Yüz kişinin içinde aşık, gökte yıldızlar arasında parıldayan ay gibi belli olur. -Mevlana |
|
||||||||||
|
Dağlarda eriyen karların suları, Geyikdere eteklerindeki caddelerin mazgallarında şarıldıyor. Meyve ağaçları çiçeğe durdu. Meyveler, çiçeklerin çanak yapraklı rahminde tepinen fetüs sanki. Kokuları çığlıklarını yayıyor ortalığa, duyuyorum. Meşelerin yaprakları; yumuk, pembemsi tomurcuklardan, tırtıklı yeşil yapraklara dönüşmekte yavaş yavaş. Sokaklardaki dişi kedilerin karnı şişmeye başladı. Kimbilir kaç erkekten aldıkları genlerle, renk renk, minicik, melez melez yavrular sunacak doğaya. Minicik, tüysüz yavrularını saklayacak yerler arayacaklar yine. Baş düşmanları babaları olacak çünkü. Anne, yavrusuz kalınca, çabucak yeniden çiftleşmeye hazırlansın diye, buldular mı boğacaklar yavruları. Anneler, köşe bucak saklayıp koruyacak bebeleri. Bebeler, yürüyüp kendi başlarına avlanmayı öğrenene kadar, herkesten, her şeyden saklayacak anne. Güvendiği biriyseniz bile, sürekli yol değiştirerek yanıltacak sizi. Yerlerini öğrenmenizi istemeyecek. Önce, belirli saatte, belirli güvenli yerlerde eğitecek onları. Yürümeyi, koşmayı, kaçmayı, avlanmayı öğrenecekler. Sonra alıp başını gidecek anne. “Başınızın çaresine bakın, benim de bir yaşamım var.” diyecek. Kapkara karga yavruları... Yerdeki tohumlardan dallara, yine yerlere, yine dallara... Serçeler... Kışı atlatmanın mutluluğuyla uçuşmakta hepsi. Küçücük renkli sakalar... Geveze şeyler. Şakımaz onlar. Vik vuik viuk, cik ciuk cik, vuik vik ciuk, viuk cik vik... Durmadan dedikodu mu yapıyorlar ne? Rengârenk, irice arıkuşları... Güzelliklerinin bilincindeler. Çok afililer... Saksağanlar da pek konuşkandır. İnsanlarla ve kedilerle dalga geçmeye bayılırlar. Kedileri peşlerinden koşturup delirtmeye bayılırlar. Kelebekler, buralarda havanın biraz daha ısınmasını bekliyor olmalı. Henüz ortada yoklar. Özgür, delişmen kır çiçekleri de fışkırdı, yeşil bahar otlarının arasından. Katmer katmer yapraklı sütleğenler, gül taklidi yapsalar da hep yeşil kalacaklar. Yazık. Oysa nasıl hevesle öykünüyorlar güle. Sarıyla cilalanmış yapraklarıyla saçkıranlar... Topluiğne başlı beyaz çiçekleri, ince uzun boyunlarıyla salınan çobançantaları, maviş mügeler, sapsarı lahana çiçekleri, mor mor çiçeklerinden bal akıtan ballıbabalar, morun lacivertle karıştığı araptaşakları, unutmabeniler... Papatyalar, öküz gözleri... Bezelye çiçekleri... Mor ebegümeci çiçekleri... Biberiyelerin, arılarca pek leziz bulunan mor çiçekleri... Gelincikler elbette... Çocukken topladığımız, annemizin şurup yaptığı, kara göbekli kıpkırmızı gelincikler... Dört yapraklı yonca arasak mı acaba? Börtü böcek, çiçek, ağaç, kuş aşka durdu. Bahar geldi, doğa coştu. Ama toprakta kuru kalan, yeşermeyen yerler de var. Çiçeklerin açmadığı. 13.04.2012 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |