Yaşam hoştur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiştir. -Asimov |
|
||||||||||
|
Bu lafı, Barazani ve Talebani’ye yakıştırıyorlardı.. Tabi ki kabile reisi olamazsın Sayın Erdoğan; sana kabile reisi olabileceğini söyleyen mi oldu?! Sana Türk Akıncılarının Bey’i olmak yakışır.. Bir akınlık takatın kalmış mıdır Akıncı Beyi!. Erdoğan'ın karakteri ile Hamas'ın karakteri aynıdır sanki; belki kabile reisi olamaz; ama Hamas'ın başına geçerse adrese uyar sanırım.. Ancak, mevcut Hamas liderleri, onları, yerlerinden edebilir diye, ona da bir kulp yakıştırabilirler.. Onu, Abbas’tan beter ederler hem de… Hamas’tan daha Hamasçıdır Erdoğan.. Eğer Erdoğan'ın tavrı doğru ise ve verdiği mesaj, doğru adrese ulaştıysa; neden Arap Birliği Başkanı Amr Musa da, o anda, onun arkasından aynı toplantıyı terk etmedi? Peki, o zaman Erdoğan’ın mesajı kimeydi veya neyin liderliğine oynuyordu? Acaba, bu mesajıyla, sadece yerel seçimlerde, oya tahvil etmeyi mi amaçlıyordu; onu da göreceğiz.. Aslında Erdoğan, Davos toplantısından kaçtı, doğru olan budur; hem de ortalığı karıştırarak kaçtı.. Kasımpaşa'da bile bu kadar boşa nara atan kabadayı kalmamıştır.. Erdoğan'ın oradaki kabadayılığı neye çözüm olabilir ki? Hiç bir şeye!.. Unutmayalım, Erdoğan’ın toplantıyı terk etmesi, kendi hakkından çok, kendi suçudur.. Konuşmasında, TC Başbakanı misyonuyla, tarafsız, yapıcı ve arabulucu tavırlı olsaydı, iş o noktaya gelir miydi? Gelseydi ve toplantıyı o şartlarda terk etseydi, bu tepkisel davranışı alkışlanabilirdi elbette. Oysa, oluşan olumsuzuk zeminini kendisi hazırladı. Davranışları, diplomatik ve politik değildi, devlet adamı havasında değildi; duygusal, aşırı ve panik atak bir dozdaydı… Bu şekilde yaklaşımların, Türkiye’ye faydası olmaz; askeri stratejik anlaşmaları bile olduğu İsrail’i küstürebilir; ancak ikna etmez.. Filistin halkından çok, bir Hamas militanı gibi taraflı konuştuğu için, Yahudi toplumuna da güven veremez. Arapların da ciddi bulacağını sanmıyorum. Nitekim Amr Musa tavrı ortadaydı, toplantıyı terk etmedi. Orada, “politikacı gibi” duran Peres oldu; kabadayılık da ne yazık ki, Erdoğan’a düştü.. Ülkeye dönüşte Erdoğan “Osmanlı Tokadı” pankartıyla karşılandı. Sahi, nerede o, tokadıyla ünlü Osmanlı? Onu da, panik atak kabadayıları mı tüketti? Erdoğan’ın bu tavrına alkış tutanlar, Türkiye'deki maç sonrası kontrolsuz holiganlar misali öngörüsüz yandaşlarının yanı sıra, Ortadoğu’da sadece Hamas olabilir.. Peki, Erdoğan, bu tavrında tutarlı mıdır? Dünyaya bakış çizgisinde ciddi midir? Söylediği gibi, mazlum halklardan yana olduğu doğru mudur? Erdoğan, Türkiye’nin Başbakanıdır; Şimon Peres ise, İsrail’in Devlet Başkanıdır; birlikte karşılaştıralım... Türkiyede, mazlum Kürt halkı vardır; İsrail’de ise mazlum olan Filistin halkıdır... İsrail, yıllarca süren kanlı çatışmalardan sonra, Filistin halkını “resmen tanıma” notasına geldi ve onunla ayrı devlet kurma hakkı dahil kendi kaderini tayin etmek konusunda, (dün terörist gördüğü) Filistin temsilcileriyle barış masasına oturabildi, oturuyor.. Buna en çok yandaş olan Peres ve başındaki İşçi Partisi olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti, Kürt halkını, hala “resmen” tanımıyor; kendi eseri olan PKK’in şahsında Kürt halkını terörize etmeyi sürdürüyor. Onun coğrafyasının tarihsel adını telafüz bile etmiyor, ettirmiyor... Dilleri Kürtçe, hala yasak; W, X, Q harflerini kullandılar diye hala insanları tutsaktır.. TRT Şeş, Kürtlere şaşı baktırıyor; çünkü yasaklı Kürtçe harfleri sadece kendisi kullanabiliyor(!) Anayasal güvencesi yoktur; kullandığı Kürtçe resmi dil yapılmamıştır.. Batı Şeria ve Gazze’de yerleşim merkezleri tahrip oldu; siviller mi öldürüldü? Doğrudur. TC’de de, 3.000’den fazla Kürt köyü yakıldı-yıkıldı; 10.000’den fazla “fail-i meçhul” Kürt imha edildi ve 3 milyondan fazla insan yerinden göç ettirilmiştir. ( Çatışmalarda ölen 40.000 kurban sayısı da resmi kabul görmüştür.) İHD vb. raporla bunlar kanıtlanmıştır. Bu sayede İstanbul, “En Kalabalık Kürt Şehri” ünvanını (Muhteşem Sülo’dan) almıştır. İsrail, “terörist başı” dediği Filistinlilerle, (Yaser Arafat, şimdi de Abbas) Filistin Devlet Başkanı sıfatıyla, aynı masaya oturmuştur. Terörist gördüğü Hamas’ın seçime girmesine karışmayarak, hükümet olmalarına bile izin vermiştir. (Tersine, Hamas başa gelince, bırakın İsrail’i, El-Fetih’i bile dışlayacak kadar kendini kaybetti.) TC ise, “terörist başı” dediği şahsı, sadece “baş mahkum” yapmıştır. İsrail, Gazze’ye bomba yağdırdı, (TC medyasının iddiasına göre) “misket” ve fosfor bombalarını da kullandılar.. Aynısı TC için de söyleniyor; Kandil’de “misket”, Cudi vd. bölge dağlarında “kimyasal” bombaların kullanıldığı iddia ediliyor. Her şey iddialarda kalsın da; gerçek olan Ortadoğu’da Filistin ve Kürt halklarının mazlum, mahrum ve mahkum olduğudur. İki halkın durumu da ortada; iki egemen devletin, demokratik, siyasi ve hukuksal yaklaşımı da ortadadır. Şimon Peres, “Filistin Devleti” diyebiliyor; Erdoğan ise, Kürt ulusunu ve anadili Kürtçeyi yok sayarcasına hala, “Tek Millet, Tek Dil” diye meydanlarda bağırıyor; tehdit savuruyor.. Erdoğan, Kürt illerinde, meydanlarda kızgınca ve yüksek sesle kendi bağırmalarına “bu bir hitabet türüdür” derken; Davos’ta, Peres’in sesini yükseltmesine, “suçluluk psikolojisi” demeği yakıştırabiliyor (!). Erdoğan’ın, mazlum halklardan yana olup olmadığını, onun bu yöndeki karakter tahlilini, Kürt halkı da yapacaktır. Onun, çifte standartlı tavrını da, Türk aydınlarının ve dünya kamuoyunun değerlendirmesine bırakıyorum.. Çünkü, Mesut Barzani’ye, bütün dünya, “Federal Kürdistan Başkanı” ; bölgesine de “Kürdistan” derken, Erdoğan dahil, TC’nin tüm askeri ve sivil bürokratları Mesut Barzani’ye, “ Kabile Reisi”; bölgesine de “Kuzey Irak” diyor ve bunu söylerken bile, zorlanacak kadar ırkçı duygularını gizleyemiyorlar. Şimdi Erdoğan, “ben kabile reisi değilim” derken, lafının nereye gittiğini Kürt halkı herkesten daha derinden anlamayacak mıdır? Eğer, Erdoğan, kabile reisi bile kabul edilseydi; aynı toplantıda bulunan Amr Musa da, onun peşinden o toplantıyı terk etmesi gerekirdi. Demek ki, onun “kabile yandaşlığı” bile kabul görülmemiştir. Bence de Erdoğan, kabile reisi değildir; olamaz da. Ne zaman, Emine Hanımı, “türban”ıyla askeri protokollere sokabilirse, Sahte Kabadayılıktan, Kabile Reisi olabilme yolunda ilerleme sağlayabilecektir. Sonrasına Allah Kerimdir. M.Nazım GÜLER http://www.mnazim.com/showthread.php?tid=284
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |