Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk |
|
||||||||||
|
Yazımı tabiatın yeşermeye başladığı bir günde kaleme aldım. Orta Asya’dan Balkanlara kadar uzanan coğrafyada her millet kendine has kültür özellikleriyle kutluyor bu günü. Dünyada gece ve gündüzün eşitlendiği bu günde kültürlerin eşitlenmesi gibi bir durum arzuluyor insan. Ben de arılar gibi her kültüre konmak ve hepsinin lezzetini tatmak istiyorum. Üzüm hoşafı içip emperyalizme karşı savaşan dedelerimizin kıymetleri henüz bilinmezken… Ben, Özbek pilavının lezzetini Çanakkale’nin serinliğinde arıyorum. “Çanakkale” demişken aklıma geldi. Vakti zamanında Japonya’dan çocukları Çanakkale şehitliklerine ziyarete getirirler. Öğretmenleri hayran kalırlar destanlarımıza. Her adımı ayrı bir şeref olan Çanakkale’yi dolana dolana bitiremezler. Conkbayırı’ndan, Anafartalar’a… O tabyadan, bu tabyaya… Sonra dayanamaz içlerinden biri: “Biz çocuklarımızı Hiroşima’yı anlatarak yetiştiriyoruz, eğer böyle bir destanımız olsa Japonya bu kadar daha gelişirdi.”diyor. Evet, henüz milli bilinci anlayamamış ulus devleti ile karşı karşıyayız. Bu çok ciddi bir sorun. Bir taraftan Osmanlı unutturulurken bir taraftan da batının medeniyet salıncağına tutunmaya çalışıyoruz. Yani ayaklarımız yere sağlam basması gerekirken, ayaklarımız yere basmıyor bile. Havada sallanan yeni bir kültür inşa edilmeye çalışılıyor. İşte nevruz günleri yılardan beri bu günlere rast geliyor. Ergenekon’dan çıkışı simgeleyen demirler dövülüyor, Bazen de “öteki Türkiye’de” bankalar dövülüyor. Bir tarafta bu güzel efsanemize dalarken bir tarafta da Ergenekon operasyonları sürüyor. Yargı kimisine göre buyruk alarak işini yapıyor, kimisine göre görevi olduğu için. Aynı sözü söyleyenler bazen tam tersini söylüyor. Kimin nasıl işine gelirse… Öyle gidiyor. Ülke pek parlak değil. Ülkeler pek parlak değil. Dünya hiç parlak değil. Hele insanlar hiç mi hiç, parlak değil. Şeyh Edebali’yi anımsıyorum. Osmangazi’ye nasihatlerini duyar gibi oluyorum. Kimisi çıkıyor gençlik programlarında saplantılı düşüncelerle fikrini söylüyor. Üniversiteli tartışmalarına yakışmayan laflar ediliyor. Bir tarafta kamu binaları taşlanıyor. Yenigün’de bildik, eski görüntüler. “Hayır,” diyorum. Böyle olmayacak. Demir dövmekle, ateş üzerinden atlamakla olmayacak. Şeyh Edebali bir daha gelmeyecek. Çanakkale serin sularından selamlamayacak. Biz parti programlarının okunmadan partilere oy verildiği bir ülkede yaşıyoruz. Eşi hangi partiye oy verdiyse o partiye oy veren analarımız, ninelerimiz, kadınlarımız oldu. Ve hâlâ var. Ve hâlâ “bizim oyumuzla eğitilmemiş bir insanın oyu aynıdır,” diyen bir nesil var. Nasıl aynı olsun efendim. Ancak kömür çuvalına sen de oy verirsen öyle aynı olur. Ergenekon, Nevruz, yargı, partiler… Şükürler olsun ne kadar gündemi zengin bir ülkeyiz. Ben 21 Mart’ı, uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul ediyorum. Çanakkale de yatan doğulu ve batılı. Türkiyeli dedelerime selam olsun. Torunlarınız sizi anlayamıyor ya, gücüne gidiyor insanın. Göçmen kuşlar! Artık bahar geliyor. Gelin kuzeye. İnsanı yüceltin ki devlet yücelsin…Umut sizde…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Yunus Emre Coşan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |