..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşam hoştur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiştir. -Asimov
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > ÇAĞLA GÖKDENİZ




26 Ağustos 2009
Teninin Kokusuna Hasretim  
'Seni görmek için o geriye döndüğüm zamanlar, ikimizde ölüyoruz yaşarken...'' Özdemir Asaf

ÇAĞLA GÖKDENİZ


Benim anlatacak tek bir hikayem vardı. O da tam karşımdaydı... Ona onu anlatabilirdim bir tek. Bazı yıllar yine buraya gelip, onu unutmamak için verdiğim çabaları, mutlu olması için dua ettiğim geceleri belki yapabilirim diye başladığım ama ikinci görüşmede bırakıp gittiğim adamları...


:CAAG:
Hayatım boyunca tek bir adamla, tek bir şarkıyla ve tek bir hikayeyle yaşadım. Geçen zaman, birer birer evlenen arkadaşlar, kucağıma alıp sevdiğim yeğenler, yanımdan geçip giden adamlar... Hiçbirinin önemi yok. Ve hiçbiri taşıdığım sır kadar büyük değil.

Yaza yeni giriyorduk. Ben bilindik bir hayat sürüyordum. İşten eve evden işe... Bazen o küçük kasabaya tatile giderdim, anıları unutmamak için. Her birini tekrar yaşamak acı vermedi hiçbir zaman. Çünkü onlar sorgusuz sualsiz yeniden yaşamak isteyeceğim şeyler oldu hep... Ve hiçbir şeyin onlardan daha fazla önem kazanmasına müsaade etmedim...

Olabilirdi belki; ama ben istemedim...

Odaya girdiğimde ne yapacağımı bilemedim, onu görmeyeli seneler olmuştu. Kaçıp gittiğimiz yıllar, nasıl da yer etmişti yüzümüzde.

Usulca yanına oturdum. Yanağındaki çizgilere baktım. Kimse seni bu kadar beklemezdi dedim biraz sitemli...

Sen beklerdin ama...

Ben kimse değilim ki...

Yıllar sonra olan bu tek günlük görüşmede, geçip giden yılları, eşiyle olan evliliğini, kızını ve oğlunu anlattı. Benim anlatacak tek bir hikayem vardı. O da tam karşımdaydı... Ona onu anlatabilirdim bir tek. Bazı yıllar yine buraya gelip, onu unutmamak için verdiğim çabaları, mutlu olması için dua ettiğim geceleri belki yapabilirim diye başladığım ama ikinci görüşmede bırakıp gittiğim adamları... Kendime hiçbir zaman başlama imkanı vermediğimi... Ondan sonra aynada gördüğüm yüze mutluluğu yakıştıramadığımı anlatabilirdim belki...

Belki hiçbirini anlatmayabilir sadece onu yaşayabilirdim... Sakladığım anılara bir tane daha ekleyebilmek için.

Başımı göğsüne koyup ağladığımda, kokuları saklayabilmeyi çok istedim. Çünkü anıları hatırladığımda, yapamadığım tek şey onun kokusunu anımsamaktı... İçime içime çektim; bir daha bu kokuyu koklayamayacağımı biliyordum, onu bir daha göremeyeceğimi. Yarın aynı saatlerde benim işte olacağımı, onun belki de eşiyle telefonda konuşacağını, akşama eve ekmek alıp gideceğini biliyordum...

Biliyordum...

Baba dün niye eve gelmedin dediğinde, kızına sen kocaman bir kız olup büyüdüğünde söz anlatacağım kızım deyip beni anlatacağını da biliyordum... Masallarda kalmış bir peri gibi...

Sorgulanacak o kadar çok şey vardı ki... Nereden başlayabilir ki insan böyle bir durumda. Tek bir günü, bir daha yaşanmayacak tek bir günü sorgularla geçirmek acı vermeyecek miydi bana? Zaten soruların cevaplarını önemsemiyordum ki artık. Önemseseydim o gün gider miydim onu görmeye... Önemseseydim, onunla olur muydum?

Banyodan çıktığımda parmağındaki yüzüğü televizyonun kenarına bıraktığını gördüm... Boğazıma takıldı bir şey. Tüm gün boyunca, bana sarılırken belki de sadece benim olmak istiyordu;(oysa o hiç benim olmamıştı!) ama başımı her kaldırıp yüzüğe baktığımda sanki eşi oradan hep bizi izliyordu...

Bu yüzden diğer yaşadıklarımda olduğu gibi, bütün mutluluklarımı içimde hep bir acıyla yaşadım ben...

O gün hiçbir şey anlatmadım ona. Onu dinledim. Kızının, oğlunun fotoğraflarını getirmişti görmem için. Bir fotoğrafta eşi de vardı. Özür dilerim ben ayırmıştım; ama bu gözden kaçmış dedi.

Rahatsız olmamıştım aslında. Müsaade edersen bunu almak istiyorum...

Yapma dedi.

Hayır, hayır. Sorun değil, ben sizi böyle hatırlamak istiyorum deyip almıştım...

Babasını kaybettiği yılı anlatırken, ağladı. Eşinin ona o günlerde nasıl destek olduğundan bahsetti. Çocuklarının babasız kalmasını istemiyordu hiç... Babasını kaybetmek onu o kadar çok yaralamıştı ki korkuyordu... Erken ölüp çocuklarını bırakmaktan çok korkuyordu...

Dinledim... Hiçbir şey demeden, yüzümde konuşmamasını sağlayacak hiçbir iz bırakmadan dinledim... Çünkü ben hayatım boyunca onu mutlu eden o kadına minnettardım...

O gün oraya nasıl gitmiştim, beni arayıp konuştuğunda nasıl cevap vermiştim... Evli bir adamla tek bir gün... Bunu nasıl yapabilmiştim ya da o bunu benden nasıl isteyebilmişti bilmiyorum... Sorgulanacak o kadar çok şey vardı ki...

Bir yerden başlamak istemedim hiç...

O buluşmanın üstünden yıllar geçti. Tek bir adamla, tek bir şarkıyla, tek bir hikayeyle yaşamaya devam ediyorum ben... Hala kokuları saklayabilen bir şey çıkmadı... Teknoloji o kadar gelişmedi daha. Bütün anıları yaşatıyorum; ama kokular eksik... Çalıştığım yerde masa başında çerçevede bir fotoğraf duruyor hep... Soruyorlar...

Uzaklarda yaşayan ailem diyorum... Gözlerim uzaklara düşüyor, seni ve aileni anımsıyorum...

O gün, yanındayken uzaklardan gelen şarkıyı saklıyorum bir de... Başımı göğsüne koyup ağlayarak dinlediğimiz şarkıyı.

Biliyorum sen de saklıyorsun, kızına sakladığın masalı anlatacağın gün o şarkıyı da arşivine eklemesini, hep bu masalı hatırlamasını isteyeceğini de biliyorum...

Biliyorum...

O küçük kasabada, aynı odadayım... Yüzüğünün durduğu televizyonun yeri değişmemiş hala... Uzaklarda o şarkı çalmıyor...Ama yanımda getirdim...

Ev sahibi elimdeki plağı görünce seni hatırladı... Ama o kadının ben olduğumu bilmeyerek anlattı...

Yıllar önce bir adam geldi buraya. Onun için çok önemli, çok güzel, çok tatlı bir bayanın geleceğini söyledi. Tüm gün boyunca başka bir odada bu şarkıyı çalabilir misiniz, beni hep bu şarkıyla anımsamasını istiyorum... Çünkü bu onu son görüşüm olacak demişti...

Odada çalabilirsiniz dedim ben de ona...

Hayır, hayır ötelerden gelmeli bu şarkı çünkü ben onun için hep ötelerde olacağım dediğinde ben de kabul etmiştim...

Niye ağlıyorsunuz diye sordu.

O kadın olduğumu söylemedim ona. Galiba adam çok seviyordu, duygulandım dedim...

Ah evet çok seviyordu diye bitirdi konuşmasını...

Şimdi istediğim tek bir şey var. Ömrümün sonunu burada, bu odada geçirmek...

Şarkıyı başlatıyorum, biz yaşıyoruz... Başka bir alemde anılarımız yaşıyor...

Başımı yastığa koyarken, bir zarf buluyorum... Onun yazısı... Ellerim titreyerek açıyorum.

''Geleceğini biliyordum... Gündüzden sonra nasılki gece, geceden sonra nasılki gündüz gelirse... İşte o eminlikte, bir gün senin de buraya yaşamaya geleceğini biliyordum...''

Biliyordum...

Kim bilir? Belki de bildiklerinde bu kadar emin olmak, hiçbir kuşkuya yer vermeden sevmek bizi hala bir arada tutuyor... Çok uzaklarda olsak bile.

Sen bu mektubu okurken, ben kim bilir nerede olacağım? Ama emin olmanı istediğim tek bir şey var. Nereye gidersem, sen hep orada bekleyip karşılıyorsun beni... Gittiğim şehirlerin, baktığım yüzlerin hepsinde biraz sen varsın...

Kokuları saklayamadığın için çok üzüldüğünü biliyorum... Benim de üzüldüğümü bilmeni isterim. Teninin kokusuna hasret yaşamakla sınandım ben...Bazen rüzgarla gelirdi kokun. O kadar kısa olurdu ki Tanrı'ya bunun için bile şükrederdim.

Beni beklemediğini biliyorum... Bütün bunlar beklediğin için değil, beni yaşamak istediğin için böyle oldu bunu da biliyorum... Sen sadece beni yaşamak istedin... Ben olmadan benimle yaşamak...

O günden sonra o evi aldım... Seni karşılayan ev sahibi seni biliyordu, senin kendini saklayacağını bu yüzden seni bilmiyormuş gibi anlatmasını ben istedim. Aslında o ev o günden sonra sadece seni bekliyordu... Bu mektup da okumanı...

Sevgilim... Hasretim...

Kim bilir başka bir yerde, yeni bir şans verdiklerinde bize buluşuruz belki... Hem belki orada kokuları da saklayabiliriz değil mi?..

Ben hep bu umutla yaşıyorum...

Kendine iyi bak...''

Gözyaşlarımı siliyorum...Belki şimdi sen, başını eşinin göğsüne koymuş, mutlu oluyorsun... Bunu hayal etmek canımı yakmıyor, senin mutluluğunla mutlu oluyorum çünkü ben.

Mutlu ol sevgilim... Mutlu ol!...

6 ağustos 2009

Çağla GÖKDENİZ






.Eleştiriler & Yorumlar

:: ateş ile su:(
Gönderen: ahmet / , Türkiye
1 Eylül 2009
bilirmisiniz ateş ile suyun hikayesini... o hikayede beni etkileyen cümle... Aşkın bazen gitmek olduğunu.Ama gitmenin yitirmek olmadığını... hikayeniz çok güzeldi insanın tüyleri diken diken oluyor, kendinize iyi bakın...

:: ...
Gönderen: ebru alagöz / , Türkiye
28 Ağustos 2009
okuduktan sonra sadece içimin yanmaları silebildi yaşlarımı




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mutluluk Sadece Senin Yanında Olmakmış, Anladım
Ellerin
Mezarını Bilmediğim
Hele Bir Sen Git
Bal Gözlüm
O Eski Şarkı (İkinci Bölüm)
O Eski Şarkı (Birinci Bölüm)
O Eski Şarkı (Son Bölüm/ve Bitti... )

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yalnız Bir Opera
Lale, Nilgül
Adını Koyma
İçimden Göçtü, Göçüp Gitmelerinin Karası
Sarı Odalı Ev

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İçi (M/n) [Şiir]
Tut ki Mutluyum [Şiir]
Karşı Kıyısın Sen [Şiir]
Dumanımsın, Dumanımdasın [Şiir]
Gölgeydi Cehennem, Tek Bir Soluk İçin [Şiir]
İbrahim... Ateş... Ben... [Şiir]
Birgün [Şiir]
Yan... Yan... Yan... [Şiir]
Üşüyorum [Şiir]
Kanayan Sevdam [Şiir]


ÇAĞLA GÖKDENİZ kimdir?

Her şeyin bir sonu var elbet dedi kadın kendine. Limanlar bekleme yeriydi ve gemiler zamanı gelince giderdi. Gittiği o kadar çok şey vardı ki. Ve şimdi yüzünü yine gitmelere dönüyordu. Öykülerini taşımakta zorlandı hep. Yazarken gözyaşları şahitti. Çünkü ela gözleri bir tek o zaman yeşile kavuşuyordu. Ama artık hep ela kalsın istiyor. Gidişleri biriktiriyor ve intihar saklıyor gözbebeklerinde. Mavi yosun kokulu uçurumda yalnızlıklar betimliyor. Kabulleniyor vazgeçmeyi. Umarım başka bahara o şehirde diye yazdı vakti zamanıyla. Şimdi sonbaharda ve o şehirde. Mutlu. . . 2007-2009 yılları arasında izedebiyatta yazdı. Yazdıkça yaşadı, yaşadıkça da yazdı. Sonra vakit geldi izedebiyatta sus düştü payına. Dar ağacı bile kabul etmedi onu. Limanlar bekleme yeriydi ve gemiler zamanı gelince giderdi. Çıktığı kapıları hiçbir zaman çarpmadı. Kim bilir?Belki bir gün payına düşen sus kalkıverir üstünden. Kim bilir? www. caglagokdeniz. com


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ÇAĞLA GÖKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.