Olgular görmezden gelindikleri için var olmaya son vermiyorlar. -Huxley |
|
||||||||||
|
ne söylesem, ne düşünsem, nereye gitsem hayat!.. çözemedim seni!.. hiç yorulmayan bir değirmen olarak gördüm güneşi... aynı yönde dönüyordu taşları...onu çeviren zaman, su olmuştu yirmi dört saatlik dilimlere bölünüp...siyah ve beyaz renkli elleriyle öyle hızlı vuruyordu ki taşlara, hızına yetişmek mümkün değildi...gecenin ve gündüzün dişleri arasında un ufak olan ömür; uçsa da, kaçsa da toprağa düşüyordu sonuçta... yer açmak için yenilerine, yeşillerine.. süzülerek uçtular: bazen sulara, bazen yollara, bazen taşlara, bazen çimenler üstüne... uzaklaşıp gitti zaman, dönmemek üzere onları da katarak önüne... ve ben geç kalmıştım hayatın yalan olduğunu söylemek için: kuşlara ve arılara, çocuklara, otlara, deliğinde tıkırdayan fareye, yavru kediye, yılana... ah...yıldızlar!..ne zaman baksam gökyüzüne, yerinizdesiniz...attığınız demirler midir gözlerimize değen ışıklarınız? öyle ise, sakın toplamayın halatlarınızı....kendiniz gibi, beni de yerime çivileyiniz... ve ben geç kalmıştım, özlemin, dur durak bilmez yollarında, hazırlıksız yakalanıp yürüdüğümü anlamak için... ikilerde mi düğümleniyordu hayat? ateş ile su, yer ile gök, sevgi ile nefret, tanrı ile kul, kadın ile erkek, iyi ile kötü hep yan yana mıydı? beden ile ruhun iç içeliğinde yok muydu tersliklerimiz, garipliğimiz...hem cenneti, hem cehennemi mi yaşıyorduk bir arada? tutulan yanımıza kimler egemen olmuştu böyle? ve tutulmayan yanımızla hangi uzak ellerde çiçek topluyorduk, hangi gözlerde sevgi buluyor, hangi yüreklerde aşk arıyorduk?..uç uç böceklere ne zaman teslim olmuştuk böyle... hep uzaklarda filizlenen duygular değil miydi bizi kendine çeken?..ne olduğunu bilmediğimiz düşler; rengini,soluğunu,biçimini görmediğimiz yüzler değil miydi?.. yüreğimizde ona dokunabilme umudu taşıdık hep!..pusulasız yollardaydık,adressiz şehirlerde...sokaklar ve evler tanıdık gibi geldi de,parmağımızı uzatamadık bir kapının ziline...durduk bekledik bize bir ses ‘gel!..’desin diye...ama hiç yitirmedik içimizdeki özlemi...şimdinin nasıl dünü varsa,yarının bugününü yönelttik vuslatlara...yaşamamız bunun içindi demek! mavi bir çiçeğin kokusunu koklar gibi, pınar başlarında yudumlanan bir avuç soğuk su gibi, açlığı bastıran bir dilim ekmek gibi...türkü gibi, şarkı gibi, ıslık gibi!... ve sen beni yanına çağırdın çağıralı, yüreğime yaktığın ateşin başında üşüdüm... ey sevgili!..ben seni bir adın gizemine sarıp doldurdum yüreğime...ve geç kaldım seni sevmemek için...seni sevmek çıkmaz sokaktı çünkü...seni sevmek kefendi...seni sevmek dalda kalan son yapraktı, gönülde uçan son kuş...trenin köprüden son geçişiydi, nehrin denize son varışı...ellerini üstümden, sesini sözümden, duygunu şiirimden esirgeme!..seninle yıkılayım toprak üstüne, karlar altına...sevda olup çıkar başını baharlarda papatyalarla,çiğdemlerle, mine çiçekleriyle...kışlarda kardelenlerle...ıtır kokayım!...yeniden, yeniden,yeniden... 26.11.2003
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Tayyibe Atay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |