"Anka kuşu gibi yalnızlığı adet edin! Öyle hareket et ki, adın daima dillerde dolaşsın ama seni görmek olanaksız olsun." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Kurban Bayramın ardından gözlem ve özlemlerimi sizinle paylaşmaya ne dersiniz? ‘Fena olmaz’ değil mi? Evet, dokuz günlük Kurban Bayramı Tatilinde gördüklerimi/okuduklarımı sizinle tereddütlü paylaşıyorum. ‘Tereddütlü’ diyorum zira -bazı okuyucularımdan - tepki alacağımdan çekiniyorum. Ne var ki gerçekleri söylemekten/yazmaktan çekinmeyen biri olarak, tereddütle de olsa, yazmadan edemeyeceğim. Sizler bu bayramı (2010 yılı Kurban Bayramını) nasıl geçirdiniz, neler gördünüz gördüklerinizi kaçıncı ve hangi sayfada okudunuz bilmiyorum ama ben ikinci sayfada şunları okudum… Kurban kesenleri (istisnalar müstesna) samimi bulmadım. Hatta -inşallah yanılmışımdır lakin gördüklerim ve duyduklarım hiç de yanıltıcı gelmedi- kurban kesenler günah işlediler. Günah işlediler zira kestikleri hayvanların etlerini fakir fukaraya dağıtacaklarına/ikram edeceklerine… Fakir fukaraya adeta show yaparak, Caka satarak, Nanik yaparak çatır çatır yiyebildiklerini yediler, kalanını da derin dondurucu buzdolaplarına atarak/saklayarak yemeye ayırdılar. Kestikleri kurbanlarının kanları ve etlerinin Allah’a ulaşamayacağını bile bile ‘sırf kan akıtmak ya da kurban kesti’ desinler diye kurban kestiler. Kurban kesmenin maddi bir ibadet olduğunu unutuvererek, kurban kesenler, kurban kesmeye maddi durumu müsait olmayanlara rencide edici sözlerle; “Sen yine mi/bu yıl da mı kurban kesmedin?!” “Beş yüz lira da mı bulamadın/isteseydin; tırnağından dişinden biriktirip bir kurbanlık çıkartabilirdin” “E canım bizim de maddi durum pekiyi değildi ama ele güne karşı kestik işte, bari çala çocuğumuz yer…” gibi sokak ağzıyla söylenen sözleri sizler de duymuşsunuzdur ki; muhakkak duydunuz zira aynı havayı birlikte teneffüs edip ve aynı kültürü hep birlikte yaşıyoruz… Ve bilmem daha neler… Bu ve benzeri niyet ve sözlerle maalesef insanlarımız ‘Kurban Kesme’ adı altında kendi paralarıyla günah işlediler. E tabii ki hepsi değil. Bilinçli düşünen ve bilinçli kurban kesenler de vardı. Hatta kestiği kurbanın tamamını ihtiyaç sahiplerine dağıtanlar da… Şahsen ben bu yıl da kesemeyenlerdendim. Hatta eve tatlı bile alamayanlardan… Bayramın olmazsa olmazları arasında yer alan bayram şekerini de borca alarak durumu idare etmeye çalıştım. “Borç almak” da tarihe karışıyor yavaş yavaş. Borç vermenin sadaka olduğunu bile bile borç verme ve alma kültürümüzü de kaybediyoruz. Geriye kaldı kredi kartlarla alış-veriş… Sonra… Sonrası malum; tüketim çılgınlığının azgın dalgalarına kapılıp faiz bataklıklarına tepetakla düşenlerin sessiz çığlıklarıyla karşılaşıyoruz ki, bu da -maazallah- sekülerizme tabii olduğumuzun bir göstergesi… Evet, kapitalist çarkları arasından ezilen bir toplum olarak hepimiz dünyevileştik maalesef. İnan ben bu bayramda bunları okudum. Ama özlemim; İbrahim’i bir duruş ve İsmail’i bir teslimiyet görmekti/okumaktı… Bir başka bayrama inşallah…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Şevket Başıbüyük, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |