İnsanlığın hangi filizi köreltilmek istenmişse, tersine o filiz daha gür büyümüştür. -Freud |
|
||||||||||
|
Tanıştığın “sonluğun” kendisiyle, göze göze gelmenin farkındalığıyla sev beni... Ne Leyla gibi, ne de Şirin gibi... Benliğinin “aşk” tutkusuyla kavrulmasına izin vermeden, kendinden geçmeden... Elimi tuttuğunda sıcaklığımı hisset yeter! Gözüne baktığımda sığınılacak bir liman olduğunu bileyim. Aşk, mutlu olmanın bir yolu oldu modern dünya tarihinin. Huzur vermek, huzur almaktı aslolan! Mutlu olunmayacaksa geriği yoktu... Ya da mutluluk her daim rahat olmanın diğer adı gibiydi... Hasırlar düştü birbir ellerden, “tam donanımlı meskenlere” sığındı sevdiklerini söyleyenler. Sevseler de “vazgeçmek durumunda kalabilir” dahi oldular. “Olmazları” vardı çünkü... Sevgi tek başına yeterli gelmiyordu Geçti zaman... Kurumsal şirket hissiyle yaklaştık birbirimize... Utanmasak sabıka kağıtlarımızı, temiz belgelerimizi, sigorta numarımızı isteyecektik. Güven “zamane delilik paradoksu” Sonra “kart ekstresi” yeterli olmalıydı aşığın... Standarları vardı ne de olsa koruması gereken. Aşağısı olursa sakal, yukarı olursa “amennâ” Bir medeniyet denemesiydi yaratanın! Oysa bindiğimiz dalı keserken, eylemin farkında olmak gibidir yaşamlarımız. Uzun uzadıya listeler çizilir, ardı arkası bitmeyen, şatafatlı bir hayatın sonsuz atmosferinde; daha çok para, dahaçokservet, daha güzel araba, daha büyük ev, daha... Mülk sanılmış, tabusu hep imzalayanda kalacakmış gibi; Aidiyetliği kendinden muktedir bilir insan! Kendi başına aşk; soyulmuş bir aile çocuğudur. Sevgiyle bezenmedikçe, acıyla pişmedikçe, yoklukla denenmedikçe bilinmez. Ve kendi başına aşk, varlığın tek bir duyusunu kullanması gibi aciz bir meziyettir. Gormek, duymak, tatmak, koklamak ve hissetmek... “Maddi dünya tanımlamasının” bu beş verisi aşka geldiğinde bilmeyi ve anlamayı da ister. Yaşam iki ölümlünün bir araya gelmesinden çok daha yüklüdür oysa... Onu yüklü kılan “sevgi iradesinin” evrenle tecellisidir elbette... İşte o dem saraylar kaldırım kalburu, güzeller “makyaj çantasına” döner... Sevgi sonunda yanmayı getirir!.. Beğeni ise sonunda kaçmayı!. Bazen ömür boyu sürer, bazen birkaç yıl, bazen bir kaç ay!.. Sevgi ise ölümsüzdür. Tanıştığın “sonluğun” kendisiyle, göze göze gelmenin farkındalığıyla sev beni... Ne Leyla gibi, ne de Şirin gibi... Benliğinin “aşk” tutkusuyla kavrulmasına izin vermeden, kendinden geçmeden... Elimi tuttuğunda sıcaklığımı hisset yeter! Gözüne baktığımda sığınılacak bir liman olduğunu bileyim. 24.02.08 / İSTANBUL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Orhan TURAN, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |