"Bir kitabın kaderi okuyanın zekasına bağlıdır." -Latin Atasözü |
|
||||||||||
|
15 Temmuz Darbesi’nin ilk saatlerinde “Ne Sevinmek Ne de Yerinmek başlıklı” bir yazı yazmış, şeytanımın dürtüşüyle oluşan kuşkuları o ortamın belirsizliği içinde sezdirmeye çalışmıştım. Darbenin siyasal ayağının bir türlü ortaya çıkarılmayışı, kimi subayların, politikacıların darbeci mi, darbe karşıtı mı olduğunun bir türlü belirlenemeyişi ama ilgili ilgisiz binlerce insanın gözaltına alınışı, olağanüstü haller, bunların uzatıldıkça uzatılışı, birden Bahçeli’nin 180 derecelik dönüşle başkanlık sistemini gündeme getirmesi, iktidarın bu isteme dört elle sarılışı, darbenin bir, iki, üç değil, ahtapot kolları gibi pek çok ayağının varlığını, oyun içindeki oyunları görmek isteyene çoktandır gösterdi. Almanya, Hollanda gerginliğinde de benim şeytan pek çok olayı anımsatıverdi insafsız. İsrail’in “Gelmesin!” dediği, bizim “Göndereceğiz de göndereceğiz!” diye tutturduğumuz Marmara Gemisi olayını… Şiddetli bir “Van minüt” kahramanlığıyla aşka gelip “En büyük başkan, bizim başkan!” diye çoşarak değerli büyüğümüzün saygınlığına tavan yaptırışımızı… Sonra küsmüş gibi yapıp ahbap çavuş, aile boyu anlaşmalarla el altından, üstünden, ticareti sürdürüşümüzü… “Libya Müslüman ülke, orada ne işimiz var?” derken, uçak, asker, bomba ne varsa yüklenip Libya halkının tepesine inmemizi… Kol kola yatlarda, konutlarda Esat ve Esma ile gezip tozarken, aniden Süleyman Şah Türbesi’ni derdest edip o topraklarımızı terk boşaltıp “Ya Allah Bismillah!” diyerek Şam’da namaz kılmak için Suriye’ye dalıp bir türlü çıkamayışımızı. Tekrar, Esed’den Esat’a nasıl evrileceğiz diye kıvranmalarımızı… Düşürülen uçak yüzünden Rusya ile neredeyse savaşa ramak kalmışken ballı börek sürecine giriverişimizi. Benim şeytan, bunları ve onun deyişiyle bukalemunluğumuzu pek çok örnekle anlattı durdu. Uysal çocuktan, hırçın çocuğa, hırçın çocuktan uysal çocuğa, kahramandan mağdura, mağdurdan kahramana dönüşümüzdeki hıza kendinin bile yetişemediğini ekledi. Bana da “Çabuk karar verme, bu işlerin arkasında dönen çarklara senin aklın zor erer” dedi. Ben yine de zavallı aklımı terler dökerek zorlayıp duydum. Başıma ağrılar girdi, gözlerim kapanacak oldu. Baktı ki işin içinden çıkamıyorum, şeytancık halime acıyıp geldi yine yanıma oturdu. Başladı anlatmaya. Bir de baktım, elimi kolumu bağlamış, hem anlatıyor hem de yazıyor. Referanduma giderken #HAYIR oylarının kimsenin beklemediği biçimde artış göstermesi, içerdekileri endişelendirdi. Etnik, dinsel çatıştırma oyunları şimdilik işe yaramadı. 14 yıldır zaten tek başına iktidar olarak önüne hiçbir engel çıkmadığı halde, Aliyev gibi ancak eşi Mihriban Hanım’a, (Kıza, oğula, damada da olabilir.) güvenilebilecek bir yönetim kurarsak güllük gülistanlık, şöyle halifeli falan okkalı bir Osmanlı ülkesi olmak için referandumda mutlaka “Evet” çıkması gerekir değil mi? “Fetöcü, terörist, gizlediğimiz sırları dışa vuruyor” dedik, tüm muhalifleri içeri tıktık. Tık tık bitecek gibi değil ama Allah’tan umut kesilmez deyip tıkmayı sürdürüyor, yeni yeni cezaevlerini boşuna inşa etmiyoruz, değil mi? Orduda yok edilen emir kumanda zinciri, yazılı görsel medyada, günün her saatinde “Evet, evet!” diye tıkır tıkır işliyor. İşlemeyenleri ise sanal basın da bile sağ bırakmadık neredeyse… Şu oyunbozan, nasıl mamur, müreffeh bir imparatorluk kuracağımızı anlamaktan aciz, cebinin, dükkânın, tarlasının nasıl boşaldığını, borç harç içinde göçüp gitmekte olduğunu görüp bu nedenle de #HAYIR demeyi sürdüren aymazları, teröristleri her türlü baskı ve şiddetle susturmaya kalktık; yine de anketler istediğimiz sonucu vermiyor da vermiyor. Kahramanlıklar da unutuldu mu nedir? Yeni kahramanlıklara gereksinimiz var, diye düşünmek akıllıca değil mi? İyi de bir de hırlaşmadığımız konu komşu kalmadı. Kimden, nasıl yardım istesek? Büyük abimiz Trump bile dünyanın bu haline şaşırmış; finans, hizmet, sanayi rüzgârlarının çatışmasında, henüz demir atamaz, yol alamaz hale gelmiş gemi gibi okyanusun ortasında kendi ekseninde dönüp duruyor. Merhemi olsa kendi başına sürecek. Şimdilik ondan hayır geleceğe benzemiyor. Obama da giderayak “Hop dedik, haddini bil!” dememiş miydi o nankör adam! Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine gelince… Kendi ülkelerinde, kendilerinin de silah ticaretiyle besledikleri terör örgütleri nedeniyle korku salan siyasal İslam’la, buna tepki olarak yükselen ırkçılıkla tehlikeye düşen iç iktidar savaşımıyla mı uğraşsınlar? Yoksa Obama-Tramp makas değişiminde bocalayan ABD’nin el attığı yerlerde, fırsat bulmuşken paylarını arttırmaya mı kafa yorsunlar? Bir de Rusya-İran-Çin her yere burnuna sokmuşken. Onların da desteğe ihtiyacı yok mu? Bu karmaşanın tam göbeğinde, olmazsa olmaz bir konumda bulunan bir ülkede, bukalemuna benzeyen, dediğim dedik Aliyev- Mihriban çifti benzeri, yalnızca kendi geleceğini düşünen bir yönetim mi işleri kolaylaştırır; saygınlığı, ardındaki kitle desteği sarsılmış, höt dediğini yapamayan bir yönetimle mi işler kolay yürütülür? Onların yerinde olsan ne düşünürsün? Bu ülkede, ürettikleri projeleri halka sunarak, gerçekten halkın aş, iş, can güvenliği, terör, savaş sorunlarının nasıl üstesinden geleceğini anlatamayan, halkı, aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık kararsızlığında bırakan muhalefetin varlığıyla mı işler kolay yürütülür sence? Şöyle düşün şaşkın kızım: Bu durumda, kurnaz Avrupa, yardıma koşmaz mı? Bir taşla acaba kaç kuş vurur? Birincisi, büyük ve bağımsız(!) Türkiye’nin önünü kesen, aslanlar gibi direnen yönetimimizi istemeyen, Osmanlı düşmanlığını unutmayan Avrupa yaygarası ile iktidarla muhalefetin kesinlikle birbirinden geri kalmamak için yarışacağı Türk milliyetçiliği içerde ve Avrupa’daki Türk yurttaşlar arasında yükseltilirse #HAYIR oyları mı düşer, “Evet” oyları mı? İkincisi, “Bak biz Müslümanlara yüz vermiyoruz, Almanya’daki pazar yerinde bombayı patlatan DAEŞ’li terörist İzmir’de yakalandı. Bunlara haddini bildireceğiz vb.” gösterilerle, pek alışkın olduğumuz o hak ve özgürlükleri, büyük bir ikiyüzlülükle gerektiğinde umursamama tavrı devreye sokularak içerdeki ırkçı, faşist partilerin iktidarı sallaması önlenebilir mi, önlenemez mi? Üçüncüsü, epeyce denedikleri, uysal-hırçın, hırçın- uysal, kahraman-mağdur, mağdur-kahraman bukalemunluğunun aile boyu devreye sokularak uzun erimli garantilenmesi, özgürlüklerin, muhalefetin iyice yok edilmesi yoluyla bölgede pay kapmak, Rus doğal gazının Avrupa’ya ulaşımını kolaylaştırmak daha mı zorlaşır, daha mı kolaylaşır? Hazır iki ülke arasındaki soğukluk giderilirken yani. Nasıl zamanlama ama? Haydi, şimdi bul bakalım bu soruların yanıtını. Hay aksi şeytan! Boşuna şeytan dememişler sana. Nereden aklına gelir böyle şeyler bilmem ki… Gecenin yarısında yanıma çöreklenip, elimi kolumu bağlayarak klavyede gezinmenin sırası mıydı şimdi? Tam da yatacak, güzel bir uyku çekecekken… “Kahrolasın!” diyeceğim ama sen de olmasan aklım hepten yerle yeksan mı olacak acaba? 12.03.2017 Vildan Sevil
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Vildan Sevil, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |