Bu hafifçe kenara itilecek bir roman değil. Daha büyük bir şiddetle uzağa fırlatılmalıdır. -Dorothy Parker |
|
||||||||||
|
Bir söyler, bin ağlar içim. Ne içtiğim çayın tadı var, ne de uyuduğum uykunun anlamı. Her sabah, biliyor musun her sabah yine seninle uyanacağım diye uyanıyorum. Ama yoksun! Mevsimler geçti. Sen hiç beni aramazdın derdin... Bak her kapı açılışında sen misin diye soruyorum, ne hoş! Öğrendim seni özlemeyi, bana acı çekmeyi de öğrettin. Sadece bu dünya olsa, içinde yalnızlıkların çekişmeleri ve sonunda kavuşmalar olsa, bırakır mıydım ben seni? İnanmazdım tek kaldığımda kendimle konuşacağıma! Ve hiç aldanmazdım karanlıkta sessiz kalan bana! Hayır yokmuş kendime acıyan aynalardan! Sonsuzluğa açılan o kapıdan, süzülüp aniden, yok olasım geliyor. Sen olmadan, ben bu hayatı sevemiyorum. Ya elimsin,ya kolum... Ya içimsin, ya da soluğum... Uçsuz bucaksız terkedilişlerin ezberini tutuyorum. Ve hatta o ezberi her saniye okuyorum. Rahlemde, demimde, perdemde gölgelerle oynuyorum. Hiç kimse anlamasın diye, bu yazıyı da şifrelendiriyorum... Tırnaklarımın arasında mücadele izleri var. Gitme..,gitme... diye yalvarasım.! Telefonu kapatmıştın, duymak istememiştin sancılarımı,ne acı! Merdiven basamakları gibiyim. Her gün yeni bir basamak iniyorum. Bir gün Eminönü'ne, bir gün Kadıköy'e bazen ille de o durakta mahsustan bekliyorum. Benim yalnızlığımın adı ''Simit'', niye bilmiyorsun! Bak anlatayım, dinle ; Omuzumda çantam,ya soğuktan ya da aşırı sıcaktan oflaya oflaya kalabalıklar arasında yürüyorum. Kalabalık mı, bence mahşer gibi! Ama sonuçta hiç kimseyi tanımıyorum! Kalabalık benim için sadece bir kelime, başka bir anlamı yok! Yürümek insanı acıktırıyor, çünkü yanımda artık hiç kimse yok! Başka düşünecek bir şey olmayınca, acıkıyor insan. Her zaman gittiğim yerlere uğruyorum ve hatta bazen bir kitabın yeri değişmiş mi diye bazı kitapçılara uğruyorum! Baktığım yağlı boyaların fiyatları artmış mı, onları kontrol ediyorum. Belki çok komik gelecek ama, eve deterjan da alıyorum! Sonra canım sıkılıyor, eve gitmek istiyorum. Giderken, mis gibi gevrek simit kokuları geliyor burnuma. Canım çekiyor.... Ve her zaman, beş tane simit alıyorum. Onları muhakkak evde yiyorum. Evde çayımın yanına bir de simit olsun diyorum. Güzel bir çay demleyip, bilgisayarımın başına geçiyorum. Bakıyorum, bakıyorum, yine bakıyorum. Olmuyor, gidip çayımı simidimi alıyorum. Yanına da beyaz peynir...... Bak, onları yedikten sonra çok mutlu oluyorum. Yalnız olmadığımı hissettiriyorlar bana.Unutmadığını, beni aradığını. Çay ve simit, yanyana geliyorlar. Benim yalnızlıklarımı paylaşıyorlar. Üç oluyoruz..., susuyoruz, yudum yudum oluyoruz. İşte o zaman anlıyorum saatlerin aslında ne kadar yavaş gittiğini. Bir dakika bir saat, bir saat bir gün, bir gün bir ay, bir ay bir yıl gibi geliyor. Onlar olunca, avutuyorum kendimi. Hiç kimsem olmasa da, ben onlarla çok iyi anlaşıyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © YETER ÖZHAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |