Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
Özgür düşünen, özgür gelişen bir birey olabilmek için, öncelikle, kendimize saygılı olmasını bilmeliyiz. Kişiliğimizi geliştirirken, bu sürecin merkezinde, benim, kendi özgür iradem mi var; yoksa, irademe rağmen, beni yönlendiren, beni yönetip peşinden sürüklemek isteyen, benim dışımdaki başka iradeler mi belirleyici olmaktadır? Kendimize saygılı isek, kendimize yalan söylememeliyiz; içimiz, dışımız bir olabilmelidir. Başkasına göre kendi kişiliğimizi şekillendirmeye çalışırsak, herkese şirin görünme ihtiyacı duyarsak, kendimizin dışında kalan herkesin etkisinde kalmak zorunda kalırız. Kendi özümüzden, gerçek kişiliğimizden kendimizi koparıp, kişiliğimizi, şirin görünmek istediğimiz kişilerin sayısınca, böler, parçalar, yok ederiz. Sonunda bireysel bir özgürlüğümüz ya da özgür bir irademiz kalmaz; biz de, zamanla kişiliksizleşir ve iradesizleşiriz. İstediğimiz bu mudur; ya da idealimiz böyle mi olmalıdır? Oysa, doğru olan, kendi kişiliğimize, erdemli kriterler katarak, onu yüce duygularla besleyerek; kendi başına inceleyebilen, araştırabilen, kendini geliştirebilen, güzel idealleri hedefleyebilen kişiliğimizi, özgür bir kişilik haline getirebilmektir. Hayalimizdeki ideal toplumu gerçekleştirebilmek için, demokratik özgürlüklerden beslememiz gereken özgür iradelerimizi, birbirleri arasında karşılıklı ve özgür etkileşimlerle, toplumumuzu, özgürleştirecek bir ideal sürece kanalize edebilmeliyiz. Bunun için, kendimizle barışık ve çevremizdeki farklılıklara da tahammül edici bir biçimde davranışlarımızı düzenlemeliyiz. Kendimizi, doğru olarak ifade etmesini bilmek kadar, karşımızdakinin yerine kendimizi koyarak, empati ile, onları, dosdoğru anlamaya çalışmak da çok önemlidir. Kendi irademizden feragat etmeden, başkasının iradesine de, kul- köle olmadan, olaylara, olgulara ve her türlü sosyal meselelere objektif bakmasını öğrenebilirsek, doğrulara, doğruluklara da o kadar hızla ulaşır ve her şeye daha güzel vakıf olabiliriz. Bir diğer önemli nokta, kendi ulusal değerlerimize; bin bir türlü badirelerden, acılardan, mücadelelerden geçtikleri halde, halk adına, bizlerin adına, kişiliklerini koruyan, her türlü baskı karşısında kendi duruşlarından ve misyonlarından taviz vermeyen, aydınlarımıza, sanatçılarımıza gereken değeri vermesini bilmeliyiz. O değerlerimiz, karpuz tarlasında yetişmiyorlar; onların yaşadığı süreci herkes yaşayamaz ve o baskıcı süreçten herkes böyle onuruyla sıyrılamaz. Onların yaşadıkları çok çok zordur; onları harcamak, harcatmak da ona göre, asla kolay olmamalıdır. O değerlerimizin, yaşadığı ve herkes gibi bizlerin de şahit olduğu o koca fedakârlık sürecini yok sayıp, birilerinin, keyfi suçlama ve karalamalarıyla, onların emeklerini bir çırpıda yok sayamayız, onları bir kalemde silemeyiz. Çünkü, onların yeri kolay doldurulamaz. Onlar, kimsenin okus-bokus’uyla yetişmemiştir; onların yetişmesinde, kendilerini geliştirmek için harcadıkları yoğun emekleri, baskılar karşısında dik durabilen yurtsever yürekleri ve bizatihi yaşadıkları, acıları, sürgünleri, özlemleri ve onurları vardır. Onlar, sadece partilerinin, örgütlerinin, dernek veya vakıflarının malı sayılmazlar; onlar, başta kendi halkları olmak üzere, bütün dünya halklarının evrensel malı, sesi, canıdırlar. Onlar, bütün insanlığın malı olacak kadar, canlı insanî değerlerdirler. Onları, bir çırpıda harcamak veya harcatmak bir suç olduğu kadar, asla gerçekleşemeyecek bir hayal olur. Onlar, varlıklarıyla, emekleriyle, söylemleriyle, duruşlarıyla, kendi halklarının şahsında, bütün dünya halklarına mesajları, katkıları olan değerlerdir ve onlar, bizim değerlerimizdir. Kendi halkının aydınlarına, sanatçılarına vb. değerlerine karşı olanlar, kendi halkının topyekun varlığına karşı olmuş olurlar. Onlar ki, kendi halklarını, tüm dünyaya karşı temsil eden, halkların yoğunlaşmış emekleri, değerleridirler. Örneğin bir Şıvan Perwer’in yerini kim doldurabilir?! O, tüm Kürtler için Kürdistanî bir idol, bir ekol, bir simgedir. O, her Kürdün yüreğinde, bir çığlık, bir haykırış, bir yeniden var oluştur. Onu, en güzel ifade edecek bir anekdotumu sizinle paylaşmak istiyorum: 1988 Ağustos’unda, Halepçe katliamı sonucu bölgemize iltica eden ve Kızıltepe Peşmerge Kampı’na yerleştirilen Kürtlerimizin yanına her yurtsever gibi, ben de gidiyordum. Onların kültürel etkinlikleri arasında Musikî Grubu çalışmaları da vardı. O sırada ben, Şıvan Perwer’ın sesine ve müziğine övgüler düzüp, onun sesini çok beğendiğimi söyleyince, peşmergelerden biri coşa gelip; onun, güzel olan, yalnız sesi ve müziği tek değil ki, bizler, onun o haykırışlarında, isyan çığlığımızı yaşarız. Bir seferinde, dağda Saddam askerleriyle bir çatışmamız olmuştu ve bir peşmergemiz ağır yaralanmış ve mermi vücudunda kalmıştı. Yarasına müdahale edip mermiyi vücudundan çıkarmamız gerekiyordu; ancak sağlık ekibimizde morfin vb. yara bölgesini uyuşturacak her hangi bir şey kalmamıştı. Telaşımızın nedenini fark eden yaralı peşmergemiz; ”Arkadaşlar, o kadar telaşlanıp fazla dert etmeyin, zamanımız yok ve burada fazla kalmamız hepinizin hayatını tehlikeye düşürecektir. Siz, benim için, teybe bir Şıvan Perwer bandını koyun ve hemen ameliyata başlayın, gerisini dert etmeyin”, dedi. Bizim de, onun dediğini yapmaktan başka çaremiz yoktu; yanımızdaki teybe bir Şıvan Perwer bandını yerleştirdik ve çaresiz ameliyata başladık. Gerçekten, yaralı arkadaşımız, o bandın tesiriyle, sanki hiç acı duymuyor gibiydi, duygularını ve benliğini Şıvan Perwer’ in sesindeki, o yüreklerin derinliklerine işleyen, o yüce yurtseverlik aşkının duyarlılığına, kendini müthiş kaptırmış olarak, o zor ve acılı ameliyata dayanabildi, dedi. Gerçekten, Şıvan Perwer, işte böyle bir sestir ve dünyanın her yerinde yaşamakta olan bütün Kürtler için büyük bir değerdir. Kim, bu değeri, bir çırpıda harcayabilir ki veya kim, bu değeri, halkımızın yüreğinden bir çırpıda söküp atabilir ki?!. Yeter ki, Şıvan Perwer, sesindeki ve çığlığındaki o yüce duyguyu, o tını, o duygu yüklü derin coşkusunu bozmasın… Yoksa, güneşi balçıkla sıvamak isteyenler, çok yorulurlar ve hevesleri kursaklarında kalır. Sonuç olarak, biz, özgür irademizi, özgürce oluşturup şekillendirmeliyiz. Bunun için, değerlerimize gereken özeni ve saygıyı göstermenin yanında, kendimizi de her konuda geliştirmeli; her eğilim ve görüşten eserleri araştırıp, incelemeli ve kendimize, halkımıza ve insanlığa yararlı olanları seçip almalı; yaşanması gerekeni yaşamalı ve böylece irademizi güçlendirmeliyiz. Bizi, bizden alacak, irademizi yok sayacak olanlara; iradesizleşenlere, değerlerimizi hiçe sayanlara, iç huzurumuzu bozmak isteyenlere karşı var olmasını bilmeli; süreci, hiçbir detayını kaçırmadan izlemeli ve istisnasız her şeyi sorgulayarak özgürleşmeyi öğrenmeliyiz. Özgürleşmek, idealimiz ve yaşama inadımız olsun. Selam ve sevgiyle kalın. M.Nazım Güler- 14.03.2011 info@mnazim.com Not: İbrahim Tatlıses’e kurşun sıkanların gerekçeleri ve bahaneleri her ne olursa olsun; öyle uluslar arası özel bir sese sahip olan ve on yılların sanatçısı bir insanı, böyle kolay harcamayı istemek, gözü kara bir insafsızlıktır. Saldırıyı kınıyor ve lanetliyorum. İbrahim Tatlıses’e acil şifalar diliyorum. http://www.mnazim.com/konu-kendi-irademiz-varsa-ozgur-olabiliriz-873.html
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © M.Nazım Güler, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |