..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Bilmezlik ile ne hoştum; hayalimde ne güzellik, ne de aşk vardı." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > İstanbul > Vildan Sevil




13 Nisan 2011
Ahhh İstanbul... Çekme Beni Böyle Kendine Kendine... Yorgunum...  
Küfür dilimi geliştirmemek, bilmediğim, sürekli değişen yollarda yitip gitmemek için, benim minik Şimşek Ayşe’yi kış uykusuna yatırdım, benzin parası cebime kaldı böylece.

Vildan Sevil


Gençler edepsizce özgürleşmiş mi, yoksa, “Onu yapma, şunu içme, el ele tutuşma, elini sevgilinin omzuna atıp parkta oturma” diyenlere inat, yeni başkaldırı yöntemleri mi geliştirmiş, anlamadım. Metronun yürüyen merdiveninde, ayakta duran sevgilisinin beline bacaklarını, boynuna kollarını dolayıp yapışarak inen genç kızı görünce, benim yorumum yolunu şaşırdı, afalladım kaldım.


:BIBF:
Ahh Istanbul...En az beş kuşaktan bu yana geçmişim, çocukluğum, gidip gidip geldiğim, gelip gelip kaçtığım, özlediğim, bunaldığım, çoşturan, koşturan, boğan, kaçırtan, çıldırtan kent...

Senin bağrında, Beyoğlu’nda, Pangaltı’da, Kurtuluş’ta, Nişantaşı’nda, şık giyimli, kırmızı rujlu, şapkalı, boynunda incileri, Rum, Ermeni, o yaşlı, kibar hanımları aradı gözlerim. Bu yıl sayıları iyice azalmış.

Vapurlarında, ince belli, yaldızlı çizgilerle dairelenmiş, hafif şıngırtılarla şekerleri karıştırılan çay bardakları ellerinde, “Ah beyfendiciğim, ah hamfendiciğim” diye “e” sesinin iyice kapalı söylendiği, kahkahalarla bezenen sohbetlere yıllardır rastlamıyordum zaten.

Toplu taşıma araçlarında, benden daha yaşlılara, önceki gelişime göre daha çok yer vermek zorunda kaldığım için ayakta gittim hep. Eh, daha genç sayılırım, deyip sevinmeye çalıştım.

Küfür dilimi geliştirmemek, değişen yollarda yitip gitmemek için, benim minik Şimşek Ayşe’yi kış uykusuna yatırdım, benzin parası cebime kaldı böylece.

Levent-Taksim arası Alış Veriş Merkezlerinde, elleri kolları, lüks mağazaların karton torbalarıyla dolu türbanlı hanımlar azalmış, kocaman jiplerde direksiyon başına kurulanlar ise iyice çoğalmıştı. Sürekli yaşayanların yalancısıyım, alışverişe Avrupa’ya, daha lüks AVM’lere gidiyorlarmış meğer, şaşırdım.

Gençler edepsizce özgürleşmiş mi, yoksa, “Onu yapma, şunu içme, el ele tutuşma, elini sevgilinin omzuna atıp parkta oturma” diyenlere inat, yeni başkaldırı yöntemleri mi geliştirmiş, anlamadım. Metronun yürüyen merdiveninde, ayakta duran sevgilisinin beline bacaklarını, boynuna kollarını dolayıp yapışarak inen genç kızı görünce, benim yorumum yolunu şaşırdı, afalladım kaldım.

Ben mi yanılıyorum diye, eşe dosta sordum, onay aldım. Doğru gözlemişim gerçekten. Benim girdiğim orta halli AVM’lerde, orta yaşlı kadın-genç erkek birlikteliğinin gözüme iyice batacak kadar arttığını gözlemiştim. İlle nedenini anlayacağım ya...Nasıl yorumlayayım, diye kara kara düşündüm.

Vay, benim canım Amazonlarım, aşmışlar kendilerini, sinsi sinsi, aldatarak hep öyle yaşamayı kendilerine hak gören erkeklerle yarışa çıkmışlar mı, diyeyim? Cinsel devrim tamamlanıyor, kadın erkek eşitliği gerçekleşiyor mu diyeyim?..Dinazor kafası durur mu?..Geldi art arda sorular...Hangi sınıf ve katmanlarda, hangi alanlarda...Daha daha ne sorular...

Eş dosta sordum. Kınadılar beni. Cinsel alanda, kadınlı erkekli ve her çeşit cinsel gruplaşmalarda ve bunların arasındaki ilişkilerde ne devrimler yapılmış bu koca kentte... Neler neler oluyormuş da, bunlar artık sıradanlaşmış da, ben dünyadan bihaber yaşayıp duruyormuşum da...

Bilgi edinmenin bir yolu da cehaletini ortaya koymaktır. Koyar mısın, al ağzının payını, otur. Ben de sorup yanıt düşünmekten vazgeçtim. Yorgunum.

Sonra efendim, poturlu, çarşaflı, sarıklı, türbanlı giysilerle dolaşılan semtlerde; altımda kotum, ayağımda botlarım, sırtımda kabanımla avarelik yaparken, bana yönelen sevgi(!) yüklü bakışlara aynı güçle yanıt vermekte zorlandım.

Hadi yaz olsa, şortumu, askılı bluzümü giyip de dolaşsam hak edeceğim bu sevgiyi(!). Biliyorsunuz, böyle kadınlara, sevginin çok daha inceltilmiş(!) hali olan tecavüz’ü bile haklı bulacak kadar hoşgörülüdür aziz din profesörlerimiz ve halkımız.

Sevgili okur, öyle derinden etkilendim ki, baktım karşılık vermesem olmayacak. Her numaradan bakışımı sevgiyle(!) donatıp fırlattım kendilerine. Ama bendeki sevgiden(!) ne olacak, boy ölçüşemedi elbette. Derhal bir koç bulup sevgi eğitimi almaya karar verdim.

İki ayrı zamanda, iki ayrı ilginç haber verdi sekiz yaşındaki torunum. Servisten alıp eve çıkana kadar ne varsa, bir çırpıda döktürdü güzel yavrum.

Dinleyelim: Anneanneciğim sana bi sır vereyim mi? (Aaa tabi ver yavrum, bilirsin biz sırdaşız) Bak şimdi, Emre komik şeyler yapıyordu, ben de deli gibi gülüyodum. Ne dedi biliyo musun? (Eeee..Ne dedi?) Yapma böyle, içimde depremler, tsunamiler oluşuyor, dedi. Hııımmmm...Yorumsuz.

Başka birgün. Yine servisten iner iner inmez..Sır konusunda aynı anlaşma. “Anneanneciğim, biliyo musun?” repliği... Bak şimdi, bugün Ali’nin doğum günüydü, ona bi hediye verdim. (Hııımm...Ne verdin?) Üç boyutlu yapboz.(???) Ne dedi biliyo musun? (Nerden bileceğim yavrum? Eee...Ne dedi?) Ne gerek vardı, sen benim için en büyük hediyesin, dedi. Haydaaa...Yorumsuz.

İşte böyleee...Yine kaçmak üzereyim İstanbul. Heybem doldu. Hazlarla, sevinçlerle, giderilmiş/giderilmemiş özlemlerle, pekiştirilmiş/pekiştirilmemiş korkularla, her gelişte şaşırtan yepyeni gözlemlerle...Yakası açıldık/açılmadık, kitapların yazmadığı ya da benim seçme özrüm nedeniyle okuyamadığım bilgilerle doldu heybem. Doktor raporları, tetkikler ve sonuçları, reçetelerle de doldurdum heybemi, gideceğim artık. Yorgunum.

Yorgunluğuma, halsizliğime bakınca ben de şaştım ama neyse ki yaşıma göre iyiymişim. (Laf aramızda, kesinlikle inadın doğurduğu bir sonuçtur bu) Bu sevinci de koydum heybeme.

İstiklal Caddesinde; gazetecilerin, şifreye isyan eden liseli yavruların yanında, havada savrulan kolumu, Levanten binalarda yankılanan sesimi sana emanet edip gideceğim. Yorgunum İstanbul, yorgunum.

Ama 1 Mayıs da pek yakın/ yoksa daha çook mu var? Geçen yıl 1977’de “Ben de oradaydım” saflarındaydık. Hatta, ara ara, hafiften dans ederek, Mecidiyeköy’den Taksime yürümüştük. Bu yıl, pazar gününe denk geliyormuş. Taksim kim bilir ne kalabalık, ne görkemli olur..Çevre kentlerden koşup gelen ne çok eski dost buluşur orada.

30 Nisan’da dünyaca ünlü, viyolonselin pirlerinden bir virtüöz geliyormuş, çok severmişim, bir daha dinleme fırsatım olmazmış. Bilet ta ne zaman alınmış, kalıver işte, diyor oğlum.

Ahh...Çekme beni böyle kendine kendine, kışkırtma, durdurma İstanbul...Kovmaya uğraştığım başka duyguları da depreştirip durma, kanırtma öyle sinsice...Bu mevsimde beni görmeye alışkındır Poseidon, gücenmesin. Güllerim, Ege’nin sıcağını yemeden, en kocaman kocaman şimdi bakar gözlerime.

N’ olur ısrar etme İstanbul...Yolcu yolunda gerek...Yorgunum...Yorgunum...

13.04.2011
Vildan Sevil

.Eleştiriler & Yorumlar

:: ........
Gönderen: Kâmuran Esen / ,
18 Nisan 2011
Kaleminizden(!) bal damlamış deyim yerindeyse. Hüznü, iç burukluğunu, yadırgamayı, özlemi bile anlatırken; sanki bir sıcaklık yansıyor kaleminizden.Okurla aranızda ne güzel bir bağ var.İşte o bağa tutunup, buraya kadar geldim. Teşekkürler paylaşım için.Devamını dilerim.Sevgiyle.:)

:: ben.
Gönderen: Aysu / , Türkiye
16 Nisan 2011
sana bir mektup yolladım ,yazılar şiirler yorumlar şu panjurları kapalı odalardan :))

:: Evet...
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
15 Nisan 2011
Evet sevgili Aysu, evet...Yok olanlar binlerce yıldan süzülüp kalanlardı. Yaz yaz bitmez gidenler, yak ağıtları Aysu..Yak yak bitmez.Yerine gelenler aratmasa gideni, özlem de, ağıtta yer bulamaz kendine. Ama nerde, nerde? Bir yorumumda, galiba şiirinin tutsağı olmaya başlamamdan söz etmiştim.Böyledir bu iş.Okur,kendi duygularını,onları hissettiği dozda yansıtan şaire tutulur, tiryakisi olur, okur okur, döne döne yine okur.Kitap başucunda durur. Lanet olsun kavanoz şeyli dünya. Kitaptan da ediyor bizi, lanet olsun. İyi hoşda, bu aletle uzanmış okurken sızılmıyor ki... Anlaşıldığını duyumsayan şairi de sen dillendirmişsin yine şairce. Evet, uzaklar yakın oluverir, zaman anlamını yitirir, eşzamanlı atar nabızlar...Sevgilerle...

:: ah hanfendiciğim..
Gönderen: Aysu / , Türkiye
15 Nisan 2011
bugün hafta sonu şöyle bir kurulup okuyayım,ah eski istanbul'umu özlediniz yoksa ,eski ahşap çoğultuların sohbetlerine mi kulaklarınızı çevirdiniz,hani nerede ,boşuna mı biz eşdeğere yansıyan bir oda dolusu kahkahalardır eşyalar ,yani yok cansız metalardan farkımız artık,boşuna mı yalnızlıkları söylüyoruz,boşuna mı ,sessizliğin şarkılarını söyleyip kaçıyoruz doğaya,boşuna mı ,yenilenler şiirimde ah şu kalabalıklar panjurları kapalı odalar ,ne kadar yabancısınız denizin ağlayışına diyorum,demek eski dokuları arıyorsun öyle mi ve ilişkileri arıyorsun ,aşkın tek taş yüzük olmadığını haykırıyorsun içten içe öyle mi, boşuna mı gölgesiz kumlar şiirimde ,bedesten sergisindeki gülüşler çekip gittiler diyorum,sen ne arıyorsun ,ya ben ne arıyorum ,eğer farkındaysan yok uzaklıkların anlamı en yakınındakinden bile daha iyi anlarız birbirini.. saygılar sevgiler

:: Teşekkür...
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
14 Nisan 2011
Değerli yazar,yazı yaşamının ve ilk gözağrım olan bu sitenin çömezi olarak, sizler gibi ustaların beğenisini almak, moral veriyor doğrusu. Sağolun.İzin ne demek?...Ben sizden ve Sn Hulki Can Beyden izin mizin almadan, o muhteşem kampanyanızda işe yaramasa da neler yapıyorum gizli gizli. İyi ki sanal ortamdayız da çömez kulaklar çekilmekten uzamıyor:))

:: ..
Gönderen: Ömer Faruk Hüsmüllü / , Türkiye
14 Nisan 2011
Bazen üzülerek, bazen gülerek ve bazen de "ahhh!" çekerek okudum. İzninizle facebook'ta paylaşacağım, umarım gerçek İstanbul özlemi çeken dinazorlardan birisi okur. Selam ve saygılarımla.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İstanbul kümesinde bulunan diğer yazıları...
İpek Nehir, 1 Mayıs, Vay İstanbul...

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Okurun Sevinç Çığlığı ve Yazarın, Kitabın Çilesi
Yine Tecavüze Uğradım!.. Yine Tecavüz Ettim!..
Sen Kaç Kere Doğdun Sevgili Okur?..
Konuğum Var: Cengiz Akın, Post - Modern Edebiyatta "Zaman" Kavramı, Zaman - Bilinç İlişkimiz
Ant Olsun ve Şart Olsun ki Umursamayacağım!.. Nerde Benim Şu Cımbızla Ayna?..
Kassandra'nın Güncel Kehaneti
Poetika// Sanatsal Yaratı Üstüne Fikir Uçuşmaları (Iv)
Kırk Katır mı, Kırk Satır mı? Mutluluk, Onur ve Bölünmek
Belleğim... Gaddar Belleğim Benim!.. Zalim Belleğim!..
Bir Dinazorun Bitmez Tükenmez Soruları

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Duruşma [Şiir]
Dedem Düşlerime Giriyor [Öykü]
Çocukların Çığlığından Göklerin Tılsımına [Öykü]
Dolunayda Uyku Tutmaz [Öykü]
Oy Madimak, Madimak!.. Sen Artık Türkülerle Değil, Ateşlerle Anılmaktasın [Öykü]
İlk Sosyalist Muhtar Fevzi Ağabey [Öykü]
Düşselin Gerçeğinde, Gerçeğin Düşselliğinde [Öykü]
Ben Ölürken [Öykü]
Gece, Mehtap, Selene, Apollon ve Ben [Öykü]
Aşk"a Geldin, Hoş Geldin!.. [Öykü]


Vildan Sevil kimdir?

Koşuşturmaktan yoruldu. Altmışından sonra, çok yabancısı olduğu teknolojiyle, sanal ortamda kalem oynatmaya kalktı. İletişim kurmak, duygu, düşünce, birikim paylaşmak, genç kuşaklardan yeni şeyler öğrenmek istedi. Yazarlık deneyimine burada adım attı. İşte böyle sınır tanımaz bir "dinazor ". . . Başarır mı acaba ?

Etkilendiği Yazarlar:
Marx, Engels, Freud, Nietzsche, Adorno, Horkheimer, Foucault, Antik Grek, Rus , Fransız yazını, Amado, Marquez, Llosa, Asturias, Lübnanlı Amin Maalouf...Elbette Nazım, Aragon, Neruda ve nice ozan/şair...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.