..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Kendinden daha uyanık insanları işe aldığın zaman, senin onlardan daha uyanık olduğunu kanıtlamış oluyorsun. -R. H. Grant
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Ömer Faruk Hüsmüllü




5 Aralık 2011
Coşkun Irmak - 7  
Ömer Faruk Hüsmüllü
Aşk, sevgi, namus, sadakat, dürüstlük gibi değerleri bir renk grubu; ihtiras, cinsellik, arzu ve hazzı da ayrı bir renk grubu olarak düşündü. Bunlar arasında bir seçime gitmeliydi. Tam, seçimini yapabileceği bir noktaya ulaştığını hissetmişti ki, bütün renkler aniden birbirine karıştı ve ortaya tek bir renk çıktı: Siyah. Siyahı da eşittir:İhanet, olarak kabul etmişti.


:BEEJ:
Daha sonraki günlerde, ne zaman dışarıya çıksa, ayakları onu, doğru börekçiye götürüyordu. Neredeyse gün aşırı oraya gitmeye başlamıştı. Garsonlar da artık onu tanıyor ve ismiyle hitap edip, ne istediğini soruyorlardı. Bu sık sık gitmeleri Hayrettin, “Malları çok kaliteli ve temiz. Üstelik su böreğini bu kadar nefis yapan başka bir yer de yok.” Diyerek açıklamaya çalışıyordu.

O gün, geç saatlere kadar evde oyalandı. Akşama yakın dışarıya çıkmaya karar verdi. Tabii gene soluğu börekçide aldı. Bu saatte börekçi kalabalık oluyordu. Dışarıda bir masanın iki bayan müşterisi Hayrettin oraya geldiğinde çantalarını toplayıp kalktılar. Hayrettin, hemen boşalan masayı kaptı ve :

-Hayrettin bey, ne emredersiniz? Diyen garsona siparişini verdi.

Beş dakika sonra, yolun karşısındaki kaldırıma biriken insanları fark etti. Bir şey olmuştu; ama ne? Anlayabilmek için ayağa kalkıp baktı. Yolun ortasında kuryelerin kullandığı bir motosiklet ve yanında da sarı renkli bir taksi vardı. Börekçideki garsonlardan biri de oraya doğru koşturunca, kazayı yapanın orada çalışan biri olduğunu zannetti. Çalışanların hemen hemen hepsini tanıdığı için bu olaydan dolayı canı sıkıldı.

Neyse ki geriye dönen garson, kazayı yapanın oranın elemanı olmadığını, gencin yarasının hafif olduğunu söyleyince içi rahatladı. “Artık kalkayım, hava birazdan iyice kararır. Evde, televizyondaki tartışma programını izlerim.” Diye aklından geçirirken “çok çok güzel” dediği kadının börekçinin bahçesine girdiğini gördü. Arabasını nasıl fark etmediğne şaşırdı. Yola doğru baktı, araba yoktu. Ya arabasız gelmişti, ya da başka bir yere park etmiş olmalıydı.

Dışarıdaki oturma yerlerinin hepsi doluydu; Hayrettin’in masasının yanındaki sandalye hariç. İçeride yer bulabilrdi, ama kadın dışarıda oturmaya karar vermiş olmalı ki Hayrettin’den tarafa yöneldi. Hayrettin onu görmemezlikten geliyordu, ancak bunda pek başarılı sayılmazdı. Çünkü öyle ki, kalbinin heyecandan atışını etraftakilerin duymasından korkuyordu. Kadın:

-Oturabilir miyim, müsaade eder misiniz? Diye sorunca.

-Rica ederim, buyurun. Dedi.

Kadın oturdu. Sipariş vermeden bir sigara çıkardı. Hayrettin, zaten masa üzerinde duran çakmağını alıp kadının sigarasını yaktı. Kadının yüzünden bugün oldukça sinirli olduğu anlaşılıyordu. Tırmalamaya hazır sevimli bir kedi gibiydi.

Hayrettin, onu bu kadar yakından görünce uzaktaki görüntüsünden daha da güzel olduğu sonucuna vardı. Kadından gelen kaliteli, hoş bir parfüm kokusu sigaranın kokusunu bile bastırıyordu. Koku, insanı sarhoş gibi yapar mıydı? Ama Hayrettin’i yapmıştı işte.

-Sizi rahatsız etmiş olmayayım. Diye söze başlayan kadın oldu.

Hayrettin de buna uygun bir cevap verince tatlı bir muhabbet başladı. Çünkü aslında ikisi de konuşmaya hasretti. Birkaç dakika sonra, yıllardır tanışan samimi iki kişi gibi konuşuyorlardı.

Şurdan, burdan derken Hayrettin, lâfı döndürdü dolaştırdı Münevver’e getirdi. Münevver’e olan aşkından, onunla nasıl tanıştığından, nasıl evlenme teklif ettiğinden bahsetti. Anlattıkları aslında kadını ilgilendiren konular değildi; ancak Hayrettin’i hayranlıkla dinliyordu. Böyle bir aşka, sevgiye şaşıyor, bir yandan da saygı duyuyordu. Bu düşüncelerini Hayrettin’e söyleyince, o da, sıkıntı vermediğine sevinmiş ve Münevver ile olan hatıralarının detayına girmeye başlamıştı.

Münevver’in geçirdiği kazayı anlatırken gözlerinin dolması, o anı bir kez daha yaşaması kadını da üzmüştü. Bilhassa Hayrettin’in kendisini suçlamasına katılamıyordu ve bunu açıkça da söyledi:

-Bu olayda sizin suçunuz olduğuna inanmıyorum. Olaylar üzerinde kişinin denetimi sınırlıdır. Bazen ne yaparsak yapalım, istemediğimiz bir olay gerçekleşebilir. İnsan olarak biz, her şeyin üstesinden geleceğimizi sanırız; ancak gücümüz, imkanlarımız aslında o kadar sınırlı ki…

Kadın ısmarladığı yiyecek ve içeceklerden çok azını tüketmiş olmasına rağmen, kalkma hazırlığı yapıyordu. Hayrettin’i dinlerken sigara üstüne sigara yakmayı akıl etmiş olmasına rağmen; yeyip içmeyi aklına getirememişti.

-Sizinle tanıştığıma çok sevindim. Şimdi gitmek zorundayım; oysa anılarınızın devamını dinlemeyi de çok istiyorum. İki gün sonra gene bu saatlerde geleceğim. Siz de burada olursanız beni sevindirirsiniz. Diyerek elini Hayrettin’e uzattı.

Hayrettin, tuttuğu bu eli hiç bırakamayacağını zannetti. Sanki saatlerdir tutuyormuş hissine kapıldı. Halbuki sadece bir-iki saniye sürmüştü. Kendini toparladı, oldukça yavaş bir sesle:

-Güle, güle. Ben de çok memnun oldum. Dedi ve giden kadının arkasından o kayboluncaya kadar baktı.

Hemen eve gitmeyecekti, gidemeyecekti. Korkuyordu. Kimden mi? Münevver’den. Sanki Münevver evde, elinde oklava hesap sormak için onu bekliyordu. Bunun saçma olduğunu, Münevver’in artık yaşamadığını biliyordu bilmesine de, kafasındaki kişiye bunu kabul ettiremiyordu.

Kendisinden başka zihninde iki kişi daha vardı. Bunlar birbirleriyle münakaşa ediyor, amansız bir mücadeleye girişiyorlardı. Birisi Münevver’in öldüğünü, onu bırakıp gittiğini, bir erkeğin bu kadar sene kadınsız yaşayamayacağını söylerken, diğeri aşka, sevgiye sadık kalınması gerektiğini, cinsel dürtülerin esiri olup düşüncede bile olsa başka kadınlara yönelmenin ihanet sayılacağını savunuyordu.

Bu iki kişiden hangisine hak vereceğini bilemiyordu. Kararsızdı. İkisi de haklı olabilirlerdi. Bu düşünceler, Hayrettin’de sadece kaygılara yol açmakla kalmıyor, telafisi zor bir çöküntü de yaratıyordu.

Kafasının içini düzenlemeliydi. Yürürken sakin bir şekilde olaylara bakmaya karar verdi. Çözüm ancak böyle bulunabilirdi.

Aşk, sevgi, namus, sadakat, dürüstlük gibi değerleri bir renk grubu; ihtiras, cinsellik, arzu ve hazzı da ayrı bir renk grubu olarak düşündü. Bunlar arasında bir seçime gitmeliydi. Tam, seçimini yapabileceği bir noktaya ulaştığını hissetmişti ki, bütün renkler aniden birbirine karıştı ve ortaya tek bir renk çıktı: Siyah. Siyahı da eşittir:İhanet, olarak kabul etmişti.

Evet onun bu davranışını açıklayacak tek bir kavram vardı,ihanet. Bu sonuca varınca derin bir acı bütün bedenini yakmaya başladı. Başı önüne eğildi, beli adeta iki büklüm oldu… “İki gün sonra börekçiye gitmeyiveririm, bir daha o kadını görmem. Sonra da Münevver’den özür dileyerek kendimi affettiririm.” Diye düşünerek biraz rahatlamaya çalıştı.

Evin kapısından içeriye kendini atınca, yatmak için doğrudan yatak odasına yöneldi. Bu gece Münevver’le konuşmaya cesareti, daha doğrusu yüzü yoktu…

(Devam edecek)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Acayip Bir Hikaye
Coşkun Irmak - 11 (Son Bölüm)
Resimle Gelen Ölüm
Coşkun Irmak - 8
Coşkun Irmak - 9
Coşkun Irmak - 10
Gülün Sonu
Coşkun Irmak - 6
Coşkun Irmak - 5
Coşkun Irmak - 4

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçücük Hikâyeler - 2
Deliden Mektup Var
Bir Murat Dört Surat
Korona Hikayeleri - 8
Küçük Hikâyeler - 1
Senin Hikayen
Bir Ölünün Günlüğü - 8 Son Bölüm
Prostat
Bir Ölünün Günlüğü - 7
Dilsiz Fahişe - 8 (Son)

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.