..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Umutlarým her zaman gerçekleþmiyor, ama yine de her zaman umuyorum. -Ovid
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Kent > Alp Çetiner




23 Þubat 2006
Müjdat Abi ve Bizim Mahalle  
Alp Çetiner
‘80’ler... Bu satýrlarý neden yazdýðýmý sormuþtum kendi kendime. Belki de iþim olmadýðý günlerde, kasa baþýnda can sýkýntýsýndan yazmýþýmdýr. Haydi çocuklar gayret, savsaklamak yok, satýn birþeyler! Bu hafta ciromuz düþük kaldý, merkezden hesap soracaklar gene...


:DCHC:
‘80’ler... Hele yaz sabahlarýnda mahallemizde, apartmanlar arasýnda gezinen tozlu güneþ ýþýklarý belleðime iþlenmiþ... O tozlu apartman aralarýnda, bir avuç yeþilliðin üstünde, piknik yapardýk birkaç küçük çocuk. Öðle saatlerinde, merdiven boþluklarýnda kýzlý- oðlanlý evcilik oynardýk. Gökyüzlerimizi, uçurtmalarýmýza göz açtýrmayan elektrik telleri kuþatýrdý. Akþamüstleri ablalarýmýzýn ip atlama ve voleybol oynama, abilerimizin de çift kale futbol maçlarýnýn baþlama saatleriydi. Biz küçükken “ortada sýçan” olmaya bile razý olduðumuzdan, bizim için oldukça renkli saatlerdi bu akþamüstü oyun saatleri... Çift kale maçlarda (ki kaleler “yol” üzerine kurulurdu ve maçlar araba geçiþleriyle sýk sýk bölünürdü) bir kalecilik kapma þerefine nail olanlarýmýz bu konuda istidatlý ve gelecekte de bu yeteneklerini gösterme fýrsatý bulanlardý. Öyle ki, çok beðenilirsek, bir sonraki akþamüstü maçýnda santrfor olarak oynama fýrsatý bile bulabilirdik. “Büyükler ligi”nde oynamak, büyük efor sarfetmeyi gerektiren bir zevk, her þeyden önce, þerefli bir görevdi.
     Ýþte o akþamüstleri, apartmanlarýn önüne yerleþtirilmiþ oturmaya bazan annelerimiz de çýkardý. Çevrelerinde dolanýp duran biz küçükler için bile hoþ sayýlabilecek muhabbetler kurulurdu buralarda. O banklar önemlidir... Apartmanýn gölgelik ve/fakat çok da kuytu olmayan bir köþesine konulurdu bunlar. Apartman yöneticisinin kalitesine baðlý olarak, keresteden çakýlmýþ ve/veya sarmaþýklar dolanmýþ çýtalarla desteklenip gölgelenmiþ kameriyelere de rastlanabilirdi mahallemizde. Buralarda bol bol çekirdek çitlenir, kimi zaman da Uludað, Elvan, Çamlýca gibi gazozlar tüketilirdi (Elvan... Benim favorim kesinlikle oydu). Akþamlarý iþten dönen babalarýmýzla, hep birlikte eve girilirdi (sýkýyönetimin bitiminden sonra gece yürüyüþleriyle de tanýþacaktýk). Kýþýn bütün mahalle geceleri kartopu oynar; kýzaklarla, merdivenlerle yokuþ aþaðý kayardýk. Kardanadam yapardýk. Sobalarýmýzýn baþýnda birlikte ýsýnýrdýk.     
     Bazý öðlenler, komþu teyzelerden biri yiyecek birþeyler indirip aþaðýya, bizi sevindirirdi. Kimi zaman üzerine peynir üfelenmiþ salçalý ekmek dilimi, çokokremli ekmek, poðaça, hattâ yanýnda sekiz- on kaþýkla bir tepsi bulgur pilavý bile olabilirdi bu. Üstüne komþu bahçelerden devþirilmiþ, mevsimine göre dut, viþne, iðde vs. iyi giderdi.
     Çok sonra, adýna nostalji denildiðini öðrendiðim bu hissiyata kapýlmamýn öncülüðünü belki de bakkallar yapmýþtýr. Bizim mahallemizde, bizim yaþýmýzdaki çocuklar için “bakkal” çok önemlidir. Oradan genellikle çekirdek, Tipi Tip ve Minti gibi sakýzlar, çok da çeþidi olmayan gofret ve çikolatalar ile Eti Puf; sýklýkla kalem, silgi (Pelikan), kalemtýraþ; bazan da Elvan ve Coca-Cola (biraz lüks kaçardý) türü içecekler alýnýrdý bizim tarafýmýzdan. Ha bir de minik plastik kutularda satýlan koska þekerlerle futbolcu kartý hediyeli sakýzlar...
     Plastik toplarý tüketme lüksü de abilerimize aitti (bize genellikle gazoz kapaklarýyla maç yapmak düþerdi). O küçücük bakkallarda herþey bulunurdu: Ekmekten resim defterine, pirinçten aspirin- gripine kadar... Kasap- manav dýþýnda, alýþveriþ için baþka yerlere nadiren ihtiyaç duyardýk.
     O sözünü ettiðim futbolcu kartlarý, mahallenin (her mahallenin mi demeliyim?) tüm çocuklarý arasýnda oldukça popülerdi. Fatih, Erdoðan, Þenol, Mehmet Ekþi gibi popüler futbolcularýn kartlarý en deðersizleriydi, çünkü çokça çýkarlardý.
     Bir diðer oyun da misketti. Orijinal misketlere sahip olanlar , genelde bu oyunu iyi oynarlar, parmaklarýný iyi kullanýrlardý. “Kuyu”, maharet isteyen, gerçek bir usta iþi oyundu. Küçükler, adeta bir sanat icra eden o usta parmaklarý hayranlýkla izlerlerdi.
     Sonra gazoz kapaðý (ki biz “ilik” derdik) da popüler oyunlardandý. Týpký misket gibi oynanýrdý; ancak dizilen ilikler bir taþ vasýtasýyla vurulmaya çalýþýlýrdý. Bunda en iyisi kaymak taþ (mermer) idi. Sonra, içi çamurla doldurulup sývanmýþ kavanoz kapaðý da iyi bir vurma aracýydý.
     O yýllarda oynanan oyunlarýn bunlardan ibaret olduðunun veya benim geri kalanýný unuttuðumun düþünülmesini istemem. Her birini ayrý bir zevkle oynadýðýmýz daha onlarca türlü- çeþitli oyun sayabilirim. Ama burada yapmaya çalýþtýðým bir oyun antolojisi hazýrlamak deðildir. Geçmiþ günleri hatýrlatýp duygu geçidi yapmak hiç deðildir. Tek amacým, ileride önünüze sermeye çalýþacaðým konuyu desteklemek ve beslemek için anýmsanmasýnda yarar gördüðüm “o günler”in resmini çizmek, gözünüzde canlanmasýný saðlamaktýr. Belki bu arada, -ne kadar doðru bir ifade, bilmem ama- depreþen nostalji duygularýmý da bastýrmaya çalýþýyorumdur. Bu durum nedeniyle inceden inceye -ya da açýkça- alaya alýnabilirim (eskiden benim de içinde bulunduðum bir davranýþtý bu). Uzmanlar bunu geçmiþe, hýzla akýp giden zamana ayak uyduramama nedeniyle duyulan özlem, diye tanýmlýyorlar. Okuyucu, bu satýrlarýn yazarýnýn içinde bulunduðu psikolojik durumu merak ediyor olabilir, diye söylüyorum bunu. Daha fazla analiz- sentez ve irdelemeye gerek var mý? Daha derine girmeden yorumu okuyucuya býrakýyorum.
     Biraz daðýlan konuyu toparlamak ve okuyucunun ilgisini asýl konu üzerine tekrar çekmek için güçlü bir yeniden- giriþ yapmak gerekir: Televizyon... Baþka söze gerek var mý, bilmem; hani yaþamýmýzý kökten deðiþtiren o büyülü kutu... Bonanza’lar, Doktor Kimbýl’lar, Þahin Tepeleri, Dallas- Hanedan- Çarli’nin Melekleri, Flamingo Yollarý; Uykudan Önce- Oyun Treni- Hayatýn Ýçinden’ler...
     “Alamancý” olduðumuz için teknolojinin son ürünü yenilikler bizde vardý. Ýþte televizyon da bunlardan biriydi. Daha Türkiye’de tek kanallý, siyah- beyaz yayýn varken, bizim –biri renkli olmak üzere- iki renkli televizyonumuz vardý ‘80’lerin baþýnda, apartmanýmýzdaki tek telefon da bizdeydi zaten). Hava atmaya çalýþtýðým düþünülmesin, bir aidiyet hissi içinde olmasaydým, o günleri anlatmaya bile kalkýþmazdým. Neyse, ne diyorduk: o günlerde tohumlarý atýlan televizyon çocuklarýndan biri de bendim iþte (sonradan soyuma isyan edip televizyon çocukluðundan istifa edecektim). Akþamki program ertesi sabah, bütün ülkede olduðu gibi mahallemizde de konuþulurdu. Milli maçlarýn yýldýz forvetleri taþ kalelere gol atar olurdu birden. Evcilik oyunlarýnda, akþamki filmin devamý çekilirdi. Dizideki karakterlerden lakap takýlýrdý: Kepçe kulaklýlar “Spak”, çatýk kaþlýlar “Ceyar” olurdu. Dublaj Türkçe’si, günlük konuþmanýn yerini o günlerde almaya baþladý.
     Akþamüstü baþlardý yayýn, önceleri; açtýktan sonra görüntünün gelmesi için televizyonun ýsýnmasýný beklerdiniz. Heyecan dolu bir bekleyiþti bu. Genellikle çizgi filmler önce gelirdi. Uykudan Önce’yi izledikten hemen sonra vurup kafayý yatan kaç salak çocuk olduðunu düþünmüþümdür hep. Cingöz ile Cimcime, hele Musti bir âlemdi. Bu sýrada genellikle sofrada olunurdu. Uykudan Önce’nin hemen ardýndan “Haberler” baþlardý. Bir sabah kalkýnca þaþkýnlýkla tecrübe ettiðim ve anlamýný babamdan öðrendiðim “sýkýyönetim” sözcüðünü, özellikle bu programda sýkça duyardým (sabah kalktýðýmýzda, duvarlardaki o kýrmýzý boyayla yazýlmýþ yazýlarýn hepsinin bir gecede silindiðini hayretle görmüþtük).
     1984 Yýlý’nda haber özetleri, kýsa baþlýklar halinde aþaðýdan yukarýya doðru akarak geçerdi televizyonda. Her cümlenin baþýnda yanýp sönen minik yýldýzlar sinirlerimi bozardý. Tonton amcanýn ekranlarýmýzda sýklýkla görülmeye baþladýðý yýllardý. Babama, haberleri niye Turgut Özal’ýn sunmadýðýný sorduðumu hatýrlýyorum: Nasýl olsa her haberde o vardý. Açýkoturum’larda, Ýcraatýn Ýçinden’lerde hep o konuþuyor, konuþuluyordu. ‘80’lere olduðu gibi, iyi veya kötü, bol dokuzlu yýllara da damgasýný vurdu. Ýçinde bulunduðumuz þu bol sýfýrlý günlerde de hâlâ sýkça konuþuluyor.
     Televizyon sayesinde futbolu ve siyaseti daha sýk konuþur olduk. Mahallemizde delikanlýlar saçlarýný Babi gibi tarýyor, kýzlar Pemýla gibi kýrýtýyorlardý. Küçük kýzlar týpký birer Klara idi. Birbirimizi Kimbýl gibi selamlar olduk. Televizyon sayesinde yoksullar zenginleri, zenginler yoksullarý daha yakýndan tanýma fýrsatý buldu. Yine bu sayede Amerikalýlar’ýn da üzerinde yaþadýklarý bir kýtayý yeniden keþfettik. Giyim- kuþamýmýzdan yiyip içtiklerimize, konuþmamýzdan yaþam biçimimize kadar, artýk her þeyimizle biz de onlardan biri olmuþtuk.
     Eskiden “mahalleli” idik, bugün “þehirli” olduk. O eski mahalleler yaþýyor mu hâlâ, ya da biryerlerde örneði kaldý mý? O zamanlar bütün mahallenin alýþveriþ yaptýðý pazarlar, küçük esnaf vardý; esnaflýk öldü de, pazarcýlýkta hâlâ para var mý? Bugün benim yaþýmda olup da bir zamanlar pazarlarda su- simit satmayan, arabacýlýk yapmayan kaç þehirliye rastlayabiliriz? (Zira bu zenginlik- yoksulluk ölçütü deðildi.)
     Sabah kahvaltýyý bir komþumuzda yapýp öðle yemeðini bir diðerinde, akþam yemeðini de bir baþka komþumuzun evinde yiyebilirdim. Komþularýmýzla neredeyse bütün eþyamýz ortak gibiydi. Bakkal- kasapla birbirimizden rahatlýkla borç alýp verebilirdik.
     Amacým dünü övüp bugünü yermek deðil. Tersi hiç deðil... Tadýný özlediði þeyleri unutamýyor insan ve iþte böyle kaptýrýp gidiyor.
     Annem küçükken, kapýlarýnda kilit bulunmadýðýný yeminle söylerdi. Mahallelerinde gece- gündüz bütün kapýlar aralýk dururmuþ. O zamanlar bunlarý hayret ve ibretle dinlerdik. Ne mutlu ki artýk benim de anlatacak bir hikâyem var çocukluðuma dair...

* * *

     Ýþte Müjdat Abi, mahallemize iliþkin hikâyelerin, her zaman baþrolünde olmasa bile, mutlaka kýyýsýndan- köþesinden rol kapan bir kiþilikti. O yaþýtlarýnýn can dostu, kýzlarýn düþlerindeki prens, biz küçüklerinse kelimenin tam anlamýyla idolüydü. Her oðlan çocuðu, büyüyünce bir Müjdat Abi olmak için çaba gösterirdi.
     O gerçek bir liderdi. Maçlarda takýmý hep o kurardý. Mahalle maçlarýnda kaptan hep o olurdu. Hep forvette oynayýp en çok golü o atardý. En sert kartopunu o yapar, duran topa en iyi o vurur, en hýzlý o koþardý. Aðaçlarýn en yüksek o týrmanýrdý. Gazozu bir dikiþte bitirir, bisiklet sürerken iki elin birden býrakabilirdi. Saklambaçta en kuytuya saklanýr, en önce o sobelerdi. Kýzýlderilicilik oyunlarýnda o hep kovboy olurdu. Baþýna bir söðüt dalý baðlayýþý vardý ki... Çiçekten horoz yapmayý da o öðretmemiþ miydi bize?..
     Ýlikte, miskette hep baþý (en kötü ihtimalle baþaltýyý) vururdu. En çok misket hep onda olmuþtur. Bir misket borç alýp elli tane kazanarak bütün oyuncularý ütebilecek kadar yetenekli, hepsini küçüklere daðýtýp gidebilecek kadar da cömertti.
     Çiviyi çamura en iyi o saplardý, en dar boðazlardan o geçerdi (oynayan anlar ancak).
     Mahallenin delikanlýlarý arasýnda modayý o belirlerdi: Kot pantolon, Puma ayakkabý, tavuk götü saç... Diþlerinin arasýndan yere öyle bir tükürüþü vardý ki, gerçek bir sanat eseriydi bu.
     En güzel brek- dansý, elektrik dansýný o yapardý. Kýzlar da ona bizim gibi hayran deðil miydi zaten? Yanlarýna biz küçüklerden biri çekilip küçük kulaklara birþeyler fýsýldanýr, bu yolla Müjdat Abi’ye ilân-ý aþkta bulunulurdu.
     Çekme kasetlerin en kalitelileri; en iyi yerli karýþýk, en iyi yabancý karýþýk onda bulunurdu. Video- kasetin iyisinden de o anlardý.
     O gerçek anlamda bir “aðabey” idi. Küçüklerini her zaman korurdu. Kaledeki çelimsiz kaleciye sert þut çekilmesi taraftarý deðildi. Boru savaþlarýnda en sivri külahý o yapmasýna karþýn asla iðneli külah kullanmazdý. Su savaþlarýnda da bizi ýslatmazdý. On liraya kader- kýsmet oynatýrdý bize.
     “Çocuklar bakýn buna telsiz derler... Amcam getirdi. Þimdi polis telsizine gireceðiz. Alo... Brek brek...”
     “Aaaa!? Hakikaten polis anonslarý? Ben de bir kere dokunabilir miyim Müjdat Abi?”
     “Gelin çocuklar size çivi maçý oynatayým. Bakýn þu bir lirayý karþýdaki iki çivinin arasýna sokmaya çalýþacaksýnýz. Acele etmeyin; sýrayla, sýrayla...”
     Közde patates yapýlacaðý zaman da ateþi hep Müjdat Abi yakardý. Evlere koþup patatesleri getirmek de bize düþerdi. Müjdat Abimiz’e feda olsundu bütün patatesler. Ýlk közlenenleri de hep bize verirdi o...
     Müjdat Abi’nin tasvirini yapmaya gerek var mý? Onun kaþýný- gözünü, boyunu- posunu merak eden var mý? Hepimizin mahallesinde bir Müjdat Abi yok muydu? Yaþamýmýzýn bir döneminde hepimizin, az ya da çok, Müjdat Abi’lerle yarenlik etmiþliði olmadý mý?
     Beni ilk kez sinemaya götüren de Müjdat Abi’ydi. Bir Cüneyt Arkýn filmi... O katlanýr koltuklara nasýl oturmam gerektiðini de o gösterdi.
     Vücut geliþtirme aletlerini ben onda tanýdým (o orantýlý muhteþem kaslar hepimizin hayaliydi). Okeyi taþ çalmadan, namusumla oynamayý ondan öðrendim. Kýzlarý peþimden sürüklemeyi –hiçbir zaman beceremesem de- bana o öðretti.

* * *



     Ýlk önce Müjdat Abiler taþýndý gitti mahallemizden. Sonra teker teker diðer komþularýmýz... Önce yabancýlar doldu mahallemize, sonra gürültü; eski binalarýmýz yýkýldý (hiç gecekondumuz yoktu), yerine yenileri dikildi. Biz hiç de öyle dýþa kapalý bir mahalle deðildik, ama gelenler bize uyardý, biz gelenlere uymazdýk. Sonra o düzen de kalmadý, herkes kendi baþýna buyruk yaþar oldu. Ne annelerimizin kabul günleri kaldý, ne akþam sohbetleri, ne de topluca gidilen piknikler. Bakkalýmýzla kasabýmýz da sonunda tutunamayýp, birleþerek süpermarket haline geldiler; onlar da bizi terkettiler.
     ‘80’lerde baþlayan köþe dönme yarýþý bizim mahalleye de sýçradý. Ve hep birlikte gördük ki, acýsýný bol dokuzlu yýllarda çýkardý. Herkes kendi yolunu bulma telaþý içine düþtü. Evini satýp faize koyma, daha ucuz biryerlerde kiraya çýkma gibi oyunlar icat edildi. Belki herkes köþe dönmeye çalýþmýyordu, ama herkes, köþe dönücülerden nasýl para saklanacaðýnýn hesabýný yapýyordu.
     O eski arkadaþlar bir bir yok olmuþtu. Müjdat Abi bile sýr olmuþtu. Bir ara kasetçilerde çalýþtýðýný öðrendim, evlilik hazýrlýðý yaptýðýný söylediler.
     Biz eski komþularýmýzla baþka yerlerde, baþka muhitlerde görüþürken, kendi mahallemizde ikâmet etme mücadelesi veriyorduk. Bütün ülkede “daha çok kazanma” mücadelesi sürerken bazý yerlerde de “ayakta kalma” mücadelesi boy gösteriyordu. Mahallemizde bunlarýn her ikisi de vardý. Apaþ takýmý her yerdeydi: yolda omuz atýyor, gündüzleri elde bira geziniyor, geceleri arabalarýn üzerine iþiyorlardý. Apartman kavgalarý ayyuka çýkmýþtý. Polis, elinde silah, güpegündüz saldýrgan kovalýyordu sokaklarýmýzda. Biz o mahalleden kaçýp gittiðimizde apartmanýmýzýn iki dairesi genelev olarak kullanýlmaya baþlamýþtý.
     Bütün yaþamýmýzý baþtan sona deðiþtirmeyi kafalarýna koymuþ olanlar, sonunda bizi mahallemizden de etti. Ama ne gam, þehir dýþýnda bizler için geniþ daireli dev bloklardan oluþan siteler de hazýrlanmýþtý bile. Böylece derli toplu ve sindirilmiþ bir biçimde yaþayan konsantre tüketici klonlarý haline getirilmiþtik. Dayanýþmacý toplummuþ; o dar, sýkýcý mahallelerde dayanýþýp n’apýcaktýk yani! Ýþte artýk sitelerde birbirimizden habersiz ferah ferah yaþýyor, ihtiyacýmýz oldukça megamarketlerden alýþveriþimizi topluca yapýyorduk ne güzel! Hem öyle merkeze yakýn olmaya ne gerek vardý? Oralarý rantçýlarýn iþine daha çok yarardý.
     Sonunda herþey deðiþmiþti. Deðiþmemizi isteyenler bunu baþardýlar: her birimiz uslu birer tüketiciydik artýk... Þehir “sakini” deðil, televizyon “izleyicisi” deðil, müzik “dinleyicisi” deðildik artýk; tavlanmasý gereken “müþteriler” idik hepimiz. Bol dokuzlu yýllarda para için, bol sýfýrla yaþamaya alýþtýrdýk kendimizi.
     Müjdat Abi’yi gördüm. Parlak ýþýklý caddelerden birinin en karanlýk ve en tenha saatlerinde yerlere kusuyordu (o saatte neden oralarda dolaþtýðýmý sormayýn). Hemen yanýna koþup üzerine kusmuk bulaþmýþ kötü takým elbisesinin beline dolanýp kaldýrmaya çalýþtým. Aðladýðýmý, mütemadiyen adýný sayýklayýp anlamlý- anlamsýz bir sürü soru sorduðumu hatýrlýyorum. Yanýndaki, Müjdat Abi gibi kötü giyimli adam aval aval yüzüme bakarken o gürledi:
     “Yeter ulan, defolun gidin baþýmdan... Kimsin ulan sen, Harun’un adamý mýsýn?.. Söyle ona, ayaðýmýn altýna almaya gelicem bi gün onu... Dayayacaðým þakaðýma namussuzum... Eve götür beni Memet...”
     Yýllar sonra onu sarhoþ görmek de varmýþ demek. Aðzýndan baþka da tek kelime söz duyamadan çekip gitti. Hep o sert þutlarý çekerken hayal ettiðim acar topçu Müjdat Abi de demek sonunda golü yemiþti...
     Kötü bir Türk filmi gibiydi herþey. Ama bir farkla, ben o filmin “kahraman”ý deðildim ve filmin mutlu sonla bitmesine iliþkin de hiçbir ümidim yoktu.
     Bol dokuzlu yýllara, bir yandan üniversitede okurken, diðer yandan giyim maðazalarýnda çalýþýp para kazanarak girdim. Üniversiteyi bitirdim sonunda (satýrlarýmdan anlaþýlabileceði gibi sosyoloji ve iktisat üzerine okudum). Aradan geçen onca uzun ve çileli yýldan sonra büyük bir giyim maðazasýna müdür oldum. Yani düzene yabancýlaþmak yerine, ona uyup arada kaynayýp gidenlerden olmayý yeðlemiþtim. Sanki Müjdat Abi golü yemiþti de, ben atlayýp kurtarmýþtým topu.
     “Tutunamayanlar” ile “yýrtýp kurtulanlar” arasýndaki çeliþkiyi vurgulayýp “sistemi sorgulamak” deðil amacým.
     “Bi gün kaçýp gidicem buralardan” sözünü çok söyledim, çok dinledim. Ama sonunda çekip emdiler beni de, burayla bir oldum. Bundan sonra baþka yerlerde, bambaþka bir yaþam tarzý içinde ne yapar, nasýl yaþarým? Ben kuraða alýþtým, boðulur giderim artýk sulak yerlerde... Bu satýrlarý neden yazýyorum? Belki de benim gibi, kardeþ tohumlar arýyorumdur.
     Eleman almak için gazeteye ilan verdiðim günlerden birinde maðazanýn kapýsýndan içeriye iþ ilaný için giren kötü takým elbiseli adamý tanýdým. Boynundaki kravat gibi, ýslatýlýp taranmýþ saçlarý da zoraki duruyordu sanki baþýnda. Eski günlerdeki gibi dik durmaya çalýþýyordu. Alýþkýn olmadýðým parlak týraþlý zavallý yüzüne daha fazla bakamadým ve onun göremeyeceði bir köþeye doðru kaçarken, yanýna, kendisiyle ilgilenmesi için yardýmcýmý gönderdim. Depoda gizlice, hýçkýra hýçkýra aðladým.
     Ben doldurduðu forma göz atarken, yardýmcým adamýn iþe yaramaz biri olduðunu söylüyordu. Lise mezunuymuþ, dil bilmiyormuþ, kalifiye deðil ve depoculuk elinden gelirmiþ. Garsonluk, kasetçilik ve kantincilik, yaptýðý iþler... Ýþte adresi ve telefon numarasý... Yardýmcým “biz sizi ararýz” deyip göndermiþ. Ýliþikteki resmini alýp cüzdanýma koydum. Eleman arayan baþka bir arkadaþýmý arayýp Müjdat Abi adýna kefil oldum. Yardýmcýmdan, onu arayýp oraya göndermesini istedim ve o titrek el yazýsýna son bir kez bakýp, formu yýrtýp attým.

* * *

     Bu satýrlarý neden yazdýðýmý sormuþtum kendi kendime. Belki de iþim olmadýðý günlerde, kasa baþýnda can sýkýntýsýndan yazmýþýmdýr. Haydi çocuklar gayret, savsaklamak yok, satýn birþeyler! Bu hafta ciromuz düþük kaldý, merkezden hesap soracaklar gene... (Bana neden daha çok satmamýz gerektiðini soraný kapýnýn önüne koyarým, ona göre.)

* * *

     Keþke üniversitede edebiyat mý okusaydým? Bak ne güzel hikâyeler yazýyorum. Bu da bitti, ver elini yeni maceralar...
     Ben topu alýp santraya dikmeye koþarken karþý kaleden baðýrýyorlardý:
     “Kaleden kaleye gol olmaz!”
     

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Öykünüz o yýllar kadar güzel.
Gönderen: Okan Özgür Uþaklýgil / Ýstanbul/Türkiye
15 Temmuz 2006
Ben de o yýllarý Ankara'da yaþayanlardaným. Ben de duramayýp yazanlardaným. Öykünüz o yýllar kadar güzel. Bu tür hikayeleri okudukça o sevecenliðin aslýnda bizimle beraber büyüdüðünü görüyorum. Rollerimiz deðiþti belki.

:: Tebrikler...
Gönderen: Barýþ ALPAN / Ankara/Türkiye
28 Nisan 2006
Sayýn Çetiner, yazýnýzý okurken pek de yaþayamadýðým bir dönemi gözümün önüne getirdim. Çünkü ben sözünü ettiðiniz "bol sýfýrlý yýllar"ýn çocuðuyum. Belki de bu yüzden sizin sancýnýzý çok yaþayamadým. Benim çocukluðumda Dallas da yoktu Uzay Yolu da... Ben o sözünü ettiðiniz klonlardan biriyim belki de. Kendimi bir parçasý olarak hissettiðim bir mahallem yoktu. Yani demek istediðim, yaþadýklarýnýzý yaþayamamýþ biri olarak bir yandan o yýllarýn saf ve bozulmamýþ atmosferine özlem duyarken, bir yandan da deðiþmenin sancýsýný hissetmeyiþime sevindim. Baþarýlarýnýzýn devamýný diliyorum...

:: anýlar
Gönderen: sevil coþkun / Ýstanbul/
6 Mart 2006
Sevgili Alp Çetiner, 80'ler...diyerek baþlamanýz,biz yaþlardakilerin okumasý için baþlý baþýna bir neden sanýrým.Son yýllardaki nostalji yolculuðumu,sizinle bir kez daha yaþamýþ oldum.Bir ben miyim dediðim anda çýktý karþýma yazýnýz.Gittim,çocukluðuma,gençliðime,anlatýlasý nice çok ana. Yazýnýza öykü demekten çok aný demek daha yerinde olur sanýrým.Biraz da vijdan muhasebesi var sanýrým içinde.Yine de paylaþmanýz çok güzel.Devam etmeniz dileðiyle...Baþarýlar...

:: ANILAR
Gönderen: Kâmuran Esen / Bolu/Türkiye
2 Mart 2006
Merhaba Sevgili Alp Çetiner; Yazýnýz bana çocukluðumu anýmsattý.Büyük bir zekle okudum.Benim de bir Ýsmail Abim vardý, çocukluk yýllarýmda.Onun girdiði oyun grubu, oynanan her oyunu, her maçý kazandýrdý.Bize, söðüt dalýndan yaptýðý düdük; çok güzel öterdi.Baþkalarýnýn yaðtýklarý "böð böð" diye ses verirken; Ýsmail Abi'nin yaptýðý düdükler, itfaiye sireni gibi ses verirdi......Anlatýmýnýz çok baþarýlý, tasvirler mükemmel.Yazým kurallarýný ve noktalama iþaretlerini eksiksiz ve yerli yerinde kullanmýþ olmanýz, ayrýca övgüye deðer......Baþarýlý çalýþmalarýnýzýn devamýný dilerim.Sevgiyle kalýn.....Kâmuran Esen




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn kent kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Yazar ve Bir Bardak Soðumuþ Çay
Zorunlu Görev
O Tepelerde
Þehir Vokabüleri
Bir Tasvir Ya da Efsanenin Ölümü

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Tuhaf Gerçek
Hayat Ýnsana Neler Gösteriyor!
Büyük Bir Yazarýn Ölümü Üzerine
Hayatýn Anlamý
Hayat Ayrýntýlarda Gizlidir
Doðu - Batý
Sevgili Günlük!..
Yabancý Bir Gezegendeki Tuhaf Canlýlar
Aþk Þarkýsý
Meleðin Ziyareti - 3

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Duvar [Þiir]
Muhteþem Doðu [Þiir]
Ebedî An* [Þiir]
Þu Dil Sorunu Dediðimiz... [Deneme]
Binbir Gece Masallarý Kime Ait?.. [Deneme]
Tüketim Toplumu Üzerine [Deneme]
Kitap ve Kelimeler [Deneme]
Porselen Bebek [Deneme]
Sanatýn Ýfade Gücü [Deneme]
Sanat Eseri, Ýzleyici ve "Gerçek" [Deneme]


Alp Çetiner kimdir?

Bir kiþinin kalbinde yer edebilirsem, kendimi boþuna yaþamamýþ sayarým.

Etkilendiði Yazarlar:
Halil Cibran, Tagore, Borges, Hesse, Tanpýnar, Nabokov, Lermontov, Salinger


yazardan son gelenler

bu yazýnýn yer aldýðý
kütüphaneler


yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Alp Çetiner, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.