Yalnızlık güzel birşey, ama birilerinin yanınıza gelip yalnızlığın güzel birşey olduğunu söylemesi gerekir. -Balzac |
|
||||||||||
|
SUSUZLUK Artık yüzüne doğru esen soğuk hava yı bile hissedemiyordu. İki geçmek bilmeyen gün boyunca kuru ekmek ve biraz su ile yaşamı nı sürdürmeye çalışsa da midesinden gelen sesler ona aç olduğunu hatırlatıyordu. Julien, kale kapısını sürgüleyip , bu da yetmezmiş gibi tüm at arabalarını ,tahta sütunları kapının önüne koysalar da dışarda duvarları aşıp, şehre girmek isteyen kötülüğü durduramayacaklarına emindi. Çenesini sıkarak derin derin nefes almaya başladı. Kılıcının kabzasını var gücüyle kavradı. Üstündeki zırha bakarak “Sanki tüm bunlar işe yarayacakta” diyerek söylenmeye başladı. Başına gelenlere inanamıyor ,hala bir rüyadaymış gibi hissediyordu. Zaman zaman olduğu gibi yine geçmişi düşünmeye başlamıştı. Geçmişi her düşünmeye başladığında yaptığı gibi “Orospu” diyerek iç çekti. O gelene kadar her şeyin ne kadar güzel olduğunu hatırladı. Küçük bir şehir devleti olsalar da zengin ve güvenli bir hayatları vardı. Kralları her zaman ki gibi ava çıkmış gece dönerken yanın melek yüzlü bir sarışınla dönmüştü. Kız kusursuz fiziğine ,güzelliğine ve asaletine rağmen çok hastaydı. Geceleri normal bir insan gibi yaşamını devam ettirmesine rağmen güneşe çıkamıyordu. Aynı zaman da Julien. krallın onca danışmanı ve askeri varken bu genç kıza akıl danıştığında pek çok kereler tanık olmuştu. Genç asker kızı dinlerken sanki bir kız değil yüzlerce yıllık bilgiye sahip bir bilgin konuşuyormuş hissine kapılıyordu. Genç kızda dikkat çeken bu garipliklerin yanında kızın yemek yemediği ve su içmediği dedikoduları yayılmaya başladı. Kızın sarayda kalmasını şiddetle istemeyen soylular yavaş yavaş ortadan kayboluyor sabah parçalanmış cesetleri bulunuyordu. Tüm bu yaşananlar karlın genç kıza karşı ilgisini azaltmamış ve bir gece evlenmeleri ile ilişkileri farklı bir boyut kazanmıştı. Julien kızda bulunan hastalığın kral başta olmak üzere tüm saray halkına bulaştığı haberlerine gülüp geçmişti. Genç asker karanlıkta dolaşanların sayısının arttığını fark ettiğinde artık çok geç olmuştu. Kralın uzaktan bir akrabasını başa geçirmek için ordusuyla sarayı basan genç komutan ,askerlerinin gözlerinin önünde kanının emilmesine tanık olmuş ,başlarına gelenin bir salgın değil lanet olduğunu çok sonradan anlamıştı. Kendini ve saraydaki katliamdan kurtarabildiği az sayıda askeri kilitlediği bu kalenin fazla dayanmayacağından adı gibi emin olsa da için de bir yerde bu salgını durdurabileceğine dair hala bir ümit vardı. Başını çevirerek barut dolu fıçılara bakarak “Sizi cayır cayır yakacağım” diye iç geçirdi. Kale kapısının çökmesi ile geride güvenlik alanı oluşturan askerler kalkanlarını havaya kaldırdı. Hastalığa yakalanmış saray halkı, köylüler, hatta kralın ailesi bile kudurmuş köpekler gibi askerlerin üstüne atladılar. Askerler kalkanlarının arkasına saklanmaya çalışsa da hastalığa yakalananlar, salgının verdiği güçle askerlerin tuttuğu kalkanları kağıt gibi yırtıyorlardı. Ok,mızrak.kılıç derilerini bile zedelemiyor ,büyük bir şehvetle askerlerin kanlarını emmiyorlardı. Julien kalenin içine en son giren sarışın kızı gördüğün de sessizce “Orospu” diye inledi. Kız sanki Julien ni duymuş gibi hemen başını genç askere doğru çevirerek koşmaya başladı. Kızın kendisine doğru koştuğunu gören Julien eline aldığı meşale ile barut fıçısına yöneldi. Meşaleyi fıçının üstüne atıp patlamasını bekler ken , iki güçlü kolun, arkasından bedenini yakaladığını hissetti. Julien narin bir kızın nasıl bu denli güçlü olabileceğini düşünür ken , iki sivri dişin boynuna girdiğini ve damarlarındaki kanın çekildiğini hissetti. Yavaşça gülerek “Ben kazandım” diye inlemesi üzerine kız, yavaşça barut fıçısına doğru döndü. Patlama o kadar büyüktü ki yalnızca kale ve içindekiler değil, kaleye yakın yerleşim yerleri bile havaya uçtu. Olayın üstünden bir ömre yakın zaman geçmesine rağmen kralı kimseler bir daha görmedi. Ne cesedi bulundu nede kalede ölenlerin arasında olduğu tespit edildi. Kimileri meleklerin kralı cennete çektiğine dair çocuk masalları anlatsa da bazı dedeler ve nineler talihsiz adamın soğuk, beyaz yüzü ile karanlık ormana kaçtığını söylerler. MEHMET BURAK YÜKSEL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mehmet burak yüksel, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |