İslam dininin temel kaynağı, hiç şüphesiz Kur’an’dır. Allah, dinini Kur’an vahyiyle tamamlamış ve insanlara tek bir doğru yolu göstermiştir. Kur’an, insanlara hem inanç hem de ahlaki öğretiler sunarken, her türlü şüphe ve çelişkiden arınmış bir kitaptır. Kur’an’ın içindeki ayetler birbiriyle çelişmez, aksine birbirlerini tamamlar. Bu bütünlük, İslam dininin özünü oluşturur ve dinin doğru bir şekilde anlaşılması için Kur’an’a bütünsel bir yaklaşım gerekmektedir. Hadislerin ise, Kur’an’la olan ilişkisinde çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Hadis rivayetlerinin hem Kur’an’la hem de kendi içlerinde çelişkiler taşıması, bunların dinin kaynağı olamayacağı görüşünü pekiştirmektedir. Ayrıca, hadislerin içerdiği birçok öğe, akıl ve mantıkla da bağdaşmamaktadır. Dolayısıyla, dinin kaynağının ne olduğunu belirlemek için, Allah’ın koyduğu sınırlar içinde kalmak gereklidir. Allah’ın dinine uymak isteyenlerin, sadece Kur’an’a yönelmesi ve onun öğrettiklerine sadık kalması gerektiği açıktır. Hadisler, İslam toplumunda önemli bir yer tutmuş ve dini hayatı şekillendiren öğretiler olarak kabul edilmiştir. Ancak, hadislerin güvenilirliği sıkça sorgulanmış ve Kur’an ile çelişen birçok rivayet ortaya çıkmıştır. Hadis kitaplarında yer alan bazı rivayetler, Kur’an’ın öğrettikleriyle uyumlu olmadıkları gibi, zamanla uydurulmuş oldukları ve Nebi Muhammed’e ait olmadığı düşüncesi de yaygındır. Güvenilir kabul edilen hadis kitapları incelendiğinde, hadislerin çoğunun iç tutarlılığının olmadığı görülmektedir. Bu, hadislerin yalnızca Kur’an’a değil, kendi içinde de çelişkili olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla, hadislerin sadece Kur’an’a açıklık getiren ve onu tamamlayan öğeler olarak kabul edilmesi gerektiği görüşü de geçerliliğini yitirir. Birçok hadis, hem Kur’an’a hem de kendi iç tutarlılığına aykırıdır ve bu da hadislerin güvenilirliğini sorgulatmaktadır. Hadislerin din üzerindeki etkisi, mezheplerin doğuşuna da zemin hazırlamıştır. Her mezhep, kendi anlayışına göre hadisleri yorumlayarak, dini farklı şekillerde uygulamaya koymuştur. Ancak, hadislerin çeşitli yorumlamaları, birbiriyle çelişen farklı din anlayışlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kur’an, tek ve kesin bir din anlayışını ortaya koyarken, hadisler farklı mezheplerin oluşmasına ve birçok konuda çelişkili uygulamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu çelişkili hadis rivayetlerinin oluşturduğu dini anlayışlar, zamanla İslam dünyasında büyük çatışmalara neden olmuş ve hatta bazı durumlarda, şiddet ve zorbalığa dayanan eylemlerle meşrulaştırılmıştır. Kadınların tecavüze uğraması, insanların öldürülmesi ve oruç tutmayanların işkenceye tabi tutulması gibi hadislerle meşrulaştırılan uygulamalar, dini anlamda ciddi sorunlara yol açmıştır. Bu tür uygulamaların meşru hale getirilmesinde, hadislerin rolü büyüktür. Ancak, Kur’an, dinin şiddet ve zorbalıkla değil, barış ve hoşgörü ile öğretildiğini açıkça belirtmektedir. Kur’an, dinin doğru bir şekilde yaşanması için hiçbir şekilde zorlama ve baskı yapılmasını onaylamaz. “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 256) ayeti, İslam’ın temel ilkelerinden birini ortaya koymaktadır. İnsanların, inançlarını özgürce seçmesi gerektiği ifade edilir. Kur’an, insanların inançlarını kabul etmeleri için bir zorunluluk getirmez, aksine onları yalnızca tebliğ etmeyi emreder. Nebi Muhammed, insanları zorlamakla değil, yalnızca Allah’ın mesajını ulaştırmakla sorumludur. Hadisler, Kur’an’a açıklık getiren ve onu tamamlayan bir kaynak olamayacak kadar çelişkili ve tutarsızdır. Din, yalnızca Kur’an ile anlaşılabilir ve öğretileri yalnızca Kur’an’a dayanarak doğru bir şekilde yaşanabilir. Hadislerin, zamanla uydurulmuş ve birbirleriyle çelişen rivayetler olmaları, onları dinin kaynağı olarak kabul etmeyi imkansız kılar. İslam’ın gerçek öğretisi, Kur’an’a sadık kalmak ve her türlü şüpheye yer bırakmadan, onun öğretilerini hayatımıza yansıtmaktır. Bu, sadece bireyler için değil, toplumlar için de doğru ve adil bir yaşamın teminatıdır.