hayraný Olduðum Tek Þey [Þiir]
En Güçlü Yerin [Þiir]
Rüya Tarlasýnda Bitmiþ Bir Kýz Gördüm [Þiir]
Bir Kedi Bir Fikir Meme [Þiir]
Þimdi Yak Bir Sigara [Þiir]
Sahil Olduklarýný Hatýrla [Þiir]
Seni Mutlu Edeceðim [Þiir]
Birds And Girls [Þiir]


Ýsa Kantarcý kimdir?

yazar

Etkilendiði Yazarlar:
jack london


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Ýsa Kantarcý, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.