Yaşamak ne güzel şey be kardeşim. -Nâzım Hikmet |
|
||||||||||
|
13 Kasım 2007 tarihli “Peynir yiyen polis” başlıklı yazımızda Keles’te vatandaş şikâyetini ve gözlemlerimizi bu sütunlardan aktarmıştık. Olayın hukuki süreci sürerken kimseyi suçlu ya da masum ilan etmek bizim görevimiz değil elbette. Olayın soruşturmasını yapacak olayın doğruluk payını ve olabilirliğini çözebilecek, en azından bundan sonra yaşanmasını engelleyecek âlicenaplıkta büyüklerimiz var. Suya sabuna dokunmayan, yara kabuğu kaldırmayan sütü kaymak tutan tatlı tatlı yazılar yazabilirdik. Ancak gördüklerimizi en azından ters giden bir şeyleri söylemezsek, şikâyetleri yazmazsak bize verilen görevi ne denli yapmış oluruz vicdanımıza yaslanıp sormak gerekir. Basın Kanunu’nun 3. maddesinde “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.” İbaresi yer alıyor. Bu durumda bir yazar haberin kaynağı olan olayı yorumlayıp yaymaya teşvik edilmiştir. Köşe yazarları da yazılarındaki çıkış noktalarından hareketle çeşitli çıkarımlarda bulunurlar. Yargılama kısmı onların yapacağı iş değildir. Yazının tamamının değerlendirilmesiyle de çeşitli sonuçlara varılabilir. Bunlar toplum düzeninin daha iyiye ve güzele gitmesine yönelik çıkarımlardır. Yazdığımız yazı sonucunda hukuki süreç başlatıldı ve olayın soruşturması sürüyor. Her soruşturmanın sonucunda bir şeyler çıkmasını beklemek, ufuk çizgisini elimizle tutacağımızı sanmaktan farksız bir durumdur. Kimisi konuşmak istemeyecek, kimisi “Aa! Ne iyi yazmış” diyecek, kimisi de “ İşi mi yokmuş, ona ne oluyormuş” diyecek. Olumlu eleştiriler, olumsuz eleştiriler ve yüzünü saklayan eleştiriler gelecek. Ülke menfaatlerini, kurumların sağlıklı işleyişini ve vatandaşın sıkıntılarını göz önünde bulundurarak yazmaya ya da görevimiz her ne ise onu yapmaya devam edeceğiz. Arada bahsettiğimiz üzere suya sabuna dokunmayan yazılar da yazarız, gerektiğinde suya da sabuna da dokunuruz. Temizlenmek için su ve sabun şart! Müslüman parfümden önce temizlik kokmalı. Pis kokuların üzerini yapay kokularla kapatırsak bir gün mutlaka bir yerlerden sızar. Öğretmenler Günü Geçtiğimiz cumartesi günü Öğretmenler Günü’ydü. Ülkemizde öğretmen okulu ilk kez 16 Mart 1848'de açıldı. O günden bugüne sayısız öğretmen yetişti. Elbette kimisi eksik kimisi fazla geldi. Ama ne olursa olsun öğretmenin toplum içinde ayırt edici bir ağırlığı olmalıydı. Nitekim Keles’in bir önceki kaymakamı Sayın Onur Kökçü’nün bize dert yandığı konulardan biri de köy öğretmenlerinin saygınlığını yitirmesi; köydeki en bilgili ve eğitici kimliğinin kılık kıyafetine bile yansımaması yönündeydi. İstisnalar var elbette. Bu Onur Bey’in tespitiydi. Öğretmen sadece sınıfta değil her yerde öğretmendir. Çocuklar ailelerinden çok öğretmenleriyle birlikte oluyorlar. Onlara iyi model olmalılar. Okul çağı gelişimi gördüğü özellikleri kavramaya yönelik. Öğretmenlerimizin sayısız görevleri var ve bu görevleri onlar daha iyi biliyorlar. Öğretmenlerimizin her gününün Öğretmenler Günü heyecanında geçmesi dileğiyle...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yunus Emre Coşan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |