Dünyada birbirinin eşi ne iki görüş vardır, ne iki saç kılı, ne de iki tohum. -Montaigne |
|
||||||||||
|
Şiir, halkımızın yabancı olduğu bir konu değil. Hatta denilebilir ki, nüfusunun %99’u şair bir ülkeyiz; insanı âşık olduğunda derhal şiire sarılan, yani bir anlamda “Aşk’ı şiir sanan” kaç ülke sayabilirsiniz? “Şiir’i aşk sanan” dersek belki kimseye haksızlık etmemiş oluruz. Çünkü şiir söyleyenlerine “Âşık” adı veren ender ülkelerden biriyiz her halükarda. Peki, piyasada satılan kitapların sayısına bakılırsa aslında o denli yazınsever, şiirsever olmadığımız da ortada. Şiire, yazına karşı neden böyle mesafeli/ duyarsızız anlamıyorum. Sanırım biz kendi şiirimizden, kendi sesimizden başkasını beğenmiyoruz herhalde. Bin üç yüz yirmi sekiz yılında basılmış ve o günün diliyle yazılmış bir Nasreddin Hoca fıkrası ile örnekleyelim (1): Bir gün Hoca hemame girüb bakar ki. kimse yok, canı sıkılub kayabaşı söylemege başlar. Kendine sedası güzel gelür. Kendi kendine der ki, çünki böyle hub sedam vardır, deyüb haman hemamdan çıkub toğru minareye çıkar. Vakitlerde öyle vakti imiş. Temcid okumağa başlar. Bir adam aşağıdan bakar ki, bir adam vakitsiz temcid okur. Behey nadan, böyle kiraye seda ile vakitsiz temcid okunur mu? - didikte Hoca haman aşağı inüb eyder: Ah, ne ola idi, bir hayır sahibi bir hemam yaptırsa idi, bizi bu kireye sedadan kurtara idi, - dimiş. Şimdi bu fıkranın elbette şiirle doğrudan ilgisi yok. Fakat Nasreddin Hocanın esprilerinde hep şiirce bir eda vardır. Hani sormuşlar, “Hocam Kışı mı seversin, yazı mı?” Demiş ki, “baharın suyu mu çıktı?” Hoş bir dize de olabilirdi bu kanımca. İllaki şiiri Nasreddin ile bir araya getirmek istiyorum ya, bir fıkra da ben uydurayım: Hoca’ya sormuşlar “romanı mı seversin, öyküyü mü?” “Niye şiirin suyu mu çıktı?” demiş. Sahi Hoca’nın şiirle arası nasıldı hiç merak ettiniz mi? Kayabaşı okuyan bir kişi şiiri sevmez mi? „Rivayet olunur ki, Hoca her ilimde mahir ve her kanda kâmil imiş. Talebe kendinden ders okutmak istedikde kudurinden başka kitab okutmaz imiş. Bazıları dirler, kuduri okudurken keşf ü keramet sahibi olmuş. Kuduri okutmasınıñ sebebi bu imiş dirler“ Kuduri (362-428h.) kimdir derseniz; Münazara ve mübahasayı (tartışmayı) çok arzu eden, hatta yaşamının büyük bölümünü böyle geçirmiş, çok güzel bir ifadeye sahip olduğundan, tatlı beyanları ile birçoklarını“ (2) söylediklerine ikna edebilen bir kişi. Tevekkeli Nasreddin Hoca’nın ikna yeteneğini nasıl geliştirdiği belli. Ama şiir konusunda pek yetenekli olduğu söylenemez: Gerçi esin/ ilham perilerinin zaman zaman kendisini ziyaret ettiği fıkralarından anlaşılıyor, lakin denemelerini kendisi de beğenmemiştir herhalde. Bakınız; Bir gice Hoca: bere meded, kalk karı mumı yakdıkda kalemi, dividi getürüb Hoca dahi yazdı. Karısı: canım efendi, yazdığını okusana, - didi. Hoca dahi: yeşil yaprak arasında kara tavuk, kızıl burnu, - dimiş. Görüldüğü gibi not ettiği dizenin şiir evreni fena değil. Yarattığı renk kontrastı resim sanatından da az çok anladığını ele veriyor. Çevre duyarlılığı üst düzeyde. Yeşil fon önünde siyah rengin simgeselliği kızıl renkle vurgulanmış. “Burun” sözcüğünün gönderme yaptığı alan ise oldukça geniş: burun içkiden mi kızarmış, yediği tokattan mı anlaşılmıyor. İnsan her şeye burnunu sokarsa başına kırmızı bela mı gelir demek istiyor, yoksa tavuk gibi eşelenirsen, ibiğini etini bir güzel kızartırlar mı demek istiyor, kim bilir? Gördüğünüz gibi çağrışım yelpazesi oldukça genişlemeye eğilimli. Bu şiir kırıntısının tek bir kusuru var, çok kısa ve tek örnek. Bir başka fıkrasında Farsça şiir bildiği iddiasıyla karşımıza çıkar, ama dinleyenlerin tepkisinden pek başarılı olamadığı anlaşılıyor: Bir gün Hocaya bir kaç efendiler gelüb eyderler: Sen okur yazarsıñ, amma farisi bilmezsiñ. Hoca eyder: Niçün bilmem?! Eger bilürseñ beyt oku diñleyelim, - dirler. Hoca bunı okur. Beyt: Reftem becay serviler gördüm/. tokuz hordadem amed/ Teyr kaçı abarladım/ bir kaçını tarla mireved (Bir yere geldim serviler gördüm/ Dokuz mayısım geldi/ Bir kaç kuşu aparladım/ Bir kaçı tarlaya gitti)**,- didikte mollalar: eyvallah, - deyüb deyüb giderler. Gerçi Nasreddin Hoca’nın fıkraları genellikle şiirsel bir söyleyişi barındırıyor, daha doğrusu esprileri yan yana, alt alta getirdiğinizde bile lirik bir edaya ulaşıyorsunuz, ama o kadar. Daha çok acemi bir şair olarak fazla zorlamamış kendini Hocamız benim gibi. Hani meşhur bir fıkrası vardır onun: Bir gün Hoca biriniñ bağında zerdalı agacına çıkub yer iken sahibi gelüb: bere herif, neylersiñ bunda? - didikde Hoca iyder: Bülbülim, öterim, - dir. Bağcı: öt bakayım, - dir. Hoca dahi ötmege başlar. Herif görüb: behey adam, bu terennümdir, - didikde Hoca iyder: Acemi bülbül bu derece öter, - dimiş. İzninizle yazıyı Hoca’nın esprilerinden kotarılmış bir şiirle bitirelim: Nasreddin Hoca'nın Şiiri Ye kürküm ye, Parayı veren düdüğü çalar; Düşmesem inecektim, Sen de haklısın. Hiç ipe un serilürmi? İşte, virmege köñlüm yokdır. Ben kendimi balık sandım, Keşki her gün bayram olsa! Bugün ayın kaçudur? Bilmem, ay alub satdığım yokdur. Eski ayları niderler? Kırpar da yıldız iderler. Savuluñ kardaşlar, karnımda yanğın var! Ağaçtan öte yol vardır. Zahirde ikram kürkedir, te’amı dahi ol yesün Aşıñ kim yedise gerdege ol girsün! Yorğan getdi, gavğa bitdi, Öte dünyada ne var?- didikde, Katırlarını ürkütmezseñ, bir şey yokdır, Tavşanıñ suyınıñ suyıdır. Al abdestini vir pabucımı! geç, yigidim, geç, Halt itme yüri var nar getür Yetişmek isterseñ, sen dahi nışadır sür. --------------------------------------- *) 13 Mayıs 2006 tarihinde Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde gerçekleştirilen III. Troia Şiir Günleri’nde sunulmuştur. **) Farsçadan çeviri için Prof. Dr. Mikail Bayram'a çok teşekkür ederim. 1) Fıkralar “Meşhur ve Mütearif Hoca Nasreddin Letaifi.”, Folklor / Edebiyat, 2, Çevirimyazı: Naile Hacıyeva . Yay. Haz.: Ali Osman Öztürk, 10, Temmuz-Ağustos 1997: 133-154’den alınmıştır. 2) Hanefî imâmlarından Ebu Hamid İsfahanî ile birçok sohbetlerde bulunmuşlardır. Hanefî mezhep olup birçok büyük meşayihten hadîs-i şerif rivayet eylemiştir. Hatip Bağdadî, kendisini büyük me şayihler zümresinde zikretmişlerdir. http://www.davetci.com/d_biyografi/biyografi_kuduri.htm
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |