"İşimden büyük tat aldığımı söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Bir ay kadar önceydi... Hale raporluydu. Evde yalnızdı. Dondurma istedi. Diyabet hastası olduğu için diyet dondurma yiyebilirdi sadece..."tamam annem, şimdi alır gelirim" dedim... Doğruca, Maltepe Migros’a gittim. Çünkü, orada MADO'nun küçük bir şubesi vardı... Orada dondurma alırken, minicik saksılarda ismini bilmediğim rengarenk çiçekler gördüm... sekiz yüz bin liraydı tanesi... Hale'ye sürpriz yapmak istiyordum bu çiçeklerle... ama "pahalı" dedim, kendi kendime ve dondurmayı alınca, hızla Maltepe Pazarı'na gittim. Çünkü, orada benim tanıdığım bir çiçekçi vardı ve çok da hesaplıydı... Daha bir hafta kadar önce kendime yirmi beş kök almıştım... Oradan, hemen yirmi beş kök papatya fidanı da Hale için aldım... Eve döndüm ve hepsini balkonda boş duran uzun saksıların içine yerleştirdim... Hale'nin gözleri dolu dolu oldu mutluluktan... Yerinden kalkarak iyice yanlarına yaklaştı ve elleriyle okşayarak sevmeye koyuldu onları, “Aslan oğlum benim, ne iyi yaptın da bunları aldın, saksılar bomboş duruyordu, ben de ‘ne ekebilirim’ diye düşünüyordum... Ama, papatya hiç aklıma gelmemişti... Çok güzel durdular, bundan sonra bu saksıdaki papatyaları hep yaşatalım, olur mu?” dedi... Hale dün İzmir'e gitti... Daha doğrusu, gitmesi gerekiyordu. Çünkü, ‘babasının ölümü’ gibi tanışması gereken büyük bir gerçeği vardı. Birlikte gitmemizi çok istedi, ancak, babasının ölüm haberinin kendisinden -hastalığının tedavisi aşamasında- saklanmasını ben istediğim için, hissettiğim suçluluk duygusu yüzünden o haberi aldığında yanında bulunacak cesaretim yoktu. Bu konuda o kadar katı davrandım ki, babasının ölümünü sevgilisinden bile sakladım, ‘ağzından kaçırır’, düşüncesiyle. Oysa, bir kaybın, ölümün haberinin ilgili tüm taraflarına acilen bildirilmesi taraftarıydım. Çünkü, babamın ölümünü öğrenmem, derslerimi etkiler düşüncesiyle, tüm ailem, arkadaşlarım hatta sevgilim tarafından benden saklanmıştı. Babamın ölümünden habersiz bir buçuk ay sonra Mersin’e gittiğimde acı gerçekle karşılaşmıştım. Ve bunu benden saklamış oldukları için çok kızmıştım herkese... En çok da sevgilime, “eğer bir daha benden bir şey saklarsan, bu her şeyin sonu olur.” dedim... Bakar mısın, kaderin cilvesine; ne kadar karşı çıktığım bir olayı kendim yapmak durumunda kaldım yıllar sonra... Nasıl onun yüzüne bakabilirim; ya bana, küserse, kızarsa ve yıllar önce benim, sevgilime söylediğim şeyi söylerse?.. Gidemedim... korktum... onun tarafından hırpalanmayı göze alamadım... Hale gidecekti ama, ona aldığım papatyalar sorun olmuştu, arabada yer yoktu. “Ben alır evde bakarım, döndüğünde de yeniden sana bırakırım onları, hiç merak etme anneciğim” demek istedim ama bu kez de, "kendi aldığı papatyaları geri istiyor" konumuna düşmekten çekindim... Fakat, diğer çiçeklerine yaptığı gibi, papatyaları kapıcısına bırakmasına da tahammül edemezdim. Çünkü, papatyaların su ve güneş ile büyüdüğünü bilmekle birlikte, çiçeklerinin daha da güzelleşmeleri, çoğalmaları için 'sevgi'nin de gerekliliğine inanıyordum. Önceki akşam otururken dayanamayıp konuyu papatyalara getirdim, “Annecik, papatyaları ne yapmayı düşünüyorsun? Onları da mı kapıcıya bırakacaksın?” diye sorduğumda, o muhteşem kahkahasını attıktan sonra, “Deli misin oğlum sen, onları hiç kapıcıya emanet eder miyim? Onlarda bir papatyaya verecek sevgi ne gezer. Hepsini sen alıp götüreceksin ve ben dönene kadar onlara sen bakacaksın. Ama şimdi götürme, gidene kadar onları seyretmek istiyorum. Ben gittikten sonra gel al buradan. Anahtarın var, hem evi de kontrol etmiş olursun, evi havalandırırsın...” dedi. Bugün Hale’nin evine giderek papatyaların hepsini alıp benim evime götürdüm. Papatyalarımın yanına koydum. Hemen kaynaştılar, sarılıp öpüştüler. Hepsini aynı yerden almış olduğum için o an, onların akraba ya da sevgili olduklarını düşündüm. Çünkü, çok mutlu oldular yan yana geldiklerinde... Çiçekleri, daha da bir ışıldadı gözüme... Ve eminim ki, süratle daha çok çiçek açacaklar birbirine mutlulukla bakarken... "bana mutluluğun resmini çizebilir misin" diyene bu papatyaları göstermek lazım, diye düşündüm... “Resim” deyince, fotoğraflarını çekmeye karar verdim ama vazgeçtim, “şimdilik kalsın biraz hasret gidersinler, sonra çekerim” diyerek... Peki ya sonra... Sonra ne olacak?.. Yaz bitince Hale geri dönecek... Ben Hale'ye kavuşacağım, O da papatyalarına... Ama bu kez, -belki de- büyük bir aşk yaşamakta olan papatyalar ayrılacaklar... Bakar mısın dünyaya, ne kadar da ilginç: birilerinin kavuşması birilerinin ayrılması sayesinde oluyor... Neden her şeyin toplamı yüz olmuyor da sıfır oluyor?.. Neden, mutluluklar bir başkalarının mutsuzluğu üzerine kuruluyor?.. Ama bu kez böyle olmayacak; buna müdahale edeceğim... Annecik döndüğünde, ona bu duygularımı anlattıktan sonra, kendisine yeni papatyalar almayı, onları ayırmamayı önereceğim... Kabul eder mi?.. Dilerim eder!.. Niye etmesin ki?.. Eder eder, çünkü o beni çok sever... (18/05/2005) Orkun Levent BOYA
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Orkun Levent BOYA, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |