"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
Ama giderken sen... Benden gidişini izle diye yazıyorum. Yoksa yarama merhem olacaksan da gitme demeyeceğim sana. Hani yıllardır onu tanıyormuşsun gibi gelir. Sanki senelerce onunla olmuş, yaşamı onunla paylaşmışsındır. Ona bütün acılarını açmışsındır, dokunsun yaralarına diye. Ve o da dokunmuştur... Hissetmiş, korumuş, bazen saygı duymuş, bazen bir dost gibi dinlemiştir seni. Tarifsizdir senin için... Evet onun bir tarifi yoktur. Böyleydin... Hatta daha fazlasıydın, olduğundan da fazla... Seni olduğundan fazla görmek isteyen bendim. Yoksa ki sen neysen o oldun hep. Buna ihtiyacım vardı benim. Tutunacağım, tutunurken güvenini hissedeceğim, yaraları olmayan birine ihtiyacım vardı. Aslında biliyordum, sen de benim kadar yalnızdın. Yoo, hayır hayır sen hiç de yalnız değildin. Senin acıların yoktu. Sen her şeyin fazlasıydın. Öyle olmalıydın. ''Yoksa ben düşerdim...'' Şimdi sen gidiyorsun, bense düşmüyorum... Oysa düşmeliydim. Ağlamalı, hayata küsmeli, yalnızlığıma gömülmeliydim. Sen gidiyorsun, ben azalmalıydım. Yok olmalıydım. Ellerim yalnızlıktan kendini boğmalıydı. Hele bir sen git, şu köşeyi dön bırakacağım kendimi. Ellerim de boğacak kendini. Şarkılar söyleyip, yalnızlığıma ağlayacağım, yalnızlığımla aldatacağım seni. Hele git bir sen... Bir bardak soğuk su da içiceğim söz!.. Şimdi sen gidiyorsun, Vanilyalı çayın sahibi beni bekliyor. Söz vermiştim ona. Eğer bir gün yine düşersem nasıl olsa buradasın geleceğim demiştim. Arayıp randevu da aldım. Vanilyalı çayımı ben getireceğim dedim. Seni sordu... Artık sen varsın dedim ona. Anladı... Gidiyor olduğunu, benim düşmemden anladı. Sesi çatallaştı, yutkundu...Tamam seni bekliyorum dedi. Kolay değildi ki. Yine düşüyordum. Ve o yine tanık oluyordu. Belki de kendini beceriksizlikle suçluyor şimdi... Hadi git artık. Git de koyvereyim hayatı. Bak ne zamandır taşıyorum omuzlarımda yoruldum da ben. Kaldıramıyorum yaşamı yaşamayı... Şu köşeyi de döndüğünü göreyim, beynimin iflas tuşunu çekeceğim. Kendime ''düş'' diyeceğim. Sonra... Hayat düşüverecek, ben düşüvereceğim. Omuzlarımda sensizlik kalacak. Ben artık yaşamın yükünü değil sensizliğin yükünü taşıyacağım... Koyvereceğim kendimi yalnızlığın kollarına. Sen beni kıskan diye. Vanilyalı çayın sahibi beklese de beni gitmeyeceğim bu sefer. O beklesin diye. Bir bekleyenim olsun diye. Her şey azalırken, acılarım büyüyecek. Kendi acılarımda kaybolurken, artık hiçbir şeyi fazla eylemeyeceğim. Sen gittiğinde bir tek şeyi unutturacağım kendime. O da verdiğim sözü tutmamak için... Soğuk su içmeyeceğim ardından!.. Ah yine anlamıyorsun beni... Gitme diye yazmıyorum bu yazıyı... ''Kal'' diye yazıyorum... Çağla GÖKDENİZ
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ÇAĞLA GÖKDENİZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |