Bulanmadan ve donmadan akmak ne hoştur. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Yaşam, öyle sınavlardan geçirir, öyle acılarla yoğurur ki seni, ya alabildiğine kirlenir ya da arınabildiğince arınırsın. Burada, senin, genetik, kültürel varlığın, bilincin, özeğitimin ve onun dayattığı seçimler söz konusudur. Acılar, yoğurup yoğurup görkemli bir yalnızlığa ulaştırmışsa seni, derinleştirmiş, genişletmiş ve sınırsızlaştırmışsa eğer; sığ sularda yüzemezsin artık, okyanuslar çağırır seni, gökyüzü çağırır tüm boyutlarıyla… Sınırlar canını sıkar, yıkıp geçmek istersin. Böyle bir yalnızlığın eşi, varsa eğer bir yerlerde, salt ve mutlaktır. Aynı derinlikte, aynı sınırsızlıkta, aynı genişlikte. Gerisi lafı güzaftır. Ama onu arayıp durmaktan vaz geçemeyeceksin. Aklın, ruhun, bedenin çağlayacak ama ancak öyle birine, öyle bir yere akabilecektir. Başka kanallar tıkanır kendiliğinden. Bulursan, salt ve gerçek mutluluk oradadır ancak. “Bir lokma, bir hırka”ya ulaşmamışsan da dervişan bir duruş vardır üstünde. Saygın, ürkütücü, özenilen, kaçırtan, alay edilen, enayi yerine konulan, kıskanılan bir duruş. Artık, sen, korkuyu, öfkeyi, alay etmeyi, kınamayı, kıskanmayı farkında olmadan, öylesine kendiliğinden, hızla ötelersin. Bazen gerekir bunlar sana, bakarsın ki hiç kalmamış, geri getiremezsin artık. Evet, bu duygular gereklidir, kendi sıradan kaçışların ve sıradan huzurun için. En önemlisi de, günü birlik, o küçük, o sıradan, o geçici çıkarların ve mutluluğun için gereklidir bu duygular.Arar arar bulamazsın. Bir yandan, derinliğin, sınırsızlığın, genişliğin özlemi ve huzuru, dinginliği, diğer yandan yaşadığın toplumun, o zamandaki insanca değerlerine uyumsuzluğun girdabına düşersin. Bir başka türlü huzursuzluk, korku sarmalar seni. Yine seçim… Bilinmez boyutlara mı akacaksın, orada mı kalacaksın? Seçimin akmaktan yanaysa eğer, başka acılar da çağıracaktır seni… Bombalanan bir toprakla, yanan börtü böcekle, bitki ve insanla birlikte yanacaksın. Senin de kolun bacağın kopacak, beynin parçalanacak, darma dağınık olacaksın, öleceksin. Ateşe verilen insanların derileriyle birlikte kavrulacak derin, saçların tutuşacak, cayır cayır yanacaksın. Aldatılan masum bir kadın ya da erkek gibi, arkandan saplanan bıçağın acısını duyacak, kaçacaksın. Anasız babasız bırakılan bir çocuğun çığlıkları yankılanacak kulaklarında. Sen, bir yandan salt kendin olurken ve saltlığın muhteşem özgürlüğüne ve dinginliğine yol alırken, acılarla çoğalacaksın. Huzursuzluğun huzuru, huzurun huzursuzluğunda sayısız kulaç atacaksın. Bitip tükenirken çoğalarak… Çoğalırken tükenerek… Böyle bir şey işte yaşamak… Yaşamak böyle bir şey… Vildan Sevil 03.07.2012
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |