..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Sanat doğaya eklenmiş insandır. -Bacon
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Toplumbilim > Cemal Zöngür




12 Ağustos 2019
Niteliksiz Kişi ve Toplumların Özellikleri  
Kendini Hayvan Görmeyip, Hayvanın Yapmadığı Alçaklıkları Yapan İnsan, Dünyanın En Vahşi Yaratığı Demektir.

Cemal Zöngür


Her türlü modern bilgi ve teknik varken, yalnızca soyut tanrısal dini korkuyla yaşamak, yapay zekayla çalışan bilgisayardan daha geri zekalı olmaktır. Bu tür toplumların bilinçlerine yüklenenler cinsel ahlaksızlık, görgüsüzlük, sınırsız maddi varlıklara sahip olmak gibi, İlk Çağ'daki içgüdüsel süper egoistliktir. Tanrının her şeyi düzelteceğini ifade eden eğitimle yetişen toplumlarda nitelik sıfırdır.


:HAB:


Her birey ve toplumda nitelikli olmak göreceli olduğu gibi, insan doğasındaki egoist yapı gereği, kolayca kendisini niteliksiz görmez. Ancak nitelikli insanın bir seviyesi olduğu da asla gözardı edilmemelidir. Genelde niteliksizliğin neler olduğu kimsenin aklına gelmez. Yemek, içmek, gülmek, konuşmak ve çıkarlarını düşünmek, nitelikli insan faaliyeti olarak görülür. Bunlar nitelik değil sadece içgüdüselliktir. Sıralanan içgüdüsel davranışların çoğu hayvanlar içinde geçerlidir. İçgüdünün dışında, düşünme yeteneğiyle bilinç seviyesinde sorgulama yapıldığı sürece nitelikli olabilir insan. Doğru eğitim ve doğru kültüre sahip olunmadan, rastgele sorgulamaların hepsi içgüdüselliktir. İşte insan bu noktada nasıl düşünmeliyim diye kendisinde başlatmalıdır sorguyu. İnsan niteliğiyle ilgili somut bilgiye ulaşabilmenin doğru yöntemi, ilkel ve modern topluluklarının düşünce, sorgulama, yaşam şekilleri incelendiğinde daha net anlaşılıyor.

Doğuştan itibaren insan denen hayvanı, diğer canlılardan ayıran temel özellik, beyin yapısındaki 14,5 milyar nörona sahip olmasıdır. İnsan beyininde milyarlarca nöronun olması demek, o andan itibaren her şeyi düşünüyor anlamına gelmiyor. Hatta çağımızda modern çoğu toplumlar hâlâ içgüdüsel düşünerek yaşamakta. Bu gerçeklikten kaynaklı çocuklar 6-7 yaşından itibaren temel eğitime tabi tutulurlar ki, beyinde uyur vaziyetteki hücreleri harekete geçirerek, insana yakışır sorgulama ve düşünmeyi sağlamaktır. İnsanın düşünme ve sorgulamasıyla ilgili en büyük sorun, eğitimin içeriği ve kapsamıdır. Çünkü verilen her eğitimin doğru düşünüp doğru sorgulamayı kazandırmadığı biliniyor.

İnsan doğduğu günden bu zamana kadar iki şekilde düşünüp sorgulamayı öğrenerek nitelikli yaşamaya çalışmıştır. Önce Paleolitik Çağ'da bilinçsiz şekilde çevresindeki olaylardan edindiği tecrübeye dayanması. İkincisi, aldığı eğitime tecrübesini ekleyerek düşünebilmektir. Fakat dogmatik soyut tanrısal korkuyla eğitilen toplumlarda, düşünme yeteneği tamamen körelmektedir. İnsanın geçirmiş olduğu tarihsel aşamalarla, düşünsel sorgulama yeteneğini nasıl geliştirdiğini anlayabildiğimiz gibi, metafiziğe inananların bunu nasıl engellendiğini de görebiliyoruz.

M.Ö.65 bin yıllarında insanlar çevresinde gerçekleşen doğal olaylara sürekli bakarak şaşkınlık duygularını yükseltiyorlardı. Ve bunun arkasından kendilerince küçük çaplı bazı uğraşlarla birlikte sürekli avlanmaları, içgüdüsel egonun gelişimini sağladı. Bu ilkel (Primitif) bilinçsiz denemeler aslında beyinde uyuyan hücreleri harekete geçirmekti. İnsandaki içgüdüsel egoist hücreler gelişmeden, diğer duygu hücrelerinin harekete geçmesi mümkün değildir. Bilinçsiz deneme hareketleri on binlerce yıl devam etti. M.Ö.15 binlerde Neolitik Çağ'a gelindiğinde, içgüdüsel egoist yaşam, düşünme ve sorgulama hücrelerini çoktan harekete geçirmişti. Bu düşünce devrimini dünya tarihinde ilk gerçekleştiren insan, Tanrıçalardı. Ana Tanrıçalar toprağın, suyun, güneşin ateşin yarattığı Animist varoluş üzerinde düşünerek, insan iradesiyle bunları düzenli, insana yakışır şekle dönüştürdü.

İlk düşünsel sorgulamanın kadınlar sayesinde gerçekleştiğini çoğu insan bilmiyor. Bilenlerde egoistlikleri gereği inkâr ediyorlar. Bunun nedeni, Neolitikle bilinçli düşünsel sorgulamanın başlaması, geniş kitlelere yayıldıkça kral ve peygamberlerin uykularını kaçırıyordu.

M.Ö.1500 yıllarında peygamber, bir taraftan düşünüp sorgulayan bilinçli insanlara ihtiyaç duyarken, diğer taraftan sorgulayan insanlar bunlar için büyük bir sorundu. Gelinen aşamada kitleler öyle bir hal almıştı ki, düzenli eğitim olmadığı halde yaşamı sorgulayan kişiler, tanrısal yücelikle eşdeğerdi. Bu durum toplumda ciddi uyanma sağlayınca, dönemin yöneticileri uzun süre paniklediler. Daha sonra peygamberler çözüm olarak, Tek ve Gök Soyut Tanrıcılığı geliştirip, düşünen insanın önünü kesmeyi başardılar. Her geçen gün etkinliğini sürdüren tek tanrıcılık anlayışı, insanların tüm sorgulama ve düşüncelerine şu cevabı veriyordu. Tanrı isterse her şeyi yapar, tanrı izin vermediği sürece hiçbir düşünce ve duygunun anlamı yoktur. Sadece sabredin mantığıyla sonu gelmeyen derin bir pasifliğe sürüklediler insanları.

Ortaya konan bu soyut tanrısal düşüncenin yalan ve oyalama olduğunu düşünen Asya, Mezopotamya ve Anadolu'daki Kızılbaş Aleviliğin öncülerinden Güneş Tanrısı Mitra, Şamanizm, Zervanizm, Zerdüştlük, Mazdeizm, Konfüçyüs, Maniheizm, Babailik, Hürremilik, Karmatiler, Taoculuk gibi doğa inançları itiraz ve isyanlarını sürdürdüler. M.Ö.5.yüzyıldan itibaren Helen felsefecilerin ortaya çıkmasıyla, insan daha bilimsel teorik yapıyla düşünüp sorguladı her şeyi. Böylece somut düşünceler ile, pasif edilgen soyut idealist yarı düşünce arasında asırlar boyu çatışmalar devam etti. Tüm baskı, katliam ve zorluklara rağmen, pozitif sorgulayıcı düşünce ve inançlar, Avrupa kıtasında demokrasi adıyla meyvesini vermişti.

Avrupa ülkelerinde filizlenen demokrasinin düşünülen aşamaya gelememesine iki nokta sebepti. Birincisi Avrupalı halkların emperyalist sömürgeci politikaya karşı yeterli örgütlenmeyi yapmamış olmalarıydı. İkincisi sömürge ülke insanlarının düşünce ve sorgulama niteliklerinin hiç gelişmemiş olmasıdır. Bunu diyalektik olarak açıkladığımız da; gelişen bir olay dalga dalga her tarafa yayılabilmesi için, diğer toplumların karşılıklı nitelik ve nicelik yapılarının belirli bir aşamaya gelmesi şarttır. Özellikle Orta Doğu ve Asya toplumlarında nitelik ve nicelik hâlâ Orta Çağ aşamasında kaldı. Örneğin Orta Çağ ile Teknolojik Bilgi Çağ arasında bocalayan Türkiye gibi Müslüman toplumların iradesiz, hiçbir şeyi sorgulayamayan edilgenlikleri, bölge ve dünyadaki niteliğin gelişimi önünde ciddi bir engeldir.

Her türlü modern bilgi ve teknik varken, yalnızca soyut tanrısal dini korkuyla yaşamak, yapay zekayla çalışan bilgisayardan daha geri zekalı olmaktır. Bu tür toplumların bilinçlerine yüklenenler cinsel ahlaksızlık, görgüsüzlük, sınırsız maddi varlıklara sahip olmak gibi, İlk Çağ'daki içgüdüsel süper egoistliktir. Tanrının her şeyi düzelteceğini ifade eden eğitimle yetişen toplumlarda nitelik sıfırdır. Örneğin Müslüman toplumlarda çatışma, kavga, tecavüz, kadın cinayetleri, çevre katliamları son bulmuyorsa, yönetim ve eğitim sisteminin ilkelliği sonucudur. Bu tarz toplumlarda aile ve bireylerin ekonomik, eğitim seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun, her şey niteliksizdir. İnsandaki nitelikli düşünsel yapı nasıl ki, Tanrıçalarla başladıysa, Türkiye'de bu düşüncenin devamcıları İnsan Hakları Dernekleri, demokratik siyasi parti ve meslek örgütleri. Gerçek sosyalistler, hümanistler, çevreciler, Kürtler ve Devrimci Aleviler Birliği (DAB) gibi oluşumlardır.

Sıralanan devrimci ve demokratik yapılar üzerinde devletin çeşitli baskıları sürdürmesi yüzünden, istenilen hedefe ulaşmayı sürekli geciktiriyor. Her insan şunu bilmelidir ki, insani ölçülerde ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal, hak, özgürlük ve barış içerisinde yaşanmıyorsa, o birey ve toplumların ahlakı, namusu, şerefi, onuru, kutsalı, niteliği olamaz. Hepsi efendilerinin onlara müsaade ettiği ölçüdedir. Onun için her sömürücü egoist doyumsuz canavarlar, topraklarımızda ağaç, bitki, çevre, canlı ve insanlığı katletmeyi rahatlıkla sürdürüyor. Devlet ve toplum buna karşı durmuyorsa, niteliksizlik çukurluğu da aşmış demektir.

Cemal Zöngür



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın toplumbilim kümesinde bulunan diğer yazıları...
Alevilik İle Sosyalizm Arasındaki Düşünsel Fark ve Bütünleşme Sorunu
Kapitalist Düzende, Komünist Yaşam Mümkün Mü?
Ana Tanrıçalar, Hz. İbrahim'in Tek Tanrı Masalına Nasıl İnandılar?
Avrupa'daki Türklerin Yaşamı ve Dünyaya Bakışları
Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Tablosu
Siyasal Düşüncelerin İnsanlığı Getirdiği Nokta!
Sosyalist Devlet Başkanları ve Politikalarının Analizi
Hayvan İle İnsanın Birbirinden Ayrılışı - 3 -
İnsan İle Hayvanın Birbirinden Ayrılışı - 2 -
İnsanda Tapınmanın Oluşumu

Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
İsrail - Filistin Düşmanlığının Tarihçesi
Her Şeye Muktedir Tanrı ve Kapitalizm Ölüm Döşeğinde
Türkiye Solunun Sorgu ve Özeleştiri Kültürü Üzerine
Türkler Şamanist mi Kalsaydı?
Halktan Para Dilenerek Büyük Devlet Olmanın Hafifliği
Coronanın Hatırlattıkları, Dünyanın Geleceği
Türkiye Siyasetini Tıkayan Etkenker (Araştırma Yazısı)
Alevilik; İslam Dışı Din Değilse Pozitif Felsefe Midir?
Şii Fars ve Araplara Neden Alevi Denilmektedir?
Kudüs, Dinler Savaşı ve Haklı Olan Kim?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (1) [Deneme]
Lider mi Toplumu Şekillendirir; Toplum Mu Lideri? [Deneme]
Hz. Ali ve Ehlibeyt Alevi Midir? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (3) [Deneme]
Tbmm'de Yedi Maddelik Anayasa Değişikliği Neyi Çözer? [Deneme]
Dinlerin Doğuşu ve İslam'ın Gerçek Özü (2) [Deneme]
Alevilerin Kapılarına Saldıranların Açık Kimliği [Deneme]
"Türkleri Yeniden Tanımak" Araştırma Kitabımı Yazma Nedenim : [Deneme]
İşte Türkiye'nin Yaşam Kalitesi ve Mutluluk Karnesi..! [Deneme]
İslamiyet Yeniliğe Açık Bir Din Midir? [Deneme]


Cemal Zöngür kimdir?

Ben Cemal Zöngür, Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi mezunuyum. Sosyoloji, Tarih ve Siyaset üzerine araştırmalar yapmaktayım. Yayınlanmış bir kitabımın dışında çeşitli gazetelerde yüzden fazla makalelerimde yayınlanmıştır. Ve iki kitap dosyam yayına hazır durumdadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Tam bağımsız Tarih ve Siyaset üzerine yazan her Yazar


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Cemal Zöngür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.