Yaşamın her anı hakkını ister. -Goethe |
|
||||||||||
|
Bu yazımda 2002 seçimlerinden bu yana, bugün itibariyle meclise giren partilerimizin tutumlarını değerlendireceğim. Önceliği 2002’de dışarıda kalan Milliyetçi Hareket Partisi’ne verip ardından 2002’den beri muhalefet yapan Cumhuriyet Halk Partisi’ne geleceğim. Sonunda da Tayyip Erdoğan’ın AK Partisi’ni inceleyeceğim. Bildiğimiz gibi MHP 2002 seçimlerinde %8.3’lük oy almış; ülke barajını aşamadığı için de meclise girememişti. MHP oylarındaki o düşüşün temel sebebi olarak gördüğüm şey, 1999 seçimlerinden sonra girilen koalisyon hükümetinde idam cezasıyla ilgili kararlarda, verdiği sözlerin aksi davranması idi. Çünkü MHP, milliyetçiliğin en şiddetli savunucusu olmakla birlikte, 1999 seçimleri öncesinde de terörist başını asacağına dair sözler vermişti. İdam cezasının kaldırılması, bu açıdan MHP tabanında büyük memnuniyetsizlik yarattı. O dönemde, siyasi saygı kültürü en gelişmiş liderlerimizden biri olan Bahçeli’nin yapması gereken şey, koalisyonu yıkıp, tabanına verdiği sözleri tutmak adına erken seçim kararı almak olmalıydı. Buradan hareketle, 2002 seçimlerinde alınan %8.3’ün, MHP’nin kemikleşmiş,değişmeyecek oyları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2002’den sonra köşesine çekilen MHP, seçim kararının alınmasıyla boy göstermeye başlamış, yabancılara toprak ve KİT’ler satımları konularıyla, AK Parti’nin son dönemlerde göstermeye başladığı antidemokratik tutumdan ve ortaya atılan “laiklik elden gidiyor” iddialarından da ülkesini seven bir kesim olduklarını belirterek pay çıkartmaya çalışmıştır. Her şey iyi giderken, başkan Bahçeli’nin Erzurum mitinginde terörist başının idamıyla ilgili olarak tepkisini ortaya koyması ve miting alanına “ip fırlatması” oylarını kuşkusuz ki düşüşe geçirmiştir. Milliyetçiliğin kuvvetli olduğu Erzurum, Trabzon gibi kentlerden bile bu olayın da etkisiyle ancak 1’er milletvekili çıkartabilmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi’ne geldiğimizdeyse dünya üzerinde lideri ayrıldıktan sonra oylarını artıracak tek partinin CHP olacağı iddialarıyla karşılaşıyoruz. Tabanla kucaklaşamayan Deniz Baykal, elitist bir demokrasiyi ve parti içinde de bürokratik oligarşiyi sürdürmekte ısrar etmektedir. 2002 seçimlerinde %19.4 oy oranıyla meclise giren iki partiden biri olan Deniz Baykal CHP’si, 2007de oylarını %20.8’e çıkarmış olsa da milletvekili sayısında, MHP’nin de meclise girmesinden etkilenerek, büyük bir düşüş gerçekleşmiştir. DSP ile de seçim ittifakı yapan CHP, DSPli grubun da istifasının ardından 99 milletvekiliyle yoluna devam etmek zorunda kalacaktır. 2002 seçimlerinin ardından mecliste AK Parti’ye muhalefet yapma görevini alan CHP, “siyasette muhalefet” konusunda çığır açan bir tutum sergilemiştir. “İyiye de kötüye de karşı çıkarız” görüşünü benimsemiş gibi, AK Parti grubunun getirdiği hiçbir teklife sıcak bakmamış, cumhurbaşkanlığı seçimi süresinde uzlaşmaya yanaşmayan AKP’ye karşı siyaseti mahkemelere taşımış, kötü muhalefeti yüzünden cumhurbaşkanı Sezer’i de CHP'nin Çankaya bürosu gibi çalışmaya mecbur bırakmıştır. Hepimizin bildiği gibi, Türk halkı ezilenin ve mağdur düşenin her zaman yanında olmuştur. Başında bardak kıran saçma sapan yarışmaların kaybedenleri, cinayet işlemiş ve pişman olduğunu söylemiş Pop Starlar her zaman bağra basılmış, affedilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde yürütülen yanlış siyasetin, CHP’ye bedeli olarak da AKP, 2007 seçimlerinde oylarını %11.6 artırmış, son 50 yılın rekorunu kırmıştır. 2007 seçimlerinde oyunu onca cumhuriyet mitinglerine ve yapılan eylemlere, muhalefetlere rağmen ancak %1.4 artıran CHP’nin başkanı Deniz Baykal, kendi memleketi ve belki de en güvendiği il olan Antalya’yı bile AK Parti’ye kaptırmış, yalnız 5 ilde birincilik yakalamış ve inatla şu dönem itibariyle susmayı seçmiş, bugüne kadar istifa etmeye ise hiç yanaşmamıştır. Eski siyasetçilerin ve yorumcuların görüşlerine göre de, kendisi, ileriki günlerde ortaya çıkıp “Biz oyumuzu yükselttik, herhangi bir sorun yok. Gün çalışma, muhalefet etme günüdür.” deyip meclise doğru yol alacakmış. 2002 seçimlerinin bize gösterdiği, halkın, artık eski liderleri, kavgayı, istikrarsızlığı istemediği olmuştur. CHP’yi bir dönem şaha kaldıran, ardından Demokratik Sol Parti’yi kurup herkesin korkulu rüyası olan rahmetli Ecevit bile 2002’den yenilgiyle ayrılmıştır. Anayasa fırlatma krizi ve ardından yaşanan ekonomik buhran, uzlaşmaya yanaşmayan koalisyon kolları yüzünden yılların tecrübeli siyasetçisi Ecevit bile mağlup olmuştur. Burada Cumhuriyet Halk Partisi’nin yapması gereken şey, artık daha seviyeli bir muhalefet anlayışı izlemek ve gelecek seçimlere “iktidar olma iddiasıyla girmek” olmalıdır. Deniz Baykal’ın istifa etmesi, milletin bütünü ve CHP’nin de tabanı tarafından kabul edilen ve istenen en büyük gerçeklik olarak önümüzde dursa da bunun mümkün olmayacağını bildiğim için bu savım üzerinde daha fazla yorum yapmayacağım. Adalet ve Kalkınma Partisi’ne geldiğimizdeyse 9 ayda kurulmuş, yayılmış, 2002 seçimlerine az bir zaman kala 41 ilde teşkilatlanmasını tamamlayabilmiş bir partinin aldığı tarif edilemez oy miktarıyla karşılaşıyoruz. 2002’nin ardından alınan oyun %34 olması ve oyların çok büyük bir kısmının mecliste temsil edilmemesi birçok çevrede 4.5 yıl boyunca eleştirilse; ülkenin dört bir yanında AKP iktidarının köylüyü, çiftçiyi, esnafı, emekliyi, memuru, işçiyi bitirdiği, sadece büyük sermayenin hizmetine çalıştığı söylense de 2007’de AK Parti, oylarını %11.6 artırarak rekor bir sayıyla %46.7’ye ulaştırmıştır. Bu durumda AK Parti’ye oy vermeyen herkesin aklında yanan “ampul”de ise beliren tek şey, “Bu milletin dertlerine ne oldu? Demek kimsenin hiçbir sıkıntısı yokmuş.” olmuştur. Seçimin sadece ve sadece bir yıl öncesinde fındık fiyatlarından şikayetçi olup eylemler yapan, polisten cop yiyen, üzerine su sıkılan Ordulu bile AK Parti'ye, 7 milletvekilinden 5’ini vermiştir. Geçtiğimiz 4.5 yıllık AKP iktidarında birçok iyilik olduğu gibi “bence” bunlardan daha fazla da kötülük yapılmıştır. Yolsuzluğa,yoksulluğa ve yasalara çare bulmak vaadiyle başa gelen AKP, ne anayasayı değiştirmiş, ne yoksulluğa çözüm bulmuş ( Aksine zengin-fakir dengesini daha da sarsmış ) ne de yolsuzluğun önüne geçebilmiştir. ( Ki burada AKP içindeki önemli isimlerin karıştığı yolsuzluklar bile sayıldığında eskisinden uzun bir liste oluşturulabilir. Hepimiz takdir ederiz ki Kemal Unakıtan’ın ismi bile yeterlidir) Karadeniz Sahil Yolu Projesi’ni sonunda tamamladıklarıyla övünen ve Rize’den bağımsız milletvekili adayı olan Mesut Yılmaz’a burada taş atan Tayyip Erdoğan, halkın gözünde bir kademe daha yükselmiş, “icraat yaptı” görünmüştür. ( Burada koalisyonlar döneminde halledilemeyen “tüm yolun tek müteahhide verilmesi zorunluluğu” sorununu tek başına iktidar olmanın verdiği güçle çözen ve yolu parçalayıp geri kalan %65’i tamamlayan AKP iktidarına ne söylemeye çalıştığım açıktır. ) İstanbul için de söylenebilecek önemli bir söz vardır. Bir gecede tüm İstanbul’un AK Parti bayraklarıyla donanması, kuşkusuz sadece partililerin yardımıyla gerçekleşmemiştir. Büyükşehir belediyeleri de İstanbul örneğinde olduğu gibi, tüm yurtta, haksız bir rekabetle AK Parti reklamı yapmışlardır. Medyanın durumundan ise bahsetmeye gerek bile yoktur. AK Parti’nin Demokrat Parti’ye vurduğu büyük darbenin hazırlığı da Trabzon mitinginde yapılmıştır. Tamamen bir mizansen havasında gerçekleşen konuşmada, kim olduğunu bilmediğimiz ( Trabzonlu olduğu AKP tarafından iddia edilen ) bir işadamı, yıllar önce bir müzayededen aldığı Adnan Menderes’in eski saatini Recep Tayyip Erdoğan’a takmış, AK Parti’nin, Menderes’in Demokrat Parti’sinin çizgisini yürüten tek parti olduğunu iddia etmiş, böylece kararsız olan ANAPlı ve eski DYPli seçmenin AK Parti’ye yönelmesi gerektiğinin sinyallerini yakmıştır. ( Ayrıca burada şahsi fikrim, AK Parti’nin Demokrat Parti geleneğiyle uzaktan yakından alakası olmadığı yolundadır. Bir kere Demokrat Parti liberal demokrattır, AK Parti ise muhafazakar demokrattır. Ama AK Parti’nin Demokrat Parti’nin devamı olduğu ve Tayyip Erdoğan’ın da Menderes’in, Özal’ın takipçisi, yeni dönem temsilcisi olduğu diretilirse de soracağım soru, “Tayyip Erdoğan eğer bu geleneği bu kadar benimsiyorduysa, o zaman neden Demokrat Parti geleneğinden değil de Milli Nizam geleneğinden yetişti?” olacaktır. ) AK Parti’nin cumhurbaşkanının seçilmesi döneminde takındığı antidemokratik tavrına rağmen, arkadan gelen e-muhtıra ve 367 tartışmaları kuşkusuz ki alınan oyların katlanmasına yardımcı olmuştur. Şu anki durumda, genel seçimden önce uzlaşma yapılacak denmesine rağmen, eğer AKP sözünden vazgeçerse de, seçim için aranan 367 her koşulda bulunur, AK Parti adayı da istenildiğinde seçilir. Burada Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili aday listelerinin hazırlanmasından beri yürüttüğü yenilikçi tavrını koruması ( Bülent Arınç hariç milli görüşlü tüm milletvekilleri tasfiye edilmiştir. ) kabineyi yenilemesi ( öğretmenine hakaret eden bir milli eğitim bakanı, yolsuzlukları tartışılan bir maliye bakanı, hızlı tren faciasıyla hezimete uğramış bir ulaştırma bakanı ve daha sayılabilecek bir sürü yanlış bakan, AKP’ye bugüne kadar, psikolojik olarak zarar getirmiştir. ) ve seçim sonuçlarının ardından yaptığı konuşmada belirttiği gibi “herkesin” lideri olmaya çalışması gerekmektedir. AK Parti’nin üzerine eskisinden daha çok sorumluluk bindiği kuşkusuzdur. Fakat iddia edilebilir ki halkın bu tercihi -AK Parti’ye duyulduğu iddia edilen sonsuz güvenin ötesinde- iyisiyle kötüsüyle yaratılan istikrar ortamına alışılmasından, kavgacı liderlerden artık haz edilmemesinden, koalisyonlardan yaka silkinmesinden, ezilenin arkasında şartlı şartsız durulmasından, Türkiye’nin sağa çeken bir ülke olmasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda CHP’nin de MHP’nin de büyük bir hezimet yaşadığı net bir şekilde ifade edilebilir. Unutulmaması gereken tek şey ise; bir zamanlar %47 ile iktidara gelen ANAP’ı da “bu halk”ın %’5lere düşürmüş olduğudur. Saygılarımla...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nazlı usta, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |