Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Bizim bölgede, şu iş hayırlısıyla bitti, diyemeyecek miyiz hiç? Her yeni bir umutta, illa birileri bir çomak sokacaktır bir taraftan... Bu sistemde, birilerinin, Kürt halkına rahat soluk aldırılmayacak, diye bir ahtı mı vardır, nedir? Bu seçimde, tam da, tüm sorunlara el atılabilecek bir tablo oluştu diyebileceğimiz şu nazik dönemde, yargı vesayetinin şu yaptığına bakın?!. Yasalarsa, faşizmde de yasalar var; toplumsal akıl ve vicdan, diye kimsenin bir derdi olmayacak mıdır? Yargıçlar, uzayda bir yerlerde mi yaşıyorlar veya vazifelerine çok mu (derinden) düşkündürler acaba? Kaos olunca, kendilerini, kaosun ateşinde ısınabileceklerini mi sanıyorlar? Çıkacak bir ateş, hepimizi, hatta tüm bölgeyi de yakabilir; bunu öngöremiyorlar mı? Evet, “Türk aydınları” nın (Kürtleri kastederek) güya hep ortaya sordukları, “Kürtler ne istiyor?” sorusunu, bir de tersten, kendi (!) egemen vesayetçi güçlere çoğaltarak sormalarının vakti gelmedi mi? Geldi de, geçmek üzere; şimdi başlayabilirler sorularına: “Siz, Kürtlerden ne istiyorsunuz? diye!.. Ya da, siz Kürtlerin başına asırlık bela mısınız, diye sormalılar… Sizin, adaletinize hiç güven olmayacak mıdır? Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve YSK’ nin de, bu haliyle, Kürtler açısında pek bir anlam ifade etmediğini biliyor musunuz?... Sanki vesayet zincirinin birer halkası gibidirler... Hâlâ, egemenlik, (“kayıtsız, şartsız” lığını bir yana) hiçbir şekilde milletin değilmiş; eğer varsa böyle bir millet, o millet, bizim millet olmadığı aşikârdır. Sizler, “kardeşlik” ten bahsederken bile, hiçbir zaman güven veremediniz ki; bu güvenilmezliğinizi, ne zamana kadar sürdüreceksiniz? Ortadoğu’daki gelişmelere bakarken, gözlerinizin üstünde siyah bant mı vardır, nedir? Tüm bölge aktörleri pusuda değil midir? Tüm kanunlarınız, sanki özünde, sadece Kürtlere karşı yapılıyor?! Sürgünleriniz de, anayasalarınız da, darbeleriniz de, yüzde 10 seçim barajlarınız da; Anayasa’nın ilk 3 maddesi ve her maddesi de, sanki özünde, sadece Kürtlere karşı yapılıyor?! Sizin ardınızdaki derin güçlerin, Alparslan’a destek sunan Mervanî Kürtlerinden gelen bir kuyruk acıları mı var ki, hâlâ sürüyor; ya da Kudüs Fatihi Kürt Selahaddin-i Eyyubî’ ye olan öfkeleri mi hâlâ dinmedi, nedir? Değilse; sizin, Kürtlerle derdiniz nedir; bu asırlık öfkeniz neden hâlâ dinmedi, sürüyor? Evet, gerçekten siz Kürtlerden ne istiyorsunuz? İnkâr ile onların yok olabileceklerini mi; asimile ile onların eriyebileceklerini mi; askerî darbelerinizle onların sizlerden korkabileceklerini mi bekliyorsunuz? Yetmedi mi Bizans’ ı aratan hile ve oyunlarınız; illa bir asrı doldurmaya ant mı içtiniz; ya da birilerinin 2023’e kadar Kürtler üzerinde bu kumpası sürdürün, diye bir vasiyeti mi olmuş size, nedir? Ret ve inkâr vesayeti bitmeyecek midir? Gözlerinizi, gerçeklere biraz açsanıza!.. Bu derin öfke nedendir? Kürtler, toptan yok edilebilir mi? Kürtler, tamamen asimile edilebilir mi? Kürtler, sonsuza kadar korkutulabilir mi? Bu uğurda tüm yolları denemediniz mi? Siz, hâlâ yorulmadınız mı? Rüyalarınız, kâbusunuz olmadan uyansanız iyi olur; yoksa bölge gelişmeleri, size torpil geçmeyecektir ve sizi görmezden de gelmeyecektir. NATO mato, sadece menfaato! O dağlarda kar var, onlara güvenilemeyeceğini öğrenin artık. Kalıcı olacak tek dostluk, halklar arasındaki karşılıklı güven ve kardeşliktir. Hatip Dicle, dün mü ortaya çıktı ki, onu tanımadınız, bilmediniz? Onun adaylığını niçin başından ret etmediniz de, kabul ettiniz? Madem, onun seçime girmesine yol açtınız; onun milletvekilliğini düşürmek için, seçimi, ezici bir oy potansiyeliyle kazanmasını neden beklediniz? 77.709 oy sadece ve sadece Hatip Dicle’nin adına, şahsına verildi; herhangi bir partiye değil. Onun için, onun milletvekilliğini düşürmek, ona bu kadar oyu vermiş, vekalet vermiş seçmenlerini ve onların ailelerini de yok saymak demek değil midir?. Yani, bir Kuzey Kıbrıs nüfusu kadar Kürt seçmen kitlesinin üzerini çizmek demek olmuyor mu bu yaptığınız? Bu hakkı, YSK, nasıl kendinde bulabiliyor acaba? Bu karar, eldeki bir bombanın pimini kasten çekmek değil de nedir?. Bir kaos düğmesine basmak değil midir? Hatip Dicle’nin adaylığını düşüren karar şaibeli görünüyor. Çünkü; Hatip Dicle’nin, 1yıl 8 aylık hapis cezasını onaylayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyesi Halim Aşaner’ dir. Halim Aşaner, aynı zamanda şu anda YSK üyesiymiş ve 22 Mart tarihli Yargıtay kararını YSK’ nin gündemine getirmediği söyleniyor. Neden acaba? YSK, Hatip Dicle’nin bir başka davadan aldığı mahkumiyet kararı, Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği bilgisinin kendilerine 09 Haziran 2011’de ulaştığını ifade ediyormuş. YSK, bu bilgiye rağmen neden sessiz kalıp, ancak önceki gece kararını veriyor? Yoksa Yargıtay da mı bu planın içindedir? Bir milletvekili, neden mazbatasını aldıktan sonraya kadar bekletilip milletvekilliği düşürülüyor; bu hizmet kimedir? Veya nasıl hizmettir anlamış değilim. Peki, hükümet neden buna seyirci kalıyor? Bu gelişme, sadece kendi partilerinin çıkarına hizmet ediyor diye mi; kendi partilerinden bir milletvekilini daha meclise sokabilsinler diye mi sessiz ve tepkisiz kalıyor bu konuda? Hatip Dicle’nin bizzat şahsına verilmiş 77.709 oyu, nasıl oluyor da kendi partisine tahvil edilmesine seyirci ve sessiz kalabiliyor? Bu mantığı, hangi akla hizmet etik bulabiliyor acaba? AK Parti kendi milletvekilini kabul edince, kanunlarda bir düzenleme yapılsa bile, Hatip Dicle’ye yolu tıkamak anlamına gelmeyecek midir? Bunun adına, kaosa rağmen, fırsatçılık denebilir ancak!.. Ne zaman, toplum menfaatlerini, şahsi ve parti çıkarları üzerinde görmeği öğreneceğiz? Eğer devlet veya hükümet, Kürtlerin, bu tür engellemelerle “Türk Meclisi”nde temsil edilmesini istemiyorsa; onlara, gidin, kendi “Kürd Meclisi” nizi kurun, demekten başka bir yol bırakıyor mu; bundan başka bir anlam ve ifade çıkarılabilir mi bu yaklaşımdan? Kürt sorunu, (yoksa) çözülmeyecek midir? PKK’lıların dağdan indirilmesi düşünülmüyor mu? Akan kanın durması programlarınızda yok mudur? “Kardeşlik” yine yalan mı çıkacak? “Asli unsur”, hâlâ ret ve inkâr edilmesi gereken asli düşman mı anlaşılacak? Ergenekon bitmeden, onun yerine yeni bir versiyonu mu hazırlanıyor; nedir bu durum? Gerçi burada, eğer, Hatip Dicle, kendisi de, kendisinin bu mahkumiyet kararından haberdarsa, neden bunu gizleyip aday olmuş, sorgulanması gerekmektedir. Kendisi veya BDP, (bilerek veya bilmeyerek) bu kaos planının bir parçası olmuşsa, durum daha vahim demektir. 22 Haziran 2011 Çarşamba günkü Apo’ nun avukatlarına, neden müvekkilleriyle görüşme izni verilmedi?. Apo’ nun bu konudaki değerlendirmeleri, konuya açıklık getirebilirdi. Belki de, “tek irade” benim; öyle değil de böyle yapmalısınız, diyerek tansiyonu düşürücü formül önerebilirdi. Örneğin BDP’ye, boykot yerine tüm meclis içi ve meclis dışı parti başkanlarıyla, konuya duyarlı tüm sivil toplum örgütleriyle, aydınlarla yoğun bir diyalog trafiği başlatıp, çözüm için acil müdahale çağrıları başlattırabilirdi… Ayrıca, ABD, AB ülke elçiliklerini ve dünya kamuoyunu harekete geçirmelerini tavsiye edebilirdi… vb. Şimdi, Hatip Dicle olmadan meclise gitmeyeceklerini söyleyen, Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğunun diğer 35 bağımsız milletvekilinin talebine yasal bir çözüm üretilmezse, onları ve destek aldıkları Kürtleri TBMM’ye küstürebilir. Böyle bir inatlaşma, “Demokratik Özerklik” talebini, daha ileriye götürüp “Özerk Kürdistan” ve onun bölgesel “Kürt Meclisi” ni ilân ediverirlerse ve bağımsız 36 milletvekillerini de bu meclisin meşru doğal üyeleri olarak tayın ederlerse, bu emr-i vaki yükün (zamansız kaosun) altından kim nasıl kalkabilecektir? Hatip Dicle, sonuçta konuştuklarından (yani düşüncelerinden) mahkum edilmiyor mu; silahlı bir eylemi mi olmuş ki, tam da sorunun çözüm sürecinde, onu, böyle zamansız ve yersiz sorun yaptılar?. Kürt vekillerini, başka tercihlere iten, hâlâ var olan bu “vesayet” mantığı değil midir? Demokratik Özerklik, talebi yeni bir aşamaya, “Federal Kürdistan” talebine de dönüşebilir. Yoksa; sakın hiç kimse, onlar, meclise girmiyorsa, süre dolunca ve şartları oluşunca, bir ara seçime gideriz biz de, gibi bir boş bir hayale kapılmasın. Olası bir kaosun fitilini ateşlemekten öteye bir anlamı olmaz bunun. Kürtler, bölgedeki diğer soydaşlarından daha geri bir statüye (rehin tutulan Apo’ya rağmen) razı olmayabilirler. Bence, başta hükümet olmak üzere, tüm partilerce ciddi bir durum değerlendirmesi yapılmalı ve acilen demokratikleşmeye hız verilmelidir. Kürtlerin statüsü için ne düşünülüyor veya ne olacaksa, geçiş süreci, kansız, barışçıl ve demokratik olabilmelidir. Madem, yeni bir anayasa yapılacak ve bu anayasada, (eğer Kürtlere bir kazık atılmayacaksa) zaten Hatip Dicle’ye atfedilen suçlamalar, yeni anayasa ile (düşünce beyanı) demokratik söylemlere dönüşmüş olmayacak mıdır? Bu sorun, olası bir kaosa dönüşmeden, neden çözüm yoluna gidilmesin ki? AK Parti de, CHP de, seçimdeki vaat ve söylemlerine uygun olarak kollarını sıvamalıdırlar. Çözüm için gereken maddeler, öncelikle düzeltilsin veya hükümet, bağımsız milletvekillerine çözüm yoluna gideceklerine dair bir söz verip onları, şimdilik meclise gitmeleri için ikna etmelidir. BDP de, üzerine düşecek mantıklı bir tavır ile herkes için daha doğrusu olabilecek ve çözümü kolaylaştıracak bir rol üstlenmelidir. Herkes, demokratik ve barışçıl bir ortama hizmet etmelidir. Kaostan medet ummanların hevesleri kursaklarında kalacaktır böylece. Yeni meclis, hayırlı bir ortamda açılmalıdır, kaos ortamında değil. Hükümet etmek, zaten idare etmek değil midir? İdare etmek, çözüm üretmek değil midir? Sorumlu davranmak öncelikle hükümetlerin işi olmalıdır. Sorunlara, demokratik çözüm istiyoruz, düğüm değil; toplumumuza barış ve huzur istiyoruz, çatışmalı ortamlarda ölüm değil.. Milletvekilliğini düşürmek, sadece Millet Meclisindeki diğer tüm milletvekillerinin görevi olmalıdır. Egemenlik, artık gerçekten milletin olmalıdır. Töhmet altında kalmış tüm kurumların vesayet statüsü kaldırılmalı; yasal ve meşru olan her kurum, sadece asli görevlerini icra etmelidir. Hiç kimse veya kurum, kendini milletin yerine koyarak ahkâm kesmemelidir. Yeter artık, söz milletindir, demeyeceğimiz ve rutin olarak, milletin hep söz sahibi olduğu bir sisteme geçmeliyiz. Gelin, tüm acıları tarihe gömelim; tüm halklarımız, eşit, özgür ve demokratik olarak, tam bir gönüllü birliktelik anlayışıyla, barış ve huzur içinde bir arada yaşayabilme koşullarını birlikte yaratalım. Gönüllü birlikten kuvvet doğar; birlikte gelişmemiz ve yücelmemiz hız kazanır. Selam ve sevgiyle kalın. M.Nazım Güler info@mnazim.com http://www.mnazim.com/konu-hatip-dicle-olayi-acilima-ve-cozume-comak-sokmak-midir-900.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |