..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Dünya hayal gücünün tuvalinden başka birşey değildir. -Henri David Thoreau
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Türkiye > Seval Deniz Karahaliloğlu




5 Mart 2015
Altını Oydukları İrfan Şahinbaş Sahnesinden Büyüklere "At" Masalları  
Gece yarısı buldozerlerin Ankara İrfan Şahinbaş Deneme Sahnesi’nde ne işi var?

Seval Deniz Karahaliloğlu


Korku filmi gibi ama maalesef bu gerçek hayat. Bu bir gecekondu yıkımı değil. Kaçak inşaat yıkımı hiç değil. Neden? Tiyatroya kastınız mı var? Tiyatroyu mu sevmiyorsunuz? Derdiniz ne? Tiyatroya karşı, sanata karşı yürütülen bu sistematik yıkım ve şiddet kampanyası akla Gyula Hay’ın “At” oyununu getiriyor. İronik bir şekilde bundan tam 10 yıl önce, yine bu sahnede sergilenen “At” oyunu sanki günümüzü anlatıyordu. Yaşanan olayların ciddiyeti bize bir kez daha eskimeyen “At” oyununu anımsattı.


:AFIF:
Altını Oydukları İrfan Şahinbaş Sahnesinden Büyüklere “At” Masalları

Seval Deniz Karahaliloğlu

“Ağaçların kesildiği, silahların patladığı ve bir kadın güvenlik görevlisinin kalp krizi geçirdiği Devlet Tiyatroları İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde dün çalışma yapan özel bir firmaya ait kepçe, kafeteryanın çökmesine neden oldu. Devlet Tiyatroları İrfan Şahinbaş Atölyesi’nin olduğu Macunköy’deki tesislerde, bu sefer de kafeterya çöktü. Arazinin 4 bin 250 metrekarelik kısmının Milli Emlak tarafından bir özel firmaya satılmasının ardından başlayan inşaat çalışması sırasında atölyelerin olduğu kısımda yer alan kafeteryanın altındaki toprak kayması yaşandı. Güvenlik kameralarının saniye saniye kayıt ettiği olayda can kaybı olmazken maddi hasar meydana geldi. Kaymanın yaşandığı saatlerde kafeteryada kimsenin olmamasının büyük bir şans olduğunu belirten tiyatro yetkilileri, “İnsanların kafeteryada olduğu zaman kayma yaşansa, can kaybı olabilirdi. Çünkü burası sanatçılar ve çalışanlar tarafından kullanılıyor” açıklamasını yaptı.” Bu bir gazete haberidir. Ve maalesef bu gerçek hayattır. Bu olaylar yaşanmıştır.

Dönelim geçen yıla yine bu zamanlara. Yine gazetelere yansıyan ve sanatçıların ayaklanmasıyla şimdilik ara verilen tiyatro yıkımına. O dönemde İrfan Şahinbaş Sahnesinin gece yarısı hırsız gibi yıkılmaya çalışılmasına büyük tepki göstermiştik. Ve sormuştuk. Gece yarısı buldozerlerin Ankara İrfan Şahinbaş Deneme Sahnesi’nde ne işi var?

Bundan bir süre önce, bir gece yarısı operasyonu ile tiyatro bahçesine girildi. Yangından mal kaçırır gibi ağaçlar kesildi. Tiyatronun çay bahçesi yıkıldı. Tiyatrocular, oyuncular, tiyatroyu seven bütün sanatçılar İrfan Şahinbaş Deneme Sahnesi yıkılmasın diye sabaha kadar tiyatronun önünde nöbet tuttular. Tiyatrolarını korumak için.

Korku filmi gibi ama maalesef bu gerçek hayat. Bu bir gecekondu yıkımı değil. Kaçak inşaat yıkımı hiç değil. Neden? Tiyatroya kastınız mı var? Tiyatroyu mu sevmiyorsunuz? Derdiniz ne? Tiyatroya karşı, sanata karşı yürütülen bu sistematik yıkım ve şiddet kampanyası akla Gyula Hay’ın “At” oyununu getiriyor. İronik bir şekilde bundan tam 10 yıl önce, yine bu sahnede sergilenen “At” oyunu sanki günümüzü anlatıyordu. Yaşanan olayların ciddiyeti bize bir kez daha eskimeyen “At” oyununu anımsattı.

Saçlarını at kuyruğu yapmış insanlar, at gibi kişneyerek gülen koca adamlar. At gibi yürümeye çalışan insan karikatürleri başsız tavuklar gibi oradan oraya koşturuyorlar. Roma İmparatoru Caligula dönemindeyiz. Herkes Caligula’nın zorla baş konsül seçtirttiği “ata” majesteleri İnkitatus’a benzeme telaşında. Ata benzemeye çalışırken komik duruma düşen, aklını ve mantığını yitiren koca bir toplumun hikayesi anlatılıyor sahnede. Modadan sosyal olaylara kadar artık her şey “At Hazretlerinin” tercihlerine ve eğilimlerine göre belirleniyor. Sonrası mı? O da Macar yazar Gyula Hay’ın kaleme aldığı ve Prof. Dr. Özdemir Nutku’nun sahneye koyduğu “At” oyununda anlatılıyor. Ankara Devlet Tiyatrosu İrfan Şahinbaş Deneme Sahnesinde sergilenen oyun Antik Roma döneminde yaşanan gerçek bir olaydan yola çıkıyor.

Macar yazar Gyula Hay’ın hapisteyken yazmayı tasarladığı “At” oyunu, Roma İmparatoru Caligula’nın konsüllüğe bir “atı” getirmesini eksen alarak totaliter devlet anlayışını kara mizah yoluyla eleştiriyor. Oyun günümüz toplumuna ve yönetim biçimlerine göndermeler yaparak demokrasi, çıkar ilişkileri, iktidar mücadeleleri, tüketim toplumu ve özgür birey gibi kavramları irdeliyor. Konusu itibariyle “At” oyunu tüm zamanlara ve demokrasi sürecini tamamlayamayan toplumlara ayna tutan bir eser. İki yüzlü insan olgusundan toplumda birey olarak var olmaya çalışanlara kadar çok geniş bir yelpazede demokrasi, özgür birey ve düşünme gibi kavramları sorguluyor. At sadece sıradan bir oyun değil, aynı zamanda müzikleri ve danslarıyla da müzikal bir yapı içeriyor.

Macar yazar Gyula Hay tarafından yazılan oyunu dilimize Özdemir Nutku tarafından kazandırılmış ve sahneye konmuş. Roma dönemi toplumunu bir sirk atmosferinde tanımlayan oyunun dekorlarında Sertel Çetiner, kostümlerinde ise Nursun Ünlü’nün imzası var. Işık tasarımını Zeynel Işık’ın yaptığı oyunda müzikleri Can Atilla bestelemiş. Oyunda sahnelenen dansların koreografisini ise Tufan Kaytmaz tasarlamış.

At oyununda başrolleri Hakan Boyav (Caligula), Ahmet Erkut (Macro), Pelin Dikmenoğlu (Lollia), Kurtuluş Şakirağaoğlu (Egnatius), Ali Çölok (Selanus), Faruk Günuğur (Fuficius),
Adviye Öztürk (Valeria), Birsu Eren (Ameana), Çetin Aver Aras (Meyhaneci), Engin Delice (Suffenus), Engin Özsayın (Cüominius), Kayhan Sarıgöllü (Thallus), Tolga Tecer (Lentulus),
Mümtaz Mengi (Veranius), Atilla Kılıç (Fabulus), Özlem Toptaş (Clodia), Rabia Başaran (Julia), Sebilay Yoldaş (Tullia), Duygu Yalçınkaya (Yrallis), Simgem Tokmak (Eria), Sinan Hürkardeş (Sarhoş Denizci), Özgür Cengiz (1. Toyton), Tuncay Aynur (2. Toyton) ve Tansel Aksoy (3. Toyton) paylaşıyorlar. Oyunu 1960’lı yıllarda Almancadan dilimize kazandıran ve sahneye koyan Prof. Dr. Özdemir Nutku ile konuşuyoruz.

SDK – “At” oyununda neler anlatılıyor?
Özdemir Nutku – Macar yazar Gyula Hay’ın faşizmi eleştiren ve yöneticilerin ellerindeki gücü ne kadar yanlış kullandıklarını gösteren bir oyun. At, dönemin Roma İmparatoru Caligula’nın bir atı İnkitatus’u Roma Senatosuna konsül seçtirttikten sonra yaşananları konu alıyor. Toplumda birdenbire her şey değişiyor. Kadınlar son modaya göre saçlarını at kuyruğu yaptırıyorlar, kişner gibi gülüyorlar ve atın rahvan yürüyüşünü taklit ederek ortalarda dolaşıyorlar.

SDK – Neden “At” oyunu bu kadar önemli?
Özdemir Nutku - Son derece alaycı bir oyun. Yumuşak eldiven giymiş gibi bir taşlama. Hiç acıtmıyor gibi görünüyor ama içinde çok sert eleştiriler var. Burada, halk diktatörü kendi kendine seçiyor. Gyula Hay, Caligula’dan yola çıkarak Hitler, Mussolini ve Stalin’in faşizmini eleştiriyor. Oyunda Caligula’nın “Ben Tanrı’yım. Ben herkesten üstünüm” demesindeki aşağılık kompleksini, yetersizliğini ve yalnızlığını görüyoruz.

SDK – “At” oyunu neden normal bir sahnede değil de ortada oynanıyor?
Özdemir Nutku – “At” fantastik bir yapıya ve hayal gücüne dayandığı için bu oyuna “büyüklere masallar” da diyebiliriz. Burada anlatılan politika dünyası tıpkı bir “sirk atmosferine” benziyor. Bu nedenle, bu oyun ortada oynanmalı ve seyirci de sahneyi çevreleyerek izlemeli diye düşündüm. Ankara İrfan Şahinbaş Deneme Sahnesi bu oyun için çok uygundu. Elbette çerçeve sahnede de oynanabilir. Bundan önceki sahnelememde çerçeve sahneyi kullandım.

SDK – Oyun müzikleri ve danslarıyla da müzikal bir yapıya sahip değil mi?
Özdemir Nutku - Bu bir “persiflaj”. Yani olayları karikatürize ederek alaya alıyor ve hicvediyor. İnce esprileri olan çok eğlenceli bir eser. Bizim izleyicilerimizin danstan ve müzikten çok hoşlandıklarını bildiğim için neden bu oyunu danslar ve müziklerle birlikte sergilemiyoruz dedim ve sonuçta Haluk Işık’ın sözlerini yazdığı ve Can Atilla’nın müziklerini bestelediği müzikli bir oyun ortaya çıktı. Ankara Devlet Opera ve Balesi’nden Altan Tekin de dansların koreografisini yaptı. Oyunun dekorlarını da Sertel Çetiner hazırladı. Oyunun kostümleri Roma dönemi kıyafetleri baz alınarak hazırlandı ama üzerlerinde küçük değişikler yapıldı. Mesela Caligula’nın komutanı Macro imparatorun yanında süklüm püklüm dururken imparator olmadığı zamanlarda ise halkın önünde horoz gibi kabarıp şişiniyor. Bu nedenle Macro’nun kostümünü horoza benzettik. Oyunun kostümlerini Nursun Ünlü tasarladı.

SDK – Oyunda çok hoş, incelikli espriler var. Öyle değil mi?
Özdemir Nutku – Oyun zaten sirk atmosferi içinde geçiyor. Roma İmparatoru Caligula, yetersizlik duygusu ve aşağılık kompleksi altında ezilen yalnız bir karakter ve bu nedenle oyun boyunca at terbiyecisi gibi elinde bir kırbaç taşıyor. Oyunun bir yerinde Caligula “Roma’nın aslanları” diyor. Ben de yuvarlak halkalar yaptırttım. Caligula “Roma’nın aslanları” deyince, askerler bu halkalardan atlıyor. Burada aslanların saçları yele gibi salınmış. Oyunda böyle küçük, hınzır espriler var: Mesela, orada üç senatör var. Onları üç maymuna benzetiyoruz. Bunlar, “konuşmayan”, “duymayan” ve “görmeyen” üç maymun. Hareketleri ve makyajları ile üç maymunu anımsatıyorlar. Askerler ise fırça gibi miğferler takıyorlar. Oyuncular oyun boyunca ayaklarını, atın ön ayağını yere sürdüğü gibi sürüyorlar ve sürekli başlarını atın başını sallaması gibi oynatıyorlar. “At” yani İnkitatus konsül olduktan sonra dalkavukluk eden kesim “konsül bizim idolümüz, ona tapıyoruz” diyor ve “at dansı” yapıyorlar.

SDK – Oyunun içinde çok çarpıcı sahneler var. Örnek vermek gerekirse en akılda kalan sahneler sizce hangileri oluyor?
Özdemir Nutku – Oyunun bir yerinde, Atın halk tarafından çok beğenilmesi üzerine Caligula çok kıskanıyor. Ve balkondan bakarak “Ya, son zamanlarda hiç “çok yaşa Caligula” diyen olmadı” deyince, metresi Lollia “ hemen evlendir modası geçiverir” diyor. Atı, Roma’nın en güzel kızı ile evlendirmeye karar veriyorlar. Bu kız da Roma’da at modasına uymayan, direnen tek kişi ve gönlü de atın sahibi Selanus’da. Selanus geliyor ve kızı bir şekilde evlenmeye ikna ediyor. Sonra, meyhanecinin eşeği Milonya var. O da İnkitatus’a vurgun. Sonra olaylar çok eğlenceli bir şekilde gelişiyor. Bu arada oyun hep atın çevresinde dönmesine karşın biz oyun boyunca At’ı hiç görmüyoruz.

SDK – Yazar Gyula Hay eseri sanki antik dünyadaki hayvan masalları gibi tasarlamış, öyle değil mi? Oyunda komutan Makro gibi her bir karakter özellikle bir hayvana mı karşılık geliyor?
Özdemir Nutku – Başbakanı at olan bir ülkede, elbette ona tapanlar hayvan kisvesi içinde olacaklar ‘Roma’nın Aslanları’, at modasına uyan kadınlar. Caligula’nın deliliğine karşı çıkamayan üç maymun kisvesindeki senatörler… Evet buna bir La Fonten masalı bile diyebiliriz. Evet Roma halkı, Naziler tarafından aldatılan Alman halkını temsil ediyor.

SDK – Peki oyun boyunca karakterlerden hiç biri olaylara karşı çıkmıyor mu? Neden hiç kimse ortaya çıkıp “siz delirdiniz mi hiç at konsül yapılır mı” demiyor?
Özdemir Nutku – Yağız bir Roma köylüsü olan Selanus bu saçmalığa karşı çıkan tek kişi. Zaten Konsül yapılan Inkitatus Selanus’un atı. O bu saçmalığa karşı dursa da azınlıkta olduğu için elinden hiçbir şey gelmiyor. Bir diktatöre biat edenler, elbette azınlıkta kalmış aklı ve mantığı dinlemeyeceklerdir.

SDK - Bu toplumsal deliliğin, “akıl tutulmasının” ya da “beyin uyuşukluğunun” nedeni ne olabilir sizce?
Özdemir Nutku – O dönemdeki Roma İmparatorluğu’nun başındaki kişi mutlak güce sahip kişidir. Buna karşı durmak canından olmaktır. Bu bir “akıl tutulması”ndan çok bir korku imparatorluğu olmanın getirdiği bir travmadır. Halkın çoğunluğu kendi çıkarları için buna göz yummaktadır. Üstelik eğer halkın büyük bir kısmı cahilse, aklını kullanmayı bilmiyorsa, elbette, diktatörün en saçma davranışını bile alkışlarla karşılayacaktır.

SDK – Sonra oyunda neler oluyor? İnsanlar nasıl “normale” dönüyorlar? Akıl tutulması yaşayan toplumlarda insanların “normale” dönmeleri için “ne olması” lazım?
Özdemir Nutku – Oyunun sonunda, Konsül olan at, diktatör Caligula’dan daha popüler olunca, Clagula’nın hışmına uğruyor ve öldürülüyor. Son sahnede, Meyhaneci, öldürülen Konsül’ün etinden yapılan sucukları Caligula’ya sunuyor. Caligula, görülmemiş bir ikiyüzlülükle , halkın önünde şu sözlerle sahte üzüntüsünü belirtiyor: “Çok büyük bir attı o!”
Yavşak Komutarı Macro, onu şöyle yankılıyor: “Anısı dünya durdukça yaşayacaktır”. Meyhaneci buna şunu ekliyor: “Yanına birer bayır turpu da ister misiniz?” Claligula bunu yanıtlıyor: “İstemez! Turpsuz da ağlıyoruz ya işte”. Herkes hüngür hüngür ağlarken oyun bitiyor. Bu bir persiflaj, yâni sahneye çıkarılmış bir taşlama, bir karikatür.

SDK – “At” oyununu nasıl buldunuz? Bu oyun nasıl dikkatinizi çekti?
Özdemir Nutku – Gyula Hay, Almanya’da tanınan ismiyle Julius Hay, hemen hemen tüm oyunlarını Almanca kaleme almıştır. Hay, Brecht’in hayranlarından biri olarak ilgimi çekti. Faşizme karşı yazdığı bu oyun hoşuma gitti, ben de Türkçeye çevirdim. “At” oyunu, ezen ve ezileni çocuksu bir üslûpla gösteren, ama değindiği gerçeklerle çağımızın en büyük politik hastalığını vurgulayan bir yapıttır. “At” bu naif görünümü ardında yılların acı deneyimlerinin ve dehşet verici olaylarının bir yankısıdır. Bu oyunda kumar yoluyla devlet yönetimi, halkın körü körüne bir saçmalığı moda haline getirmesi, yönetici kadronun yozlaşıp cinsel sapmalara girmesi yer alır.

SDK – Oyunu sahneye koyarken eserde sizi en çok etkileyen unsur ne oldu?
Özdemir Nutku – Faşizme karşı olması, taşlamasını renkli görüntülerle gerçekleştirmesi ve sahneleme açısından büyük olanaklar sağlaması.

SDK – Oyun Türkiye’de ilk defa sahneleniyor öyle değil mi? Oyunu sahneye koyarken orijinal metinden farklı olarak esere nasıl bir yorum getirdiniz? Ya da yaptığınız farklı bir çalışma, bir ekleme oldu mu?
Özdemir Nutku – Hayır. 1984’te çevirdiğim bu oyun ilk önce İstanbul’da Gen-Ar Tiyatrosu tarafından sahnelendi. Ama bu tatmin edici olmadı, sonra ben bu oyunu, 1986 - 1987 döneminde Uluslararası İstanbul Festivali için hazırladım. Temsil, Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi’ inde oynandı ve ilk kez bu temsilde yaygınlık kazandı. Bu oyunu bir de, 2003 -2004 döneminde, Ankara Devlet Tiyatrosu, İrfan Şahinbaş Sahnesi’ inde sahneledim.

SDK – Seyircilerin oyuna tepkisi nasıl oluyor?
Özdemir Nutku – Seyirci tepkisi o günün sosyo-politik durumuna göre olur. Diktatörlüğü tanımamış bir seyirci için eğlenilecek ve gülünecek bir oyun olarak görülür. Ama diktatörlük altında ezilen, hiçbir kişisel özgürlüğü olmayan bir seyirci için bu oyunun anlamı daha da derinlik kazanır. Ama kanımca hangi dönemde oynanırsa oynansın söyleyeceği olan bir oyundur. “At” oyunundaki dramatik olay, duyguları sömürülerek uyutulan halkın, başına geçirilen bir atı bile konsül olarak kabul etmesi, bu atı putlaştırması ve hatta bu ata (konsül olduğu için) kızlarını bile peşkeş çekmekten kaçınmayan soylu ailelerin olmasıdır.

SDK – Neden Gyula Hay’ın “At” oyununu çevirme gereği duydunuz ?
Özdemir Nutku – Gyula Hay Macar yazının en güçlü kalemlerinden biri olduğu için önemli olduğunu düşünüyorum. “At” oyunu, onun Türkçeye çevrilen ve Türkiye’de oynanan tek eseridir. Gyula Hay bu oyunu, Doğu Berlin’de hapiste olduğu 1959 yılında tasarlıyor. 1960 yılında hapisten çıktıktan sonra da yazıyor. Yazar hayatı boyunca, Macaristan’da sol faşizm ve Almanya’da sağ faşizm ile mücadele ettiği için uzun yıllar eserlerinin basılması ve sahnelenmesi yasaklanıyor. Daha sonra bu yasak kalkıyor ve eserlerinin basımı serbest bırakılıyor. At oyunun dünya prömiyeri ilk defa 1970’li yıllarda Salzburg Tiyatro Şenliğinde gerçekleştiriliyor. Gyula Hay 7 Mayıs 1975’de İsviçre’de hayata gözlerini yumuyor.

Gyula Hay yaşasaydı ve bu olayları görseydi acaba nasıl bir oyun yazardı dersiniz?.....





Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın türkiye kümesinde bulunan diğer yazıları...
Öpülesi "Yastık Adam" Öyküleri : Kayıp Ruhlara Masallar
Ferhan Şensoy"dan 2019 Türkiye Fotoğrafları
Söyleyecek Sözü Olan Oyunlar…
Genco Erkal'dan "Yaşamaya Dair "" …
Evlere Servis "Takıntılarımızdan Arınma" Hizmeti : "Tak, Tak, Takıntı... ""
Açlıkla Terbiye Edilen Bir Ülkede Dilenen Yaşlı Bir Teyze
Şehit Anası Soruyor:
Fısıl, Fısıl, Fısıl…
Cumhuriyet Bayramını Büyük Bir Coşkuyla Kutladık!
Sadece Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan Değil, Aslında Hepimiz "Tecritteyiz"!

Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Franca Rame ve Dario Fo"dan Büyüklere Masallar : Japon Kuklası
İçimden Çıkan Küheylan...
Para Ağaçta Yetişmiyor Pinokyo!
"İşi Kapmak" İçin Ne Kadar "İleri" Gidebilirsiniz? Metot Oyunu Sınırları Zorluyor!
That Face : Aynada Gördüğün "O Yüz" Kim?
Dario Fo"dan "Bir Anarşistin Kaza Sonucu Ölümü"
Dumana Boğulan "Romeo ve Juliet"
İçimizdeki "Boş Şehir"ler...
Ben, "Çıplak Memelerini Değil" Dansı İzlemeye Geldim!
Tiyatronun Yıkımdan Önceki Son Oyun: "Peron" Siz Hayatınızın Kaçıncı "Peron" Undasınız?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İbneler ve Çocuk Cesetleri [Şiir]
Komşu Çocuğu [Şiir]
Bir Bardak Soğuk Suyun Hatırına… [Şiir]
İhtiyaçtan [Şiir]
Deli mi Ne? [Şiir]
Sakız Reçeli Seven Yare Mektuplar [Şiir]
Bir Nefes Alıp Verme Uzunluğunda… [Şiir]
Lord'umun Suskunluğunun Sebeb-i Hikmeti... [Şiir]
Pimpirikli Hanımın, Pimpiriklenmesinin Nedeni… [Şiir]
Yere Göğe Sığamıyorum… [Şiir]


Seval Deniz Karahaliloğlu kimdir?

Bazı insanlar için yazmak, yemek yemek, su içmek kadar doğal bir ihtiyaçtır. Yani benimki ihtiyaçtan. Bir vakit, hayatımla, ne yapmak istiyorum diye sordum kendime? Cevap : Yazmak. İşte bu kadar basit.

Etkilendiği Yazarlar:
Etkilenmek ne derecede doğru bilemem ama beyinsel olarak beslendiğim isimler, Roland Barthes, Jorge Luis Borges, Braudel, Anais Nin, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Umberto Eco, Atilla İlhan, İlber Ortaylı, Ünsal Oskay, Murathan Mungan,..


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.