Bilinç ruhun sesidir, tutkular ise bedenin. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Kur’an-ı Kerim, insanlara rehberlik eden en temel kaynak olarak Allah’ın kelamıdır. Ancak tarih boyunca, çeşitli din adamları ve gelenekçi otoriteler, İslam’ı kendi yorumları ve çıkarları doğrultusunda şekillendirmiş, halkı Kur’an’dan uzaklaştırarak, yerine karmaşık bir gelenek dini inşa etmişlerdir. Bu anlayış, toplumu bilgiye ve sorgulamaya kapalı tutarak, bir sınıfın ayrıcalıklarını sürdürmesine olanak sağlamaktadır. Kur’an’ın yeterliliğini kabul etmek, “gelenekçi alim” ve “şeyh” sınıfı için büyük bir tehdit oluşturur. Çünkü bu sınıf, dinin aslını halktan gizleyerek milyonlarca detayı içeren mezhep ve hadis kültürüyle bir otorite kurmuştur. Ellerindeki güç, dinî bilginin halkın erişimine kapalı kalmasına bağlıdır. Bu kişiler, Kur’an merkezli bir İslam anlayışına geçilmesi durumunda; - Şeyhlik, hocalık gibi otoritelerinin sona ereceğini, - Cemaate olan ihtiyaçlarının azalacağını, - Kendilerine ekonomik ve sosyal ayrıcalık sağlayan sistemin çökeceğini bilirler. Bu durum, tıpkı İncil’in halkın anlayacağı dillere çevrilmesine kilisenin karşı çıkmasına benzer. Kilise, İncil’in halkın dilinde okunmasıyla ruhban sınıfının otoritesinin son bulacağını anlamış ve bu yüzden bu çevirilere uzun süre direniş göstermiştir. Aynı durum bugün, İslam dünyasında da yaşanmaktadır. Kur’an-ı Kerim, insanlara açık ve anlaşılır bir şekilde hitap eden bir rehberdir: > “Bu Kur'an, insanlara bir açıklama, sakınanlar için bir yol gösterme ve bir öğüttür.” (Âl-i İmrân 138) Ancak gelenekçi din anlayışı, bu açıklığı gizlemeye ve Kur’an’ın yalnızca Arapça okunmasını teşvik etmeye çalışır. Bunun amacı, halkın Kur’an’ı anlayarak, bu ayrıcalıklı sınıfın gereksiz olduğunu fark etmesini engellemektir. Eğer insanlar Kur’an’ı kendi dillerinde okuyup anlarlarsa; 1. Şeyhlerin, hocaların, tarikat liderlerinin otoritesi sorgulanacak. 2. Mezheplerin ve hurafelerin oluşturduğu karmaşık yapı çökecek. 3. İnsanlar, dinî liderlerin sözü yerine doğrudan Allah’ın kelamına yönelerek İslam’ı saf haliyle öğrenmeye başlayacak. 4. Siyasiler, halk üzerindeki dinî baskıyı kullanarak yönlendirme yapamayacak. Bu durum, halkı Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışanların ekonomik ve sosyal düzenini alt üst edecektir. Onların geçim kaynağı olan kitaplar, kurslar, dergahlar boş kalacaktır. İnsanlar, dini öğrenmek için aracılara değil, doğrudan Allah’ın kitabına yönelecektir. Kur’an, tarih boyunca terk edileceğini ve bu durumun büyük bir sapmaya yol açacağını haber vermiştir: > “Ve elçi der ki: ‘Rabbim, gerçekten benim kavmim bu Kur’an’ı terk edilmiş olarak bıraktılar.’” (Furkan 30) Bugün, Kur’an yerine hadis, mezhep ve gelenek dinine dayalı bir anlayış hakimdir. Bu anlayış, Allah’ın hükmüne ortak olmaya çalışan müşrik bir zihniyeti temsil eder. Halbuki Allah, hüküm koymada ortağı kabul etmez: > “Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf 40) Kur’an, saf ve tevhid inancını koruyarak insanları doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Gelenekçi anlayışın karmaşıklığına son vermenin yolu, Allah’ın kitabını merkeze almaktır. Bu dönüşüm, yalnızca bireysel bir eylem değil, aynı zamanda toplumsal bir uyanışı da beraberinde getirecektir. Kur’an, herhangi bir aracıyı gerektirmeyen bir kitap olarak indirilmiştir: > “Andolsun ki bu Kur’an’ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Düşünüp öğüt alan yok mu?” (Kamer 17) Halk, Kur’an’ı anlayarak okuyup uyguladığında, ne şeyhlere, ne tarikatlara, ne de karmaşık mezhep kurallarına ihtiyaç kalacaktır. Bu da yalnızca İslam’ın özüne, tevhid inancına dönmekle mümkündür. Gelenekçi din anlayışı, halkı Kur’an’dan uzaklaştırarak, kendine bir otorite alanı yaratmıştır. Ancak Kur’an’ın yeterliliğini kabul eden bir toplumda bu otoritenin yeri yoktur. İslam’ı, Allah’ın kitabından öğrenmek, her Müslümanın birincil görevi olmalıdır. Kur’an’a dönüş, bireysel ve toplumsal aydınlanmanın anahtarıdır. > “Hem onları helake düşürmek hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.” (En’âm 137) Artık tercihimizi yapmalıyız: Kur’an’ın saf tevhid dini mi, yoksa hurafelerle dolu gelenekçi din mi?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Muhammed Rıdvan Kaya , 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |