Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant |
|
||||||||||
|
SURİYE GERÇEĞİ Kemal Düz e.posta: kemaldz@hotmail.com Antakya’yı aşıp ilçesi Yayladağ’ına uzandıktan kısa bir süre sonra, eski tekel binalarının(şimdilerde ‘Çadırkent’) önünden sola sapınca, sınır kapısına da gelmiş olduk. İki ülkenin sınır ortağı, 1729 rakımlı Keldağ(Cebel Akra - Cassius) kireç rengi yüzüyle bizleri süzüyordu. Lübnan plakalı içi dolu otobüsün hemen ardından girdik gümrük sahasına. Çıkış işlemleri çabucak tamamlandı ve Suriye tarafına geçtik. Burada da hiç bir sorunla karşılaşmadık. Keldağı’nın eteğinde ki, Kassab(Keseb) kenti göze çarpıyordu. Türk sınırına, bağırsan duyulacak kadar yakın. Yolu, yeşil ormanlar ve çiçeklerle örtülü. Kassab, güzel şehir anlamına geliyormuş. Yayla turizmi ve ziraat gelişmiş. Elması, defne sabunu, ipek böcekçiliği de meşhurmuş. Sakinleri, Türkiye’den gitmiş Ermeniler, pek çoğu kendi aralarında Türkçe konuşuyorlarmış. Kulakları hep Türkiye tarafındaymış: ‘Türkü’ duymak isterlermiş. Özellikle düğünlerde davul zurna seslerini kulak verirlermiş. Çam ağaçlarının arasından dar yolu bağıra çağıra tırmanan minübüs, ressamın çizdiği bir manzara resmi gibi, Akdeniz ormanlarını önümüze seriyordu. Ağaçları yara yara Türkmenlerin oturduğu köylerin arasından geçtik. Dorukların arkasındaki Akdeniz yavaş yavaş kendini hissettiriyordu. Dağlar, buralarda hep iç kesim ile denizi birbirinden ayırıyor. Lazkiye’ye doğru ilerleyen karayolu, bazen engebeli, bazen ine çıka, kıvrıla büküle ilerliyor. Yer yer beton evleri, inşaatı devam eden evler ve işyerleri takip ediyor. Harç taşıyan işçiler, duvar ören ustalar. Harıl harıl işlerini bitirmenin telaşındalar. .Akdeniz bize el sallarken, aracımız sakin bir süratle ovaya doğru süzülmekteydi. Sınırdan ayrılışımız bir saati bulmadan Lazkiye’ye ulaşmıştık. Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ana limanı olan Lazkiye, sahilde Fenikelilerden kalma bir kent. Nüfusu bir milyon civarında. Güneyi, ormanlarla örtülü bir duvar gibi; kutsal kabul edilen Ensariye Dağlarıyla sınırlanmış, dar bir bantta kurulu. Büyük bir limana sahip. Sahilinin güzelliğinden dolayı “Sahilin Gelini” denirmiş. Liman kalıntıları, kaleler, hamamlar, hanlar göze çarpıyor. Minareler ve çan kuleleri yarışırcasına göğe yükseliyor. Osmanlı döneminden kalma pek çok eser var. Bunlardan biri de “Yeni Cami” Lazkiye’nin en büyük camisi 1726 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış. Ülkemizde ki herhangi bir sahil kenti gibi; her şey, herkes tanıdık gibi, hiç yabancılık çekilmiyor. Esasında; Şam, Halep, Lazkiye ve diğer Suriye’nin bütün kentleri; yerleşim yerleri, köyleri dışardan gelene yabancılık çektirmez. Sanki gözünü bu topraklarda açmış, yaşamını bu topraklarda sürdürmüş hissini verdirir. Lazkiye çok kimlikli ve çok kültürü özümsemiş ve içselleştirmiş bir kent. Halk geleni; yapmacıksız, samimi, güleryüzlü ve sıcaklıkla karşılar, evine misafir eder. Dağlar, ormanlar, nehirler, Akdeniz’le burada buluşur. Selukiler döneminde Selukusun annesi Nikatorun ismi ile uğur sayılarak Lavzikye-Lavdise adını almış. 10 km. kadar mesafede Kenanlılar’dan kalma eski bir ticaret merkezi antik “Ugarit” başşehrinin kalıntıları mevcut. Adını tepeyi örten rezene bitkisinden almış. M.Ö: 2000’ ler de en parlak dönemini yaşamış. 17 bin civarında, 13 ve 14’üncü asra ait Akkad- Babil ve Kenan diliyle yazılmış tablet ve çömlek levhaları bulunmuş. Ayrıca Hititce, Kıbrısça, Mısır ve Huri diliyle yazılmış belgeler bulunmuş. ‘Ugarit Alfabesi’ şimdiye kadar dünyada ortaya çıkan en büyük alfabe kabul edilmekte. Batılılar, Haçlılar’dan bugüne, ne zaman dara düşseler, sıkıntı yaşasalar bu topraklar gelmiş akıllarına. Bereketli Suriye topraklarını kontrol altında tutmak istemişler. Batı Ülkeleri şimdilerde yeni bir krizin eşiğinde. Haçlı ruhu yeni bir diriliş yaşıyor. Irak’ta olduğu gibi, Suriye’yi bölmek ve “ham etmek” istiyorlar. 1099 – 1291 yılları arasında bu bölgede kalan Haçlılar, Şövalyeleri için yaptırdıkları şatoların, kalelerin dışında önemli hiç bir eser bırakmamışlar. Haçlıların en iyi korunan, Hıristiyan dünyasının anahtarı kabul edilen şövalye kalesi; Crac Des Chevalier (Hısn el- Ekrad) -ki çevresinde bugün bile büyük ölçüde Hıristiyanlar yaşar - buradadır. Osmanlılar, Anadolu’dan ziyade bir İslam ülkesi olarak gördüğü Suriye’ye çok yatırım yapmıştır. Her yerde Osmanlı eserleri dip dibedir. Son Osmanlı Padişahı Vahdeddin’in mezarı Şam’da Sultan Selim Camii’sinin bahçesindedir DEĞİŞİME UYUM ÇABASI Arap Yazarlar Birliğinin daveti üzerine, Türk Yazarlar Birliği Antakya Temsilciliği ve Aktivist Sanatçılar Birliği ile yaptığımız ziyarette; Lazkiye’de; Lazkiye Valisi, Milletvekili, Baas Partisi Temsilcisi, yazarlar, sanatçılar, aydınlar, medya mensupları, halk ve esnafla görüşmeler yaptık. Bir şehit ailesine taziye ve iki de ev ziyaretinde bulunduk. Ayrıca antik Zafer Anıtı’nı da gördük. Medya Suriye’de iç çatışmalardan söz ediyor. Gazetelerin yazdıklarıyla, televizyon haberleriyle hiç örtüşmeyen bir durumla karşılaştık. Hiçbir yerde anormallik görmedik. Hayat her zamanki gibi normal seyrinde devam ediyordu. Gayet rahat ve sakin bir ortam vardı. Endişe edici bir durum yoktu. Oysa anlatılanlardan dolayı bizler pek de rahat gitmemiştik. Suriyeliler, Türkleri çok seviyorlar. Sık sık “Burası sizin ikinci vatanınız” diyorlar. Bizleri görmekten çok hoşnutlar. Türkiye’de ki akrabalarından söz ediyorlar. Gelip gittikleri yerleri anlatıyorlar. Söyleşilerde Atatürk’ün adı geçiyor, barıştan kardeşlikten dostluktan örnekler veriyorlar. Çok yakın ilgi samimiyet gösteriyorlar. Suriye’de bize anlatılanlar ve izlenimlerimiz kısaca özetle şöyle sıralayabiliriz: Uluslararası yazılı ve görsel medyanın büyük bir kısmının((bunlara ‘Yalancı Tanrılar’ diyorlar), Suriye ile ilgili yalan ve kışkırtıcı yayın yaptıklarını belirtiyorlar. Özellikle, El Cezire, El Arabiya, France 24 ve BBC televizyonlarının yalan haber ürettiklerini yayınladıklarını ifade ediyorlar. Türkiye televizyonlarında çıkan yalan dedikleri olumsuz haberlere üzülüyorlar. Bir yıl öncesine göre, Türkiye’nin bugünkü tutumuna bir anlam veremiyorlar. Türk halkına güvenlerinin tam olduğunu, ülkelerine yardımcı olunmasını istiyorlar. Suriye’ye karşı emperyalist bir kampanya yürütüldüğünü, esasında kampanyanın Müslümanlara karşı yapıldığını, Suriye’nin Müslümanların yüzde 80’ini temsil ettiğini, Allah korusun Suriye’ye bir şey olursa, Müslüman âleminin çok büyük zarar göreceğini belirtiyorlar. Çok İnançlılar. Olabilecek her şeye karşı ruhsal olarak hazırlar. Sık sık vatanları için ölmeye hazır olduklarını dile getiriyorlar. Olayların, hırsızlar, katiller, serseriler, anarşistler tarafından çıkarıldığını ve yapıldığını anlatıyorlar. Bunların Türkiye’den yardım ve destek gördüğünü dile getiriyorlar. Yönetimi devirmeyi amaçlayan Suriyeli muhaliflerin İstanbul’da toplantı yapmalarından rahatsızlık duyuyorlar. Olayların bir mezhep çatışmasıyla ilgisinin olmadığını, vizelerin kaldırılmasının, bugün yaşananlara ortam hazırladığını ifade ediyorlar. Yapılanların emperyalist bir saldırı olduğunu arkasında da ABD ve onun işbirlikçilerinin, Arapları kontrol etmek istediklerini, Suriye’nin zenginliğini, petrolünü ele geçirmek istenildiğini anlatıyorlar. Siyonizmi güçlendirmek, İsrail’in yayılmacı politikalarını kabul ettirmek ve önündeki engelleri kaldırmak için yeni bir Haçlı politikası uygulandığını belirtiyorlar. Bugüne kadar asker ve polis olmak üzere toplam 1600 şehit verdiklerini belirtiyorlar. Kardeş iki ülke olan Suriye ve Türkiye arasındaki dostluğun, barış ve kardeşliğin devam etmesini istiyorlar. Suriye değişime çabuk uyum sağlayan bir ülke. Sovyetlerin yıkılması ve tek kutuplu dünya’ya geçişte, çok etkilenmiş ve yeni duruma uyum sağlamıştır. Suriye’de oluşan olumsuzluk bölgemizi etkileyebilir. Küllenen sorunlar tekrar ortaya çıkabilir. 2000 yılında Devlet Başkanı Hafız Esad’ın vefatıyla demokratikleşme çabası başlamış. Son yıllarda bu süreç hızlı bir şekilde sürüyor. 1954 yılından beri iktidarda olan Baas Partisinin yetkileri kısıtlanmış. Halk’ta herhangi bir baskı ve korku fark edilmiyor. Türkiye, Suriye hükümetine bu süreçte yardımcı olmalı ve yeniden güven ortamına dönülmesine katkı vermeli. Gördüğümüz kadarıyla Suriye buna çoktan hazır. 400 yıllık ortak bir tarihin ışığında, Suriye ile ilişkilerin daha iyiye gitmesi için birikim var. İki ülke halkının da buna ihtiyacı var. Suriye ıraklaşmasın. Barış herkese lazım. İskenderun - 2/3 Ekim 2011
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kemal düz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |