Barışı bulacağız. Melekleri duyacağız, göğün elmaslarla parladığını göreceğiz. -Çehov |
|
||||||||||
|
Vatandaş, bir ülkeye vatandaşlık bağı ile bağlı olan bireyleri anlatmaya çalışan bir kavramdır. Vatandaşlık ise, anayasadaki hak ve yükümlülükleri yerine getirme noktasında somutlaşan, bir ülkede politik kurumların bir parçası olmak eylemidir. Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan itibaren yapılmaya çalışılan şey de, bu kavramın oturtulmaya çalışılması olmuştur. Fakat bunun içeriğinde dönem dönem çeşitli farklılıklar olduğunu görüyoruz. Vatandaşlığın yerleştirilmesi çalışması II. Meşrutiyet’ten başlamış, günümüze değin sürmüştür. Eğitimin ve benliğin gelişiminin gerçekleştiği ilk ve en önemli yer olan ilkokullar da bu süreçte temel taş olmuşlardır. Yazar, Türkiye’de vatandaşlığın yerleştirilmesi sürecinde, örnek olarak Fransa’nın alındığını iddia eder ve onlarda da asıl hedefin öncelikle yurtseverlerin telkin edilmesi olduğunu söyler. Yapılmaya çalışılan şey, medeni bir vatansever yaratmaktır. Bunun için de tarihe, liderlere, kriz zamanlarında yaşananlara ve düşmanlara bolca atıfta bulunulmuştur. Yurttaşlığın bir yaşam biçimi haline getirilmesine çalışılmıştır. Türk Dili Dergisi yazarlarından Yılmaz Karaçalı da, yurttaşlık bilincinin sağlanmasında atılacak ilk adımın dil ve tarih öğretimi olduğunu savunur. Birliktelik yaratabilmek için çağdaş eğitim verilmesi gerektiğini iddia eder. Füsun Üstel yurttaşlığı açıklarken yazısında, üç önemli ayrıma dikkat çeker: makbul yurttaşlık, sivil yurttaşlık ve militan yurttaşlık. Ona göre siteye bağlılığını gösteren, düşman bilincine sahip, görevlerini bilen bir vatansever, militan bir yurttaştır ve o makbul olan olmaya yaklaşmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmaya çalışılan temel şey de, yaratılan yurttaşın bir şeyler istemekten çok, yerine getirmesi gereken ödevleri olduğunu bilmesidir. 1940lı yıllara kadar vazifelerle donanmış bu yurttaşlık süregelmiştir. Tehdit teması ise yurttaşlık bilgisi içinde enteresan bir noktadadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında düşman olarak gösteren tek devlet Yunanistan olmuş, iç tehditlerin ise adından bile bahsedilmemiştir. Buna karşılık, 80 sonrası dönemde birçok noktada değişiklik gösteren sistemin düşman tanımında da genişlikler göze batmıştır. 1930lara kadar ise yurttaşın kim olduğu bile açıklanmamıştır. Milletle yurttaş, diğer dillerde tek bir sözcükle ifade edilen bir terim iken; Türkçe’de farklı anlamlarla yüklü, zaman zaman da farklı siyasi kutuplardaki insanların başvurdukları bir aidiyet kelimesi olarak karşımıza çıkmıştır. Buna karşılık, devletin asli unsurlarından biri olan “vatan” kelimesinin kullanımında da temel ayrımlar olmuştur. Bu noktada da; fikri vatan ve maddi vatan gibi farklı tanımların kullanıldığı görülmüştür. 1950lere kadar devam ettirilen bu yurttaşlık eğitiminde, tekrar vurgulamak gerekirse, temel amaç; milli bir yurttaş bilinci geliştirmek, Türk tarihini zaman zaman abartılarla ve aşırılıklarla süsleyerek, çarpıcı hale getirerek hayranlık uyandırmak, orduyu sevdirmek ve askerliğe yüklenen önemi kavrattırmak olmuştur. Bugün de hâlâ teredilmeyen, ışıltılarla süslenmiş bir zaferler dizisi olarak gösterilen Türk tarihi, öğrencilerde şüphe yaratabileceği için yapılması gereken şey, sistemin olumlu ve olumsuz tüm özelliklerinin adil bir şekilde anlatılması olmalıdır. 50lerden sonra politika yavaş yavaş değişemeye başlamış, sınırlar içideki yurttaşlık vurgulanmıştır. Makbul yurttaşlık militanlıkla çevrelenmemeye çalışılmıştır. Kamusal alan ile özel alan arasına mesafe konmuştur. Atatürk’ün başlattığı aydınlanmacı yurttaşlık hareketinin ileriki yıllarda kesintiye uğradığı ve eğitim politikalarına, hedefi şaşmış ve güvensiz bir şekilde yansıdığı söylenmiştir. İşte, 80lerden sonra, darbeci yönetimin çok eleştirilen dini öne çıkarma eylemleri yurttaşlık üzerinde de etkisini göstermiş; yurttaşlık tanımının içine artık din de eklenmiştir. Irka ve dine büyük bir önem veren yeni tanıma göre insanlar her zaman için kendi ırklarının iyiliğini isterler ve dini birlikte oldukları bireylere daha çok yardım ederler. Ayrıca bir başka değişim de yukarıda da bahsettiğimiz düşman anlayışındaki gelişme olmuştur. İç tehdidin de ilk olarak adı geçmiştir. Sonuç olarak Füsun Üstel’in bu makalede üstüne basa basa vurguladığı şey; cumhuriyetin ilk yıllarında bir yurttaşlık bilincinin yaratılmasına, 80lerde ve sonrasında ise bunun yerleştirilmesine çalışıldığıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © nazlı usta, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |