Bilim şaşkınlıkla başlar. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
M.NİHAT MALKOÇ Üniversiteleri değerli kılan akademik kadrolarıdır. Bu kadrolar seçkin elemanlardan oluşursa, başarı peşinden gelir. Fakat eğitimde başarılı olmak için bilgi tek başına yetmiyor. Öğretmen, eli altındakilere kendisini sevdiremedikten sonra ne kadar bilgili olursa olsun verimli ve başarılı olamaz. Hayatımızda bunun sayısız örneklerini görmekteyiz. Sevgiye dayalı otorite, korkuya dayalı otoriteden çok daha güçlü ve kalıcıdır. Seven insan, sevdiğini hiçbir zaman mahcup etmek istemez, onu güç durumda bırakmaz. Kendisini sevdiren hocalar daima başarılı olmuşlardır. Bunlardan birisi de KTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi kıymetli Hocam Ahmet Hilmi İmamoğlu’dur. Yıllarca orta öğretim kurumlarında öğretmenlik yapan İmamoğlu, altı yıl da Almanya’da kalarak yurtdışındaki insanlarımıza dil ve vicdan bilincini öğretmiştir. Oradaki çocuklar Türkçenin doyumsuz zevkini ondan almışlar, dillerini doğru kullanma gayreti içerisinde bulunmuşlardır. Ahmet Hilmi Bey, hayatını öğrencilerine vakfetmiş usta bir öğreticidir. Hayatında aldığı vazifelerin hepsini başarıyla bitirmiştir. Hiçbir zaman makam ve koltuk sevdalısı olmamıştır. Aldığı görevleri bir nöbet olarak görmüş, zamanı gelince teslim etmesini bilmiştir. Gençlerin önünü açmayı öncelikli bir davranış olarak görmüştür. Trabzon Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü de yapan İmamoğlu, uzun yıllardan beri KTÜ bünyesinde Eski Türk Edebiyatı sahasında bilgi birikimlerini öğrencileriyle paylaşmaktadır. O, zor bir sahada çalışan kıymetli bir hocadır. Farsçayı öğrencilerine öğretecek kadar iyi bilmektedir. Türkiye genelinde bile Eski Türk Edebiyatı alanında söz sahibidir. Bilindiği gibi Eski Türk Edebiyatı artık kültürel hayattan çekilmiştir. Bunun günümüzde sevdirilmesi ve ilgi uyandıracak bir duruma getirilmesi kolay olmasa gerek. Fakat o, zor olanı başarmıştır. Yüzlerce yıllık bir edebiyatın gelecek nesillere öğretilmesi için büyük bir emek sarf ederek gençlerimizin ilgisini bu alana çekmiştir. O, bugün Eski Türk Edebiyatı sahasında bilinmesi gerekenleri öğrencilerine aktarmakta, bunu bir vefa ve vazife şuuru içerisinde sevdirerek yapmaktadır. Müzeye kaldırılmış bir edebiyatı canlı ve diri kılmanın mücadelesini vermektedir. Eski harflerle oluşturulmuş onlarca çeşit metni öğrencilerine okutmaktadır. Onun gibi hocalar sayesinde eski metinler korkutucu olmaktan çıkıp merak uyandıran gizemli belgelere dönüşmektedir. Bu bir bakış açısının ve anlayış kalitesinin neticesidir. Ahmet Hilmi İmamoğlu benim de üniversiteden hocamdı. Aynı zamanda kendisiyle aynı ilçedeniz. O da benim gibi Trabzon’un Köprübaşı ilçesinde doğup büyümüştür. Üniversitenin Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümüne geldiğimde, yetiştiğim çevreden dolayı konuşmam ve yazmam çok bozuktu. Bunu doğal olarak derslere ve sınavlara da yansıtıyordum. Kendisi bir gün beni çağırarak bu bölümde okumamın çok zor olacağını, yol yakınken dönmemi söyledi. Gerçekten de çok eksiktim, kompozisyon yazmakta zorlanıyordum. Telaffuzum bozuk olduğu için insanlarla konuşmaktan geri duruyordum. Onun bu uyarısı beni çok üzmüştü. Fakat doğruları söylüyordu. Bu durumu o zamanın Edebiyat Bölüm Başkanı Nazan Bekiroğlu’yla da konuşmuştu. Bu uyarı beni ciddi bir değişime ve dönüşüme zorladı. Ya bu deveyi gütmeliydim, ya bu diyardan gitmeliydim. Gerçekten de böyle gelmişti ama bundan sonra böyle gitmezdi. Oturdum, düşümdüm, karar verdim. Hayatımda bir seferberlik gerçekleştirecektim. Gece gün okuyup yazacaktım. Nitekim öyle de yaptım. Trabzon’da günlük yayınlanan Türksesi gazetesine gittim. Gazetede yazmak istediğimi belirttim. Gazetenin sahibi merhum Ayhan Kıyak, önce tereddüt ettiyse de sonra teklifimi kabul etti. Gece gün okuyordum. Belli bir zaman sonra köşe yazıları yazmaya başladım. Yazılarım hemen her gün “Muhabbet Bağının Gülleri” adlı köşemde yayınlanıyordu. İfadelerim düzelmeye başlamıştı. Artık okumak ve yazmak, hayatımda vazgeçemediğim iki tutku olmuştu. Korkularım sevdiklerime dönüşmüştü. Bu değişim karşısında Ahmet Hoca büyük bir şaşkınlık yaşamıştı. Bu durumu her yıl yeni gelen öğrencilere anlatmayı ihmal etmez; beni yeni öğrencilerine bir model olarak gösterir. Babacan bir öğretmendir İmamoğlu Bey… Öğrencilerini baba gibi sever, onların düşüncelerine değer verir. Bugün Türkiye’nin dört bir köşesinde yüzlerce öğrencisi vardır. O, hocaların hocasıdır. Onun öğrencisi olmayı bir şans olarak görenlerin sayısı hiç de az değildir. Bunlardan birisi de benim… İyi ki onu tanımış, rahle-i tedrisatında bulunmuşum. İmamoğlu, son yıllarda hastalıklarla boğuşmasına rağmen eğitim hayatından ve öğrencilerinden hiç kop(a)madı. Böbrek rahatsızlığı yüzünden dolaşmadığı doktor, gitmediği hastane kalmadı. Hindistan’dan böbrek getirtti. Ameliyatlar oldu. Böbrek vücuda uymadı, eşinden böbrek aldı. Fakat bir türlü eski sağlığına ve zindeliğine kavuşamadı. Onlarca sıkıntıyla boğuşsa da öğretmenlikten ayrılmayı düşünmedi. Öğrencileriyle beraber olmak ona daima ilaç gibi geldi. Öğrencilerden ayrılmak onu en çok üzecek şey olsa gerek… Bugünkü öğretmenler, yani bizler ders yükünden yakınırken o, geçen yıl bir sürü hastalıkla boğuşurken gencecik bir delikanlı cesaretiyle otuz saat derse giriyordu. Fakat bu yıl sıkıntılar artarak devam etti. Artık haftada yedi saat derse girebiliyor. Lâkin, Allah geçinden versin, hayattan emekli olmadan okuldan ve öğretmenlikten emekli olmayı aklının ucundan bile geçirmiyor. Son yıllarda Ahmet Hilmi Hoca’nın başı sıkıntılardan kurtulmuyor. Geçenlerde evde internet kablosuna takılarak yüzükoyun yere yıkılmış. O sırada ayağı burkulmuş, bazı doktorlar ayağının kırıldığını, bazıları incindiğini söylenmiş. Hastaneye gitmiş, ayağını alçıya almışlar. Geçenlerde eski öğrencileri Meryem Bülbül ve Aşikâr Avcı Özgürbüz’le birlikte hocamızı evinde ziyaret etmeye gittik. Bizi görünce çok mutlu oldu, duygulandı. Yataktan kalktı, yastığa yaslandı. Bizimle o eski güleçliğiyle bir saati aşkın doyumsuz bir sohbet etti. Biz ordayken kapı çalındı. Yenilerden beş tane kız öğrencisi kendisini ziyarete geldi. Birkaç nesil öğrenci grubu bir araya geldik. Zaman ve öğrenciler değişmişti, fakat İmamoğlu Hocamız ufak tefek fiziksel değişiklikleri saymazsak eski durumundan bir şey kaybetmemişti. Ahmet Hilmi İmamoğlu, KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nde uzun seneler görev yaptıktan sonra bu bölümün kapanıp Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nün açılmasıyla KTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçmiştir. Şimdi sözünü ettiğimiz bölümde öğretmenlik vazifesini sürdürmektedir. O bütün hastalıklara rağmen son nefesine kadar öğretmenlik kürsüsünden inmeyecek gibi görünüyor. Zaten o kürsüden inince tutunacağı en büyük dalı kırılmış olacaktır. Onu bizler çok seviyoruz. Tekrar eski sağlığına kavuşması için Allah’a dua ediyoruz.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.NİHAT MALKOÇ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |