Uygarlık, gereksiz gereksinimlerin, sonsuz sayıda artmasıdır -Mark Twain |
|
||||||||||
|
sergilediğimiz akîm adımlar ve bitmeyen tartışmaların temelinde yatan hastalığımız bu ; irfansız ilim veya ilimsiz irfan.. Salt sayısal ve sözel verilerin ışığı altında kendini bilimsel alana hapseden ve aklın mutlak rehberliğine teslim olmuş ‘ego’ ile.. esoterik öğretilerin kucağında menkıbelerle emzirilmiş, dogmatik teorilerle ruhunu beslemiş, inancın pratiğine teslim olmuş ama akla ve bilime kendini kapatmış bir irade... İlki, sınırsız ukalalık ve doyumsuz bir narsizmin kölesi, İkincisi, biteviye bir körlük ve kırılmaz bir inadın mümessilidir.. O halde ‘Salt bilim ve akıl’ diyenler ile ‘Mutlak irşad ve ahlak’ diyenler arasında süregelip duran sosyo-kültürel alandaki ‘taht kavgası’ndan nasıl kurtulmalıyız?.. Bunun cevabı ve şifâsı asırlar öncesi zaten Kutsal Kitabımız’da verilmiş ve değişmez bir ‘metot’ olarak bize sunulmuş ; ‘Vasat Ümmet’ veya Dengeli Toplum !.. ‘Vasat’ bizim günlük dilimize yanlış aksettirilmiş ve çevrilmiş bir kavram aslında.. Sıradan,basit gibi bir anlamı ihtiva etmez ; aksine ortayı bulmak ve tutmak demektir.. İfrad ve tefrid çılgınlığını bırakıp insan ve yaşadığı toplumun ihtiyaçlarını dengeli bir biçimde karşılama metodudur..Bir “Psiko-teknik / Sosyo-teknik aşı”dır ve bu aşıyı ihtiyacı dozunda zerk etmeyi öğretir.. Madem İnsan ‘ruh ve beden’ ile mürekkep bir varlıktır ve madem evrenin bu en mükemmel varlığı ‘toplu yaşam’ gibi bir külte mecbur bırakılmıştır, o takdirde insanın ontolojik ve antropolojik araştırmalarında ve sorularında bulması gereken cevapların kaynağı hem akıl ve bilimsel hem de manevi ve irfanî temelli olmalıdır ki o cevaplar nâkıs ve sakat kalmasın.. Bu konuda en beğendiğim tanımlardan ve yorumlardan biri miladi 8.asırda yaşamış olan Malikî ekolünün kurucusu İmam Mâlik’e aittir.. Der ki o Büyük İmam : -‘Tasavvufsuz fıkıh (hukuk ilmi ve araştırmaları) insanı sapkın, Fıkıhsız tasavvuf da inkarcı yapar..’ Gerek İslam’dan önce gerekse İslam Tarihi boyunca artık bir ‘klasik / gelenek’ hale gelen bu kavgaları / çekişmeleri hep yaşadık.. Peygamberler ve Hikmet Ehli ortaya çıkıp hakikati dile getirdiklerinde Kuran’da da geçen hep o klasik itirazı ve isyanın sesini duyduk : -Biz atalarımızdan böyle öğrendik, Siz bizi babalarımızın yolundan geri mi çevireceksiniz?.. Dogmatik teoriler, ezberlenmiş öğretiler ve anlamsız pratiklerin kölesi ruhların akıl ve mantık yoksunu karşı çıkışları ile.. İnsanın tüm soru(n)ları ve cevaplarını sadece gördüğü madde ve eşya ile ilişkisi ve o ilişkiden ortaya çıkan normlar ve formüllerle çözeceğine inanan mutlak akılcı pozitivist ve maddeci anlayış.. İslam Tarihi içinde yaşamış olduğumuz fikrî kavga ise ‘Gelenek’ ile ‘Yeilik (Islahat)’ ya da ‘Otorite’ ile ‘Reformizm’in kavgasıdır.. Buna en güzel örneği Fatih döneminden verebiliriz.. Gazali – İbni Rüşd çekişmesinin Hocazâde – Alaaattin etTûsi ile devam ettirilmesi ve bunun hükümdar huzurunda bir münazara tarzında tartışılmasıdır.. Ve bu tartışma İlim heyetinin Hocazâde’yi haklı bulmasıyla Alaattin et Tusi’nin Osmanlı topraklarından hicret etmesi ve manevi sürgüne mahkum edilmesiyle son bulmuştur.. Buna benzer olaylar, tartışmalar hatta savaşa varan iç isyanlar ve ayrışmalarla doludur İslam Tarihi.. Öyle ki bu tartışma ve çekişmelerden nice mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve partiler dahi zuhûr etmişlerdir.. Avrupa / Batı’da insanı ve yaşadığı toplumu dün ve bugün sermaye ve teknolojinin bir ‘aparatı’ ve ‘sömürü aracı’ haline getiren salt akıl ve pozitivist yaklaşım.. İslam Dünyası’nda ise ‘Gelenek ile Modernite’nin çatışması sonucunda yaşanan toplumsal enerji kaybı, akîm kalan sosyo-kültürel gelişim ve dağılan sosyal bütünlük.. Bugün Avrupa / Batı, sermaye ve teknolojinin peşinde koşarken kaybettikleri insanî ve toplumsal değerlerin.. İslam Dünyası da kendi içindeki kavgadan dolayı kaçırdığı sermaye ve teknolojinin pişmanlığını yaşamaktalar.. Günümüzde İslamî çevrelerin – İlahiyat Câmiâsı’nın kendi içlerindeki ‘games of thrones’ ya da taht ve otorite kavgalarını ‘Mektep – Medrese / Akademisyen – İhvan’ başlığı altında sürdürmeleri nin ne kendilerine ne de yaşadıkları câmia ve topluma faydası vardır.. Geçmişimizdeki pişmanlıkların yeniden ihyası, enerji ve zaman kaybı, İlmî ve kültürel gelişimin hebâ olmasıdır.. Yapılması gereken narsist ve egoist yaklaşımlardan ve taht kavgalarından vazgeçerek Kuranî ve Peygamberî metoda dönüş yaparak ‘Vasat’ı esas almak, orta yolu utmaktır.. Salt bilimsel metot ve öğretim, ahlaki terbiye ve irfan temelli eğitim ile harmanlanmadıkça ‘İnsan-ı Kamil’i bulamayız ve yetiştiremeyiz.. İlmî ve akli metodu dışlayarak sadece dogmatik teorilerden mürekkep bir eğitim ile de yönümüzü tayin edemeyiz.. O halde yapmamız gereken Gazali ile İbni Rüşd’ü veya Hocazâzade ile Alaattin et Tusi’yi barıştırmak ve aynı çatı altında buluşturmak, ‘Ben’i bırakıp ‘Biz’de buluşmaktır… Bizim zikrimiz de fikrimiz de budur ; -İrfansız İlim, İlimsiz İrfan olmaz, Vesselam…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © lütfi akarçay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |