Matematiğe, yalnızca yaratıcı bir sanat olduğu sürece ilgi duyarım. -Godfrey Hardy |
|
||||||||||
|
İlk ayrılık değil bizim ki biliyorum, ilk ayrılığımda değil… İlkinde gözümü açıp kapamıştım ve giden gitmişti. Görememiştim ne olduğunu, belki de ayrılığın ne olduğunu anlayamayacak kadar cahildim. Ayrılığın neler getirdiğini çok iyi öğrendim sonradan, unutulan olunca unutmanın ne zor olduğunu, alışkanlıkların sigaradan farklı olmadığını, iradeninse küçücük bir damlayla akıp gitmeye can atan bir şey olduğunu öğrenmek bir yana, ezberlemiştim. Bir defa yanlış olanı ezberledin mi doğruyu kabullenemezsin kolay kolay, bende içime sinen bu karanlığı benimsemiştim işte, aydınlık düzeltilmesi gereken bir şeydi, kararması gereken belki de… Oysa sen… Hayata gözümü açtıran hani, ne güzel şey yaşamak aydınlıkta dedirten hani… Göz göre göre yitireyim seni diye mi açtın gözlerimi! Ayrılığın kanı canı olduğunu öğretmek miydi son dersin? Öğrenmek istemedim, kapattım gözlerimi… Giden yine gitti de, gözlerimi kapatsam bile gözlerimin içine yerleşmiş bir ayrılıkla baş başa kaldım. Bana gösterdiğin hayatı ne çok sevmiştim oysa, en çokta o hayatın içinde var olan seni… Ne zaman gelmiştin? Israrla soruşuma kızma, önemli benim için, söylesen de hatırlamayacağım aslında; çünkü gidişinden çıkarıp atmak için soruyorum sadece. Gittiğin günden çıkaracağım geldiğin günü ve matematiğe inat sıfır bulacağım. Sen gidebildiysen sanki hiç olmamış gibi böylesine çabuk, sıfır değil midir karşılığı, var olduğun her günün çarpıp yok olduğu yutan eleman değil mi gidişin? Şartlar diyorsun, zorunluydun gitmeye, başımı öne eğdiren de aynı şartlar ya, şimdi lanet olsun desem bu her şeyin incecik bir pamuk ipliğiyle bağlı olduğu dünyaya kaba kaçar mı acaba? O zaman haykırmalı defalarca lanet olsun diye ki alışsın kulağın bu kaba halime, içimde kırılmayan bir tek sen vardın, senden sonra kime kırılgan olayım ki… Ayrılmadık biz, bırakmayacağım seni dedin, külahımı yalancılar çaldı inandım. Ayrılmadıysak ben iyiden iyiye ayyaş oldum demektir, sarhoşluğuma ver bu deli isyanı, zaten sarhoşluktan bulamıyorum ya odanın yerini, gözlerim şaş değil de boş bakıyorlar kıyafetlerinin olduğu yere, kulaklarımda bozuldu üstelik seslendiğini duymuyorum hiç, yok yok söz veriyorum içmeyeceğim bir daha, yoksa korkarım bir ayrılığa sebebiyet vereceğim. Ayrılmadık biz, sadece sebepsizce üşüyorum bu aralar, yoksa duvarları duruyor evimizin… Giden önce duvarlarını taşır bir evin, sonra şehrini ve en son adını alır kalmışlardan, sanki kalan onu andıkça kirletirmiş gibi… Bizim duvarlarımız yerli yerinde de, yine de bir terslik var, canımı sıkıyor seslerin yankılanışı, gözlerimde ki boşluğa çarpıp geri dönüyor sanki kurduğum her cümle, neden sana ulaşmıyor? Bu arada hala cevap vermedin, ne zaman gelmiştin? Tam olarak tarih istiyorum, yoksa geldiğin gün bu aralar sürekli dinlediğim şu duygusal şarkılara klip oldu. Kalabalık bir caddedeydik, bir sürü hayatın içinde iki farklı hayattık işte… Kalabalık sokaklarda birlikte tenhalaşmamızdan çok önceydi. Sorular soran, duyduğu cevaba kafa sallarken, kendi içinde yorumlayan iki yabancıydık. Mimiklerimizi tanıdığımız, soruları sormadan cevabı bulduğumuz zamanlardan da önceydi bu… Çok hoşuma giderdi, ben söylemeden bilmen her şeyi, şimdiyse tereddüt içinde bırakıyor bu tanımışlık. Çok ağladığımı da biliyor musun, biliyorsun tabi, sen beni benden iyi tanımaz mıydın? Yine de sakın canını sıkmasın bu, senin yüzünden ağlamadığımı bilmelisin, sen beni ağlatmazsın ki hiç. Ben senin yüzünden değil de senin için ağlamayı daha güzel buluyorum, senin için yapılan her şey güzeldir zaten… Güzel bir şeyle meşgulüm yani bu aralar. Yokluğunda oyalanacak ne çok şey buldum bir bilsen, günün 24 saatini doldurabilirim uyumasam bile! Yokluğunun boşluğu çok büyük diye değil, günün tamamını kullanıyorum ondan ya da sen varken bir saat bile yetiyordu yaşadığımı hissetmek için, şimdi hayatın var olduğuna inanmakta biraz güçlük çekiyorum. Yine de dolu dolu yaşıyorum işte, bir düzen içine soktum her şeyi, uyandığımda sen çoktan gitmiş oluyorsun, döneceğin saati hesaplıyorum içine trafik payı koyarak, sonra geldiğinde kendimi nasıl mutlu hissettiğimi anımsıyorum, hayallere dalıyorum uzun uzun… Gelme saatinde kapı çalınmıyor ya, biz ayrılmadık diyişini hatırlıyorum, meraklanıyorum nerde kaldın diye, beklemek ne zor şey, hele gelmeyecek olanı beklemek, her şey iç içe giriyor, beni bırakmayışın ama gelmeyişin, kavramları anlamakta zorlanıyorum. Ne zaman gelmiştin? Boşver söyleme, gelmiştin işte, vardın, içimde ki yerin sen gelmeden önce ki boşluktan da büyüktü, sen benim için neydin biliyor musun? Bunu söyle yeter, bağışla çünkü ilk defa şüphe duyuyorum… Sen benim için, kimseye verilmeyecek, ilkinden bile büyük ikinci şanstın, hayatımın dönüm noktası, yitirdiğim inancım, öyle bir inanç ki büyük konuşmanın uğursuzluğunu yıkacak gücü veren… Cümlelerimin geçmiş zaman halini hoş gör, sen benim için her zaman böylesin; işte onun için aklım almıyor ya gittiğini… Ayrılmadık biz, ayrılmayacağız, sen sadece gittin… Kalan olmanın acısı değil içimdeki, sadece senin ardında kalmak ve sana gitme diyememenin acizliği yakıyor canımı. Şimdi içinde yalnızlığın en somutunu tattığın o evin, senin ardından yalnız kalan bu evden farkı yok bilmelisin. Hiç alışkanlığı olmayan yeni bir ev, her yeri seninle dolu, alışkanlıkları senden ibaret olan bir evde sensiz kalmaktan daha iyi… Kabul etmeyeceksin belki; ama nasıl inandıracağımı da bilmiyorum, sanırım yine inançla ilgili sorunlar yaşıyorum. Neden kabul etmek bu kadar zor, gittin ve dönmeyeceksin bir daha. Hem de en korktuğum şeyi yaparak, en çok sevdiğim, en alıştığım zamanda bırakıp gittin. Gitmenin de nazik bir yolu yok mu, illa böyle kırıcı olmak zorunda mı her giden ki sen her giden gibi değilsin, ayrılmayarak gittin, boşluğunu hala var olduğunun çelişkisiyle bırakıp gittin. Ayrılmadık biz, ben gitmene başka bir anlam yüklemek için çabalıyorum, ayrılığın olmadığı bir gidişe yabancıyım, yine de anlamaya çalışıyorum. Çelişkilerden yakamı sıyıracağım mutlaka, şimdi sen beni seviyorsun, ben seni seviyorum, sen gittin, ben kaldım ve biz hiç ayrılmayacağız… Anlamam ve anladığımı kabullenmem için zaman ver bana; ne de olsa sana alışmış bir evde böyle karmaşık bir sensizliği çözümlemek sana yakışır olmalı, uzun sürmeli… Yani senin ayrılığın her şeyin son bulduğu yer de, yine sende son bulmalı…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özlem Özcan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |