..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey > E. Asım Öztürk




23 Kasım 2010
Tek Damla Okyanus…  
Damla okyanusun birimiyken, bütünü değildir.

E. Asım Öztürk


Okyanus damlanın değil, damla okyanusun içindedir…


:BAJF:

Çok seslilik adına seslerin çoğalması, uğultu ve gürültülere dönüşüyor uzun zamandır.

İlgili-ilgisiz, bilgili-bilgisiz kalabalıklar her konuda konuşmak istiyor. Çoğunluğu da ilgisiz, bilgisizlikten izler taşıyan, boş konuşmalar…

Bir düşünenin söylediği, bir kez daha anlam kazanıyor bu ortamda: “Bir kör ile sağır ıssız bir adada yaşasaydı, konuşmaya değenlerin ne kadar az olduğu anlaşılırdı.”

Kör ve sağır olmak istenmeyen, ancak olanların dışlanma nedeni de olmayacak olumsuzluklar elbette. Issız bir adada da yaşamıyoruz. Aksine, bazı anlarda ıssızlığı aratabilen kalabalıklar arasındayız.

Zaten o söz de bir duruma dikkatleri çekerken, yaşanması gereken ortamın özelliklerini anlatmaya çalışıyor.

Çoğunluk ev, sokak, işyeri, kahvehane, toplu taşıma araçları, televizyon, gazeteler, internet ve olanak tanınan her yerde yorumlayıp, konuşmak istiyor.

Düşünmeden, araştırmayıp, konuyla ilgili olarak bilgilenmeden, salt ilgilenerek konuşuluyor çoğu kez. Anladığı-anlamadığı konulardaki her konuşmasının çok özel ve elbette kendisinin bir otorite olduğunun kabul edilerek, ciddiye alınmasını da bekliyor, konuşanların çoğu.

Sıkışıp, tıkanınca “ben de öyle duydum” diye başlayıp, kendince karşısındakini sıkıştırmaya çalışarak, işin içinden çıkmaya çalışıyor, genellikle.

Bir hak olarak konuşmak iyi, güzel ve gerekliyken, konuşmaların büyük bölümü gerekli midir? Her konuda konuşmak, bir hak mıdır? Her konuda, bilmeyip-gerekmedikçe konuşmamayı amaçlayan insanların sessiz kalma hakkından önce mi gelir?

Kişiyi dinlemeye hazır olanların konuşmaları, konuşan ve dinleyenleri ilgilendirir. Konuşmalar ve dinlemelerin sürdürüldüğü ortamlarda diğer insanları rahatsız etmediği sürece, bir hak olarak düşünülür.

“Sessizliğin sesi” şarkılara konu olmuştur. Sessizliğin sese dönüşürken gürültülere, sonu gelmez abartılı gürültülere dönüşmemesini anlatır çoğu, uyumlu, müzikal bir bütün olarak.

Tek değerlerin uyumlu biçimlerde bir bütünü oluşturması, oluşturabilmesidir söz konusu olan. Yoksa insan kadar dünya, insan kadar düşünce ve yoruma dönüşebilir.

Her insanın düşünüp yorumlayabilmesi, insani bir zenginliktir. Ancak aynı konuda, örneğin iki kere ikinin kaç ettiği konusunda insan kadar görüş ve yorum zenginlik değil, karmaşadır. Bir adım ötesinde karmaşa olmakla da yetinmez, gereksiz uğultu ve gürültülere, kaosa dönüşebilir.

Uğultu ve gürültüler arasında, kendi iç sesini bile duymak istemeyenler rahatlayabilir. O rahatlıkla kendilerini de avutabilirler. Ancak bu yaklaşımın adı, en yalın söylemiyle avunmadır.

Çevredeki çok sayıda benzeriyle rahat, avunmakla da yetinmez. Sesler gürültülere dönüşürken; davranışlar da etkilenir.

Alt yapısını “öne çıkmak” düşüncesi oluşturmaya başlar. Baskı altında kalmış düşünce ve istekler kontrolsüz hızlanarak her yöne ulaşmaya çalışır. Denge korunamazken, önce düşünce ve davranışlara yansır. Sonra da bütünüyle kişiyi etkisi altına alır.

Her yöne dağılma değerlerin çokluğu değil, aynı değerin parçalanarak savrulması olarak ortaya çıkabilir.

Öne çıkma amacı, dengeli ve olması gereken biçimini koruyamayınca sırıtır, gereksizlikler olarak gezinir, her yönde.

Gizli ve açık düşünce, özlem, amaçlar birbirine karışırken, istekler de eklenir. Birbirlerine sürtünerek kontrolsüz ve kulakları tırmalarken, beyinleri yoran gürültülere dönüşür, kaçınılmaz olarak.

Kendinden kaçma çabalarını gürültüler arasında saklamaya çalışırken, çalışmalar unutulur. Yeni bir kaçış başlar.

Kaçarak yaşamlara dönüşür tüm çabalar, kaçarak yaşanamayacağı bilinerek.

Kendini birlikte götürerek kendinden kaçma çabaları köyden kente, ülkeden ülkeye dolaşırken; durağan yaşamların hareketlenmesiyle, yaşamlarda olması gerekenlerin durduğu, düşünülmez bile…

Düşünüp, farkında olmaktan kaçmayanlardan da kaçar. Benzerlerinin çokluğuyla yüreklendikçe kaçışlar yön değiştirip, saldırılara da dönüşebilir.

Saygı göstermeden, saygı bekler. “Yapanla yapmayan hiç bir olur mu?” derken, yapılmayanların kendi dışındaki herkesin görevi olduğu düşüncesiyle rahatlamaya çalışır.

Çalıştıklarının neredeyse tamamı, kendini haklı çıkarma çabalarıyla sınırlanır. Kendi sınırlarının zorlanması bir yana, yanına bile yaklaşılmasını istemezken; diğer sınırları sonuna kadar zorlamak ister.

İster de ister! Nasıl olsa, her oy bir oydur. Her insan, çok insandır… Herkes her şeydir… En çok da kendisi, her konuda her şeydir…

Sonuç olarak da, “beni bir kişi anladı, o da yanlış anladı” sözünü, tam da kendisini anlattığı düşüncesiyle sahiplenir.

Neden kendi yaşamına sahip çıkamayan insanların ülkesinde yaşadığını, yaşamının vazgeçilmezlerinin üretimlerinde neden yer alamadığını, duymak bile istemez; herkesin her söylediğini duyması ve uyması gerektiğini düşünürken.

Manzaraya kendi pencerelerinden bakar. Manzaranın baktığı yerden göründüğüyle sınırlı olduğunu söyler. Yetinmez, ısrar eder. Benzerlerinin çokluğuyla şımarır, azgınlıklar arasında bocalamalarında direnir.

Gözleri kapalı, manzara tarif eder.

Eder ya! Neyi değiştirir? Manzara orada ve aynen duruyorken, neyi değiştirebilir?


23 Kasım 2010, İstanbul
Ertuğrul Asım Öztürk



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplum ve birey kümesinde bulunan diğer yazıları...
Tüketirken Tükenmek…
Bir İnsanlık Masalı…
İnsan Seçmek…
Sözün Bitmediği Yer…
Küçülen Yalnız Dünya Değil…
Vah İnsan Vah…
Ben - İzm…
Beklemek…
Ah Şu Canavarlar…

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Gezgin Nean [Öykü]
Yaratıcıların İzinde (2) [Öykü]
Güneşin Çocukları [Deneme]
Aynı Kalmak… [Deneme]
Toplum Ya da Toplam… [Deneme]
Farkında Olmak… [Deneme]


E. Asım Öztürk kimdir?

Dünya benim için dönmüyor. Güneş benim için doğmuyor. Dünya, dönmesi gerektiği için dönüyor. Güneş, doğması gerektiği için doğuyor.

Etkilendiği Yazarlar:
Edebiyattan müziğe, resimden karikatüre, sayıları çok fazla.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © E. Asım Öztürk, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.