Şahin bakışlı, ahu gözlü, şirin davranışlı ve tatlı sözlü idi. -Fuzuli, Leyla ve Mecnun |
|
||||||||||
|
Sarı odalar çalıyor şimdi. Bu yazıya Sezen eşlik ediyor. Nedense ayrılık yazılarını yazarken elimde kalem, gözlerim uzaklara bir yere düşmüş, kalbim acırken buluyorum kendimi… Gitmekten o kadar çok yoruldum ki… Hayatıma giren insanları yolculamaktan… Yaşanılanlar için teşekkür edip, sevinci hüznü, acıyı tatlıyı yanıma alıp başka sürgünlere uğurlanmaktan. Sonra… Bütün bu gitmelerin sonrasında, elimde şimdi ne kaldı diye bakıyorum. Her seferinde acıyla karşılaşıyorum…. ‘’Sen farkında olmadan benden vazgeç diyorsun.Sen ne dediğinin farkında mısın?’’ demiştin bir keresinde. Ben de farkındayım. Ben her şeyin farkındayım diyerek seni görmek istemediğin gerçekle yüzleştirmiştim. Neden? Neden ilişkimizin diğerlerinden farklı olduğuna, neden sonunun mutlulukla bitebileceğine inanmıyorsun? Gerçekten uğraştım. Mutlu bir sonla biteceğine inanmak için o kadar çok uğraştım ki her gitmeye niyetlendiğimde uzattığın eli boş bırakamadım. Yeniden diyerek varlığından, senin bu ilişkiye olan inancından güç aldım. Ama yine de inandıramadım şu yüreğimi. İnanamadım… Seni ben inandıramadım bütün suç bende diyerek sorumluluğu kendine yükleyivermiştin bir anda… Oysa sende bende en başından beri biliyorduk… Sorun hep bendim… Bütün bu konuşmalar o sarı odalı evde geçiyordu öyle değil mi? Bazen çok düşündüm. Neden beni bu kadar sahipleniyor, bunca karışıklığıma, bunca belirsizliğime rağmen, onun artık yoluna girmiş bir hayatı olması gerekirken neden hala benimle, bu belirsizlikle diye sordum. Aşk mı? Sanmam. Ya da belki de öyledir bilmiyorum… Ben olsam bırakıp giderdim. Severdim yine… Uzaktan… Uzaktan severdim ben. Ellerinde bir başkası varken severdim, hayatında olabileceğim bütün ihtimalleri siler, arkasına bile bakmadan çekip gider, güçlü bir kadın olurdum… Ama yine de severdim. Geceleri ağlarken, bırakıp gittiğim için kendime kızarken, her şey adına çok geç olduğu için, belki de pişman olduğum için… Kendime lanetlerimi savurur yine de severdim… Tek bir şartla ama… Uzaktan… Uzaktan olmalı… (Evet, evet… Bütün bu konuşmalar, bütün bu düşünceler o sarı odalı evde geçiyordu.) Şarkıdaki sözler sahneleniyor şimdi… Kadın birkaç eşyasını topluyor. Birlikte yemek yaptıkları mutfağı dolaşıyor, anılarını alıyor yanına. Yatak odasına gidiyor; ama girmiyor içeri. Kapıdan, sadece kapıdan bakıyor. Yerde, yatağın kenarındaki sigara paketine takılıyor gözleri. Bir damla yaş düşüyor gözlerinden… Bir damla… Perdelere bakıyor, düğmelerini beraber diktikleri, perdelere. Bu evi onlara ait yapan, mahrem yapan perdelere… (Odalar hala sarı…) Artık gitme vakti. Sarı odalı o ev orada aynı yerde. Adam o evde yine. Kadın uzakta, mavi sulara doğru gidiyor. Gittikçe küçülüyor, sonra kayboluyor… Şarkının sesi yükseliyor tam bu sırada. ‘’Alırım başımı giderim efeler gibi heyyy!..’’ Kadın sahneden ayrılıyor. Sarı odalı o evin ve o adamın üstüne sahne ışıkları kapanıyor. Ve şarkı bir daha söylenmemek üzere sonsuza dek susuyor… Çağla GÖKDENİZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÇAĞLA GÖKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |